Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Habertürk’ün merkezi Beyoğlu’nda olduğu için, sık sık başta İstiklal Caddesi olmak üzere, bölgede yürüyüp dolaşıyorum.

        Ve emin olun, her çıkışımda özellikle kadınlarımızın cesaretine hayran kalıyor, şapka çıkarıyorum.

        1 metre 90 santimlik ve 90 kiloluk cüsseme ve mektep nedeniyle Beyoğlu sokaklarında büyümüş olmama rağmen bugün Beyoğlu’nda dolaşmaya korkuyorum.

        Kadınlarımız, genç kızlarımız adına daha çok korkuyorum.

        Müthiş bir kalabalık, bu kalabalık içinde hangi millete mensup olduğunu bilemediğim grup halinde gezen ürkütücü tipler ve tüm bu manzaranın içinde insanın koşup sığınabileceği tek bir güvenlik görevlisi bile görmüyorum.

        Bir süre önce bir yetkiliye bu durumu anlatıp tek bir polis bile görmemenin beni korkuttuğunu söyleyince “Acaba görmemeleri güvenliğiniz açısından daha mı iyi” yanıtı almış ve sivil polislerin olduğunu düşünmüştüm.

        Ama yine de ben bu bölgelerde polis görmek istiyorum.

        Buralarda dolaşan, eğlenmeye, alışveriş yapmaya çıkmış insanlarımızın gerek duyduğunda sığınabileceği, suç işlemek isteyenleri ürkütecek birilerine rast gelmek istiyorum.

        Beyoğlu’nda devleti hissetmek istiyorum.

        Sadece yürüyüş ya da gösteri olduğunda Beyoğlu’na polis yığmak marifet değil.

        Sizin vazifeniz devleti protestolardan korumak olmamalı, vatandaşı eşkıyadan koruyun önce.

        Bir Biontech tüm ihracatımıza bedel

        Bir Biontech tüm ihracatımıza bedel
        0:00 / 0:00

        Yıllardır televizyonda “Teke Tek Bilim” adı altında bilim programı yapıyorum.

        Özellikle de gelişmiş ülkelerde en zeki gençlerin tercih ettiği, Türkiye’de ise birkaç meraklı genç dışında kimsenin yüzüne bakmadığı temel bilimler alanında bir bilinç yaratmaya çalışıyorum.

        Felsefe, fizik, kimya, biyoloji, coğrafya, jeoloji, tarih üzerinde en çok durduğumuz konular.

        Ben bunu yaparken kimileri gülüyor, kimileri dalga geçiyor, kimileri ise gündemden korktuğumu, siyaset konuşmaya çekindiğim için bunu yaptığımı iddia ediyordu.

        Hala da ediyor olabilirler.

        Çok da umurumda değil.

        Bilim konusunda bir bilinç oluşturmak, siyasetten çok daha önemli bana göre.

        Haklılığımın kanıtı ise her gün her yerde karşımıza çıkıyor.

        Mesela Çin.

        Bizim memlekette imam hatip lisesi açma rekoru kıranların Çin modeli uyguluyoruz deme cüretlerinin komikliğini bilim ortaya çıkarıyor.

        Çin, ihracatının yüzde 30’unu “Yüksek teknoloji ürünleri” ile yaparken, Türkiye’de bu oran AK Parti döneminde yüzde 3,5’lardan yüzde 2,5’lara geriliyor mesela.

        Değersiz TL’yi bize “Çin modeli" diye yutturanların size anlatmadığı şey, Çin’in bilimsel eğitimde aldığı mesafe.

        Çin bugün dünyada tüm ülkelerden daha fazla bilim üretiyor, daha fazla bilimsel makale yayınlıyor, daha fazla patent alıyor.

        Bir diğer güzel örnek ise Biontech.

        İki Türk, Türeci ve Şahin Corona salgınına karşı en etkili aşılardan birini buluyor.

        Sonuç.

        Bu aşıyı ürettikleri Alman kenti Mainz, Türeci ve Şahin’in buluşları sayesinde kent bütçesinin borçlarını ödüyor, 30 yıl sonra ilk kez bütçe fazlası veren bir kent haline geliyor.

        Çünkü Binotech firması aşı sayesinde bu yıl 11,5 milyar avro kâr ediyor.

        Bu kâr üzerinden 3,5 milyar avro vergi ödüyor.

        Bu vergiden Mainz kentinin payına düşen miktar kentin borçlarını kapatıyor.

        Sadece bir aşıdan elde edilen kâr 11,5 milyar avro.

        Büyük bir ihtimalle, Türkiye’nin geçen yıl 169 milyar doları bulan toplam ihracatından, bu ihracatı yapan tüm firmaların elde ettiği kâr bu kadar yoktur.

        Tek bir firma, sadece bilim üreterek Türkiye’nin toplam ihracat kârından daha fazla kâr elde edebiliyor.

        Türkiye ise hala abuk sabuk modellerle, hiçbir sonucu olmayan finans oyunları ile gelişebileceğini, zenginleşebileceğini düşünüyor.

        Oysa tek kurtuluş bilimde.

        Ama lafta değil, gerçek bilimde.

        Mülakata kayıt şartı

        Mülakata kayıt şartı
        0:00 / 0:00

        Her yıl bir bir KPSS birincisini “işsiz bırakan” sözlü mülakat sistemi bu yıl da meyvesini verdi ve yine bir KPSS birincisi, sözlü mülakatta elendi.

        Gençler ve gençlere destek olmak isteyen herkes sosyal medyada tepki gösteriyor.

        Ve aslında sosyal medya tüm dünyada halktan kopuk siyasetin güçlenmesine neden oluyor.

        Sosyal medyada eleştirel bir tweet atan, protest bir post koyan herkes demokratik vazifesini yaptığı inancıyla yatağa huzur ile gidince, nepotik yönetimler bildiklerini okuma konusunda daha rahat davranabiliyorlar.

        Kamu personel alımlarında, kim bilir daha ne rezaletler dönüyor da, biz ancak KPSS birincileri göz göre göre elenince durumdan biraz olsun haberdar oluyor, bu kadarı da olmaz diyebiliyoruz.

        Kim bilir aslında “Ne kadarı oluyor” da kimsenin haberi yok!

        Ama zaten mülakatla işe alımın koyulma amacı bu değil mi!

        İşe işine geleni almak.

        Haklı olarak diyebilirler ki, “Ama özel sektörde de işe alırken mülakat yapılıyor.”

        Doğru yapılıyor ama özel sektörün sahibi halk değil, kamu değil.

        Adaletten uzaklaşan, yanlış yapan patron kendini batırıyor.

        Kamuda ise nepotizm devleti batırıyor.

        Biri kendini rezil ediyor, diğeri devleti.

        Zaten KPSS de devlet adaletsizlik yapmasın, adam kayırmasın, yurttaşlara eşit davransın diye var.

        Yine de çok açık ki, kamu personel alımında bu “mülakat” uygulamasından vazgeçmeyecek.

        O zaman yapılması gereken tek şey kalıyor.

        Tüm mülakatları kayıt altına almak ve hesap verebilir olmak.

        Dalında Türkiye birincisi olmuş, doktoralı bir adayı eleyen mülakat jürisi muhtemelen kendisinden daha kalifiye olan bir adayı niye ve nasıl elediğini kanıtlayabilmeli.

        Bunun da tek yolu mülakatların videoya kayıt edilmesi ve bir itiraz halinde, bir dava açılması durumunda kararın gerekçesi ortaya koyulabilmeli.

        Elemenin gerekçesini gerekirse bir bilirkişi onayına açabilmeli.

        Aksi takdirde istediğiniz kadar KPSS yapın, mülakatı parti örgütünde yaptığınıza inanılır.

        Ki zaten bu inanç büyük oranda da gerçektir.

        Riskli davalar

        Riskli davalar
        0:00 / 0:00

        Maliye Bakanımız kanal kanal gezerek ekonomik yeni mevduat sistemine inandırıcılık sağlamaya çalışıyor.

        Gözlerindeki ışıltıyı görenlerin, ekonomiye güvenmesini istiyor.

        Bu da bir taktik.

        Bu da bir iletişim metodu.

        Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, son olarak vatandaşlara bir tavsiyede bulundu ve “Dolar şu kadar lira olacak diyerek sizi dolara yönlendirmeye çalışanları dava edin” dedi.

        Hangi yasaya, hangi yasa maddesine göre bu davayı açabileceğimizi de söylese çok iyi ederdi ama onu belirtmedi.

        Benim Bakan’ın sözlerinden anladığım, hatalı ekonomik tavsiyeler de artık dava konusu olabilecek.

        Ancak böyle bir durumda bıçağın iki tarafı da keser.

        Yani “Dolar alın” diyerek halkı zarara sokanlara dava açılacağı gibi, “Dolar almayın” diyerek halkı zarara sokanlara da dava açılmasının da önü açılmış olacak.

        Eğer bu yol açılır ise sonunda kim daha çok kaybeder gerçekten merak ediyorum.

        İyi Galatasaraylı Başkan'ın elini rahatlatmalı

        İyi Galatasaraylı Başkan'ın elini rahatlatmalı
        0:00 / 0:00

        Galatasaray elinde kalan tek şey olan Türkiye Kupası’nda 1. Lig'den bile düşmek üzere olan bir takıma elenince, Başkan Burak Elmas ile teknik direktör Fatih Terim bir toplantı yaptı dün.

        Ne konuşulduğunu bilmiyoruz.

        Bir açıklama yapılmadı ama Başkan’ın Terim’e “Yanına daha kalifiye yardımcılar al” dediği, Terim’in ise “Toparlayacağız merak etmeyin” güvencesi verdiği söyleniyor.

        Hayli duygusal bir görüşme olmuş diye kulağıma geldi.

        Başkan Elmas ile Teknik direktör Terim 2000 yılında UEFA Kupası kaldırılırken de beraberlerdi.

        O gün Terim başarılı ve genç sayılabilecek bir teknik direktör, Elmas ise kulübünün futbol şubesinin genç yöneticisiydi.

        Bugün kolay kopmamalarını ve böyle bir toplantıda duygusal olmalarını anlayışla karşılamak mümkün.

        Ancak Fatih Terim’in bahaneler üretmek yerine Başkan’ın elini rahatlatması gerekirdi.

        Eğer Terim gerçekten Galatasaray’ı seçen biri ise, “Başkanım, buyrun bu benim istifa mektubum. Şimdi bırak derseniz şimdi, yarın bırak derseniz yarın bırakmaya ve gerekirse Galatasaray’ın herhangi bir yerinde bilabedel görev almaya, yöneticilik yapmaya hazırım” demeliydi.

        İyi Galatasaraylılık bunu gerektirirdi.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        60 IQ, 120 IQ'dan daha değerli olmadığı zaman.

        Diğer Yazılar