Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bazı Avrupa ülkelerinin büyükelçileri Osman Kavala’nın tutuklu yargılanmasını eleştiren ve serbest bırakılması gerektiğini savunan bir bildiri yayınladılar.

        Türkiye’deki iktidar da bunun üzerine çok kızdı ve büyükelçileri Dışişleri Bakanlığı’na çağırarak öfkesini gösterdi.

        Büyükelçiler ise orada da geri atmamışlar anladığımız kadarı ile.

        Benim bu büyükelçilere söyleyecek iki satır lafım var.

        Sizlerden rica ediyorum, kendinize gelin, bizim işimize karışmayın.

        Türkiye’de aklı başında hemen herkes Osman Kavala’nın ve benzer suçlarla itham edilen pek çok kişinin yargılanmasından ama asıl olarak tutuklu yargılanmasından rahatsız.

        Bununla ilgili tepkilerimizi de çok şükür gösteriyoruz.

        Etkisi fazla olmuyor ama sonuçta bir mücadele ve Türkiye’de demokrasiden yana olanlar ile olmayanlar arasındaki bu mücadele sürüyor ve sürecek.

        Sizin bu açıklamalarınızın, sizin bu hadsiz müdahale girişimlerinizin bu mücadeleye tek kör kuruşluk katkısı olmuyor.

        Tam aksine bu mücadeleye zarar veriyorsunuz.

        Demokrasi için, insan hakları için, düşünce özgürlüğü için uğrayanların “Batı ajanları” olduğu yolunda oluşturulmak istenen algıya hizmet ediyorsunuz.

        Bu eylemlerinizin tek faydası özgürlük karşıtlarına oluyor.

        REKLAM

        Onları güçlendiriyor, onların işine geliyor, onlara söylem gücü veriyor.

        Siz Osman Kavala’nın hapisten çıkmasını değil, hapiste daha uzun kalmasını sağlıyorsunuz.

        Peki siz bunu öngörmeyecek kadar şuursuz musunuz!

        Hiç zannetmiyorum.

        Yaptığınız eylemin etkisinin ne olacağını benden, bizden daha iyi biliyorsunuz.

        Anlamıyor muyuz zannediyorsunuz?

        Siz Türkiye’de bu “kafanın” daha uzun süre iktidar olmasını istiyorsunuz.

        Çünkü böylesi sizin daha çok işinize geliyor.

        Böyle bir Türkiye’yi daha kolay dışlıyor, daha kolay köşeye sıkıştırabiliyorsunuz.

        O yüzden biraz susun.

        Daha doğrusu kesin sesinizi.

        Biz eninde sonunda kendi göbeğimizi keseriz.

        Siz işinize bakın.

        Üniversite korku ve biat

        Üniversite korku ve biat
        0:00 / 0:00

        Prof. Gülsün Sağlamer bir mektup yollamış.

        Sağ olsun.

        Sizinle paylaşmak istedim.

        “Fatih Bey, bugünkü yazınızı okuduğumda boğazıma düğümlendi duyduğum acı. Maalesef İTÜ öğretim kadrosu bu yönetimden çok korkuyor ve resmen biat ediyor. Biz eğitim araştırma alanında reformları yaparken önerileri forumlarda tartışıyorduk. Ben İTÜ'deki biat kültürünü yok edebilmek için çok uğraştım, zor yolu seçtim. Forumlarda her şeyi tartışıyorduk.

        O zamanöğrenmişlerdi de, çok serbest konuşup eleştiriyorlardı.

        Bazen zor durumlarda kalsam da, forumlardan vazgeçmedim. Ümidim biat kültüründen üniversiteyi kurtarmaktı ama olmadı. Ben ayrıldıktan sonra tekrar eski alışkanlıklarına geri döndüler. Türk üniversitelerinin en büyük sorunu aslında budur; Hür düşünmeyi öğrenememiş, eleştirmekten korkan, bu nedenle de eleştirel düşünce ortamını yaratamayan üniversite mensupları. Dolayısıyla üniversite özerkliği ve akademik özgürlükler için de talepte bulunmayan bir topluluk. Üzgünüm ama gerçek bu. Yazınıza rağmen ses gelmeyeceğini düşünüyorum. Umarım beni utandırırlar. Yazınız için sonsuz teşekkürler. Gülsün Sağlamer”

        Gülsün Hoca çok haklı.

        Niye haklı olduğunu yarın biraz daha konuşuruz.

        Olmadığım yerde oldurmayın lütfen

        Olmadığım yerde oldurmayın lütfen
        0:00 / 0:00

        Rahmetli Ahmet Kaya’nın eşi Gülten Kaya, yine büyük bir yanılgıya düşerek Diyarbakır’daki resim, heykel, halay, loboutin, Hermes, gazeteci, sosyete karma sergisinde beni de suçlamış.

        Tabii ki Sabah gazetesinde içinde benim adım geçen bir eleştiri görünce olayın üzerine atlamış.

        O basılı kağıdın gözümde bir kıymeti olmadığı için kendileri ile ilgili bir şey söyleyecek halim en azından şimdilik yok.

        Ama Gülten Kaya’dan bir ricam var.

        Hanımefendi, rica ediyorum sizden.

        Beni olmadığım yerlere yerleştirmekten vazgeçiniz.

        Eşiniz Ahmet Kaya ile bir ahbaplığımız vardı.

        Kanal D’de Ahmet Abi’nin Vapuru isimli programı yaparken “Kırk yıl yağmur yağsa işlemez mermere, güvenilmez ibne ile berbere” dediği zaman hem kanalın önünde gelen binlerce kişiye karşı hem de medyada ona sahip çıkan tek kişi idim.

        Çünkü Ahmet’in iyi niyetli, temiz kalpli patavatsızlığını çok iyi bilirdim.

        Magazincilerin ödül töreninde kendisine saldırıldığı zaman orada da yoktum.

        Siz orada olanları ve ona çatal bıçak atanları değil, orada olmayan beni nedense hedef göstermeye çalışıyorsunuz.

        O rezil olay sonrasında da Ahmet Kaya’ya merkez medyada sahip çıkmaya çalışan birkaç kişiden biriydim.

        Dilinizden düşürmediğiniz “Parayı veren Ahmet’i alır” başlığı bana ait doğru.

        Ama o başlığın nedeni, eşinizin Türkiye’den gitmek zorunda bırakıldıktan sonra yaptıklarıdır.

        PKK’nın düzenlediği gecelerde sahneye çıkıp, Türkiye’ye sövmesidir.

        Belki ben ayıp etmişimdir.

        Ama o da ayıp etmiştir.

        Gülten Hanım, elbette bana istediğinizi söyleyebilirsiniz.

        Ama bir ricam var.

        Siz de ayıp etmeyin, beni olmadığım yerde oldurmayın.

        Sabah gibi basılı kağıtların yıllar önce bir sergide çekilmiş fotoğrafımı kullanarak sanki ben de o "Takımla" beraber Diyarbakır’da imişim gibi bir hava yaratmasına neden olmayın.

        Ben orada da yoktum. Keçi Burcu'nda tabutlarla poz verip, akşam Sur'da halay çekmedim.

        Çünkü öyle bir ortamda olmak benim için sizin edeceğiniz her türlü hakaretten daha büyük hakarettir.

        Lütfen.

        Rica ediyorum.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Sanatçılara turizm şirketi muamelesi yapmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar