Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Tesla, sonunda Türkiye’ye gelme, dağıtım ağına Türkiye’yi de dahil etme kararı almış.

        Tesla derken, Elon Musk’un, Tesla markalı elektrikli araçlarından söz ediyorum.

        Yıllardan beri pek çok büyük grup, Tesla’nın Türkiye distribütörlüğünü almak için uğraştı ama hepsi firmanın “Türkiye’de pazarlamayı kendimiz yapacağız. Distribütör aramıyoruz” yanıtı ile karşılaştı.

        Ancak marka buna rağmen yıllarca Türkiye’ye gelmedi.

        İhtiyacı da yoktu zaten.

        Çünkü üretim sıkıntıları vardı ve mevcut pazarlarına otomobil yetiştiremiyordu.

        Ancak anladığımız kadarı ile artık Türkiye pazarına girmeye hazırlar.

        Kendilerini ikna eden ise Cumhurbaşkanı Erdoğan olmuş.

        Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan da bilmeli ki, Tesla Türkiye’ye girdiği anda pişman olur ya da Tesla’yı Tesla yapan en önemli özelliklerini Türkiye’de kullanamaz.

        Niye mi!

        Çünkü BTK izin vermez. BTK dediğim Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu.

        Diyeceksiniz ki, “Bilgi teknolojileri ile otomobil ne alaka?”

        Ben size söyleyeyim çok alaka.

        BTK bugün otomotiv endüstrisindeki gelişmelerden Türkiye’deki tüketicilerin de yararlanabilmesinin önünde dev gibi bir engel olarak duruyor.

        Biliyorsunuz, yeni nesil otomobiller barındırdıkları teknoloji ile birer mobil iletişim aracı.

        REKLAM

        Geleceğin otonom sürüş teknolojilerine hazır olmak, mevcut otonom sürüşü imkanlarını kullanabilmek, otomobillerdeki yazılımları sürekli güncel halde tutabilmek, yol verilerini navigasyon sistemlerinde kullanabilmek, kaza ve güvenlik verilerini paylaşabilmek için bu otomobiller üreticilere ait merkezlerle sürekli bir iletişim halindeler ya da olmak zorundalar.

        Ancak Türkiye’de bu mümkün değil.

        Çünkü BTK tüm üreticilerden bu verilerin tamamını yerli bir operatör üzerinden iletmesini, kendileri ile paylaşmasını ve bu verileri Türkiye’de bir merkezde toplamasını istiyor.

        Tabii bu müthiş bir ek maliyet ve büyük bir yatırım gerektiriyor.

        Üreticiler, iç güvenlik ve trafik güvenliği ile ilgili verileri paylaşmayı kabul ediyorlar ama üreticinin diğer özel verilerini paylaşmayı hem şirket politikası hem de ticari sır olması nedeniyle paylaşmak istemiyorlar.

        Hal böyle olunca da, modern otomobillerin bu modern sistemleri Türkiye’de çalışmıyor.

        Mesela geçen hafta yazdığım Mercedes’in en üst otomotiv teknolojisine sahip EQS modelinin bazı özellikleri Türkiye’de kullanılamıyor.

        Bu yüzden Tesla Türkiye’ye gelmesine gelir de, Tesla’yı rakiplerinden ayrıştıran en önemli özellikleri ne yazık ki, Türkiye’de bir halta yaramaz.

        Elon Musk’un haberi olsun, belki Erdoğan’la bir dahaki konuşmasında bunu da hatırlatır.

        Belki o isteyince BTK biraz geri adım atar.

        Otomobil yokluğunun nedeni devlet

        Otomobil yokluğunun nedeni devlet
        0:00 / 0:00

        Madem bugün otomobil mevzuuna girdik oradan devam edelim.

        Yine hepiniz ve hepimiz farkındayız ki, Türkiye’de otomobil tedarikinde bir sorun var.

        Hemen hemen hiçbir marka pazarın talep ettiği sayıda araç getiremiyor.

        Bu yüzden de geçmişte olduğu gibi karaborsa hortluyor, araçlar el altından primli satılıyor, 2. el araçlar sıfırdan daha pahalıya alıcı buluyor.

        Devlet ise bayi baskınları ile buna çözüm bulmaya çalışıyor.

        Arz azlığının nedeni olarak da Dünya’daki “çip krizi” gösteriliyor.

        Oysa krizin kaynağı “artık” çip değil, devletin kaynağı devletin ta kendisi.

        Türkiye’de bugün otomobil bulmak zor ve aylarca kuyruk var çünkü üreticiler Türkiye’ye otomobil satmak istemiyor.

        Şaka yapmıyorum gerçek bu.

        Şu anda Avrupa’da, Amerika’da otomobile talep hayli yüksek.

        Bu yüzden de markalar otomobillerini Türkiye’ye getirmektense Avrupa pazarında satmayı tercih ediyorlar.

        Bunun nedeni ise Türkiye’deki vergilerin yüksekliği.

        Vergilerin çok yüksek olması nedeniyle, markaların Türkiye’deki kâr marjları çok düşüyor.

        Üreticiler de düşük kârla araç sattıkları Türkiye’ye araç yollamaktansa yüksek kârla sattıkları pazarlarda otomobil satmayı tercih ediyor, Türkiye kotalarını mümkün olduğunca düşük tutuyorlar.

        Bu aşırı yüksek vergiler sürdüğü müddetçe Türkiye’de otomobil bulmak hep zor olacak.

        Haberiniz olsun.

        Manasız bir tutuklama daha

        Manasız bir tutuklama daha
        0:00 / 0:00

        Sıradan vatandaşa da, Cumhurbaşkanı’na da.

        Hiçbirimizin hakaret etme özgürlüğü yok.

        Ama zaman zaman bu konuda ölçüyü kaçırdığımız olmuyor değil.

        Benim de.

        Bazen bu köşede ben de kendimce hakaret olmayan ama muhatabınca hakaret olarak algılanan cümleler kuruyor, ifadeler kullanıyorum.

        Hakarete uğradığını düşünen kişi soluğu savcılıkta alıyor, davacı oluyor.

        Savcı da yazdıklarımda hakaret olduğuna kanaat getirirse konuyu mahkemeye taşıyor.

        Bazen de savcı burada hakaret yok diyor ve dava açmıyor.

        O zaman hakarete uğradığını düşünen kişi bir üst mahkemeye başvuruyor.

        Bazen de dava açılıyor, yargılanıyoruz.

        Kimi zaman beraat ediyoruz, kimi zaman mahkum oluyoruz.

        Uzunca zamandır sert bir muhalif gazetecilik yapan Sedef Kabaş da bir televizyon programında bir şeyler söylemiş.

        Dinlemedim okudum.

        Eski, bildik bir cümleyi tekrarlamış.

        Bazıları da bu cümlede hedefin Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu düşünmüş.

        Kızmış, öfkelenmiş.

        Ve gece yarısından sonra Kabaş’ın evi basılmış, gözaltına alınmış.

        O sırada Adalet Bakanı Gül sert bir açıklama yapmış ki, bir Bakan’ın hele hele Gül gibi genelde özgürlükçü tavrı ile öne çıkan bir bakanın bunu yapması olacak iş değil.

        Tabii olarak bu sözlerin ardından Sedef Kabaş tutuklanmış.

        Sedef Kabaş hakaret etmiş mi etmemiş mi, hedef Cumhurbaşkanı mı idi değil miydi buna elbette yargı karar verecek.

        Ancak ortada gerçek bir garabet var.

        Gece yarısı gözaltı.

        Ve hemen bir tutuklama.

        Bu bir cinayet davası değil.

        Bu bir hakaret davası.

        Bu kadar olağandışı bir hız ve üzerine bir de tutuklama.

        Hiç kimse buna normal bir adli süreç diyemez.

        Bu Türkiye’yi küçük düşürecek, Türkiye’yi Adalet’in olmadığı bir baskı rejimi olarak gösterecek kötü bir uygulama.

        Bu ne Türkiye’nin lehine, Cumhurbaşkanı’nın lehine.

        Bakın hiç kimse Sedef Kabaş yargılanmasın falan demiyor.

        Ama bu ne şiddet ne celal.

        Sedef Kabaş da bu gereksiz tutuklama ile Osman Kavala’nın yanına 2. bir kişiyi de eklemiş oldu.

        Ve şansa bakın ki her ikisi hakkında da tutuklama kararını aynı hakim vermiş.

        Bir Cevdet Sunay vardı

        Bir Cevdet Sunay vardı
        0:00 / 0:00

        CHP’nin Cumhurbaşkanı’na hakaret suç olmaktan çıkarılsın şeklindeki teklifini çok doğru bulmadığımı söylemem lazım.

        Bu teklif dönüp dolaşıp, başka yerlere gider, teklifi yapan yaptığına pişman olur.

        Bugün size hakaretten mustarip bir Cumhurbaşkanı’ndan söz etmek istiyorum.

        Gençler bilmez ama yaşı tutanlar hatırlayacaktır, rahmetli Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ı.

        Benim çocukluğumun Cumhurbaşkanı’ndan.

        Sunay, 27 Mayıs darbesi sonrası GenelkurmayBaşkanlığı’na gelmişti.

        1966’da emekli oldu.

        Aynı yıl kontenjan senatörü yapıldı ve hemen ardından görevden ayrılan Cemal Gürsel’in yerine Cumhurbaşkanı seçildi.

        Gafları ve becerisizliği ile ünlüydü.

        Tek cümlelik konuşmaları dahi bir kağıttan okuması, anlamsız soruları hep alay konusu olurdu.

        Alman TRT’sine teşekkürü ise bir efsaneydi.

        Darbeci kalıntısı olduğu için pek sevilmezdi üstüne bunlar da gelince iyice tadı kaçmıştı.

        Cumhurbaşkanı’na hakaret o günlerde de suç olduğu için kendisine “Çivit marka” derlerdi çünkü o günlerde en satılan çivit markası “Öküzbaş” çivitleri idi.

        Cumhurbaşkanı’na çivit marka diyen pek çok kişi yargılanmıştı o dönemde de.

        Kendisine takılan bir başka lakap ise Et Balık Kurumu idi.

        O sırada Et Balık Kurumu’nun amblemi bir büyükbaş hayvan kafasıydı ve altındaki E.B.K harfleri ise Sunay’ın konumuna atfen “En Büyük Komutan” olarak okunurdu.

        Yani anlayacağınız Türkiye’de hiçbir tartışma yeni değil.

        Sürekli dönüp dönüp başa sarıyoruz.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Korkmayana değil, korkusuna boyun eğmeyene cesur dendiğini unutmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar