Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Biliyorsunuz Türkiye için en önemli yıl 2023.

        O yıl Türkiye uçuşa geçecek.

        O yıl yerli otomobil markamız yollarda olacak, o yıl milli muharip uçağımız göklerde cirit atmaya başlayacak, o yıl yerli doğalgazımızı kullanmaya başlayacağız, o yıl milli gelirimiz kişi başı 20 bin doları aşacak, o yıl nükleer santralimiz devreye girecek, o yıl dünyada en büyük ilk 10 ekonomi arasında olacağız.

        Sıkın dişinizi şunun şurasında 1 yıl kaldı.

        1 yıl sonra işlem tamam.

        2023’te yani bir yıl sonra başaracağımız önemli işlerden biri de uzaya çıkmak olacak.

        Hem Dünya’nın uydusu Ay’a sert iniş yapacağız, hem de ilk astronotumuzu ya da “Gökbey”imizi uzaya yollayacağız.

        Bu hedef o kadar ciddi ki, bunun için bir de ajans kurduk.

        NASA’nın Türkiye versiyonu diyebileceğimiz Türkiye Uzay Ajansı.

        Bu önemli görevi yapacak Türkiye Uzay Ajansı’na yaklaşık 3 milyon dolarlık bir de bütçe verdik.

        İşin ciddiyetini anlamanız açısından söyleyeyim, NASA’nın 2021 yılı bütçesi 23,3 milyar dolar, NASA’nın Avrupalı karşılığı diyebileceğimiz ESA’nın 2021 yılı bütçesi ise 8,1 milyar dolar.

        Yani uzay hedefimizde bu kadar iddialıyız.

        Türkiye Uzay Ajansı da bu önemli görev doğrultusunda kadrolaşmaya devam ediyor ve son olarak dün öğrendiğimize göre bir de başkan müşavirini göreve başlatmışlar.

        Müşavir Bey’in uzmanlık alanı “Sebze üretim teknikleri” iştigal alanı ise her fırsatta AK Parti’den aday olmak. İster belediye başkanı ister milletvekili, fark etmez.

        Müşavir Bey’in atanmasından sonra türlü eleştiriler yapmış bazı münafıklar.

        Vay efendim sebze üretim uzmanından Uzay Ajansı’na müşavir olur muymuş!

        Bence şahane olurdu.

        Sert inişle gidilecek Ay'da ve muhtemelen bir sonraki hedefimiz olacak olan Mars başta olmak üzere uzay şartlarında sebze yetiştirme konusunda çok değerli çalışmalar yapabilirdi.

        Açıkçası ben bu önemli zatın, bu önemli kurumda bu nedenle işe alındığını düşünmüştüm.

        Ama ajans bir açıklama yaparak “Müşavir Bey’in idari hizmetlerde görevlendirileceğini” belirtti.

        Emin olun hayallerim yıkıldı.

        Oysa Gökbeylerimiz uzay yolculuklarında uzayda yetiştirilmiş çaydan demledikleri çayı içecek, uzay gemilerinde uzayda yetiştirdikleri kara lahanayı yiyecek diye çok gururlanmıştım.

        Nasreddin Hoca Kargo Binası

        Nasreddin Hoca Kargo Binası
        0:00 / 0:00

        Havalimanında üzerinde biriken karı taşıyamayarak çöken THY kargo ambarı ile ilgili açıklama bana Akşehirli ünlü bir ismi hatırlattı.

        “Çökmeseydi de zaten yıkacaktık.”

        Umarım enkaz altında kalan görevli de, zaten yıkılacağını biliyordur bu hangarın.

        Onun sağlık durumu hakkında da net bir bilgimiz yok şimdilik.

        Ben ise Türk Hava Yollarında çalışan bir mühendisten bu kargo ambarı ile çok önemli bir bilgi aldım.

        “Fatih Bey, çöken kargo binasının yapımında THY adına görev almış biri olarak bilgi vermek isterim. Orası geçici kargo binasıydı. Hesapları incelenirken de ilgili direktöre buradaki yanlışlıkla ilgili bilgi verildi ve uyarıldı.

        Kar yükü, rüzgar yükü gibi verileri o bölgeye göre değil de ya Atatürk Havalimanı'na ya da Sabiha Gökçen'e göre almışlardı. Proje bölgeye uygun görünmüyordu. Yapım konusunda ise hiçbir sıkıntı yok. Proje ne ise yapılan da o. Eksiği fazlası yok.

        Yanlış olan proje. Ancak projeyi hazırlayan yabancı olunca sorumlu da olmuyor.

        Müellif diye geçmiyor. Ana müteahhidin de projeler tam olarak baştan verilmemesinden dolayı fenni sorumluluğu gidiyor. Olan halkın parasına oluyor. Hızlı olsun diye maliyet + kârla yapılan bir proje zaten. Bazı yerlerde duyuyorum 'Malzemeden mi çaldılar' diye.

        O mümkün değil.

        Müteahhit tuvalet kağıdının bile parasını alıyor. Malzemeden çalmadıkça kârı artıyor. Çalmaz yani.

        Ne kadar masraf o kadar kâr.

        Kontrollükte de sıkıntı yok. Bizzat kefilim. Ölçümsüz, bölgeye göre değerlendirme yapılmadan projeye başlamaktan ve 'geçici' olmasından dolayı tasarımın umursanmamasından kaynaklı bu çökme. Ez cümle o göçükten kimseyi sorumlu tutamayacaklar.

        Zaten yıkılsın da isterler.”

        Bu bilgiler bana geldiğinde henüz “Zaten yıkılacaktı” açıklaması yapılmamıştı.

        Ama perşembenin gelişi çarşambadan belli imiş.

        Hangisi normal

        Hangisi normal
        0:00 / 0:00

        Adam öldürtmekten hükümlü firari Galip Öztürk’le beraber olduğu fotoğraf çekerken cama yansıyan görüntüsünden ortaya çıkan hakim hızla görevden alınmış.

        Çok da doğru yapılmış.

        Adalet’in geldiği noktayı gösteren bir rezillik olarak tarihe geçse de, görevden alınması rezilliği bir nebze olsun hafifletiyor.

        Ancak şimdi o hakim bir dava açsa ve “Yahu bu adamla siyasetçiler, iktidar partisinden belediye başkanları, Cumhurbaşkanlığı danışmanları, federasyon başkanları da fotoğraf çektirdi ve onlara hiçbir şey olmadı. Ben de bu yüzden bu kişiyi makbul biri zannettim” dese ne yapacaksınız?

        Tamam Adalet dağıtması gereken adamın suçlu ile fotoğrafı kabul edilebilir değil de.

        Mensubu olduğu partinin adında “Adalet” olanların firari bir suçlu ile fotoğrafı normal mi!

        Ya da belki de normal.

        Dönemin TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu'nun uyuşturucu kaçakçısına kefil olduğu bir ülkede hakimin görevden alınması anormal.

        Sosyal kötülük

        Sosyal kötülük
        0:00 / 0:00

        Sosyal medyadaki iğrenç tiplere zaman zaman hakaret ediyorum.

        Ben hakaret ettikçe onlar da bağırıyor.

        Ama her olay ne kadar haklı olduğumu ortaya çıkarıyor.

        Son olarak Şafak Mahmutyazıcıoğlu'nun öldürülmesi sonrası gördük bunu.

        Bir adam ölmüş.

        Bir kadın dul, iki çocuk babasız kalmış.

        Sosyal medyada bir güruh hala Ece Erken'e saldırıyor, "İyi oldu. Yuva yıkanın yuvası olmaz gördü gününü" diye iğrençlik sergiliyorlar.

        Şimdi Allah aşkına siz söyleyin, hak etmiyorlar mı?

        Ben bunlara küfretmeyeyim de kime edeyim!

        Küfür diye bir şey daha önce icat edilmemiş olsaydı eğer, bunlar için icat etmek gerekirdi.

        O kadar hak ediyorlar ki, o kadar olur!

        Türkçe, Arapça, İbranice

        Türkçe, Arapça, İbranice
        0:00 / 0:00

        Yukarıdaki yazıda "Allah aşkına" deyince aklıma geldi.

        Zaman zaman sosyal medyada ya da bu köşede kaybettiğimiz dostlarımız için "Tanrıdan rahmet" diliyorum.

        Anında saldırı başlıyor.

        "Ne o Allah demek zoruna mı gidiyor" diye.

        Yooo, zoruma giden bir şey yok.

        Sadece alışkanlık olarak rahmet dilerken Tanrı kelimesini kullanıyorum.

        Ayrıca da Arapça Allah ya da İbranice Rab kelimesini kullanmak şart mı!

        Türkçe Tanrı'yı tercih etmek suç mu!

        Bir de utanmadan "Yerli ve milliyiz" demiyor musunuz!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Aptallara hitap etmeye alışanların akıllılara hitaplarında tutarlılık aramadığımız zaman.

        Diğer Yazılar