Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Dün demedim.

        Birkaç hafta ya da birkaç ay önce de söylemeye başlamadım.

        Yeni uyanan ya da uyanmış gibi yapanlardan da değilim.

        Yıllardır söylüyorum, anlatıyorum.

        Neredeyse yalvarıyorum.

        “Yapmayın” diye.

        "Türkiye’nin en önemli beka sorunu" diyorum yıllardır.

        Dilim döndüğünce, sesim çıktığınca anlatıyorum.

        Neredeyse yalvarıyorum.

        Bakın arkadaşlar, ekonomik kriz var.

        Çok gördük.

        Evet bu hepsinden ağır.

        Evet iktidar kriz var deyip, tedavi edeceğine inkar ederek krizi derinleştiriyor, her şey kötüye gidiyor kabul.

        Evet, yap işlet devretlerle ya da AK Partice adıyla KOİ’lerle torunlarımız bile borç ödeyecek 5 müteahhide, geçilmeyen köprülere, uçulmayan havalimanlarına, açılmadan bozulan yollara.

        Evet yasalarla çok fazla oynandı, evet devletin kurucu ilkelerine epey bir hasar verildi, evet toplum kutuplaştırılmaya çalışıldı.

        Hepsine evet.

        Ama emin olun bunların hepsini kendi içimizde çözeriz.

        Er veya geç çözeriz.

        Zor olur ama hallederiz.

        Borçsa öderiz.

        Biz ödeyemezsek torunlarımız öder.

        Krizi bu iktidar yaratmış ve inkar ediyor olabilir, iktidar değiştirir çözeriz.

        Bunların hepsi emin olun bizim için önemli ama çözülebilecek sorunlar.

        Bunların hiçbiri için bağırmadım, yalvarmadım.

        Bir tek şey için yalvardım.

        Şu göçmen meselesi için.

        İçişleri Bakanlığı’nın verdiği sayılarla konuşsak bile 4 milyona yakın Suriyeli var. Resmi olarak.

        Afgan’ı, Iraklısı, Orta Asyalısı, Afrikalısı, oralısı buralısı toplamı 7 milyona yakın, belki aşkın, düzenli ya da düzensiz göçmen.

        Ne ekonomik kriz ne kötü yönetim bu ülkenin geleceğini yok etmez.

        Ama bu kadar fazla sayıda, kontrolsüz göçmen bir ülkenin geleceğini karartır.

        Yok eder.

        Beka meselesidir.

        Dedim dedim dedim.

        Dilimde tüy bitti.

        Ne faşistliğimiz kaldı ne ırkçılığımız.

        Sonunda toplumun, sözde toplum önderlerinden daha önce tehlikeyi görmesiyle şimdi herkes bu meseleyi konuşmaya başladı.

        Önce politika üretmekten aciz muhalefet uyandı konuya, onlar uyanınca epey geç de olsa iktidar.

        Bence uyanmadı da, uyanmış gibi yapmaya başladı.

        Uyandı ama yine yanlış yerden kalkıyor gaflet uykusundan.

        1 milyon göçmeni “gönüllü olarak” geri yollayacaklarmış.

        Dahası bunlar için dönecekleri ülkelerinde yüzbinlerce konutu da biz yapacakmışız, gönüllü olsunlar diye ev vereceğiz diyorlar yani.

        Ceplerine de biraz dolar koyun.

        Şöyle beş on bin.

        Para bol ya!

        Dağıtın. El kesesinden cömertçe.

        İşe bakın ya!

        Memlekette vatandaşımızın başını sokacak evi yok.

        Kiralar uçmuş gitmiş.

        Asgari ücrete ahır bulmak mümkün değil.

        Vatandaş sokakta kalacak yakında.

        Öğrenciler desen zaten sokakta. Ne ev bulabiliyorlar ne yurt.

        Üstelik de ev bulamadıklarını söyledikleri zaman terörist ilan ediliyorlar.

        Ama Suriye’ye geri gitmelerini rica edeceğimiz göçmenlere 100 bin ev yapacağız.

        O da ilk etapta.

        Gerisi de gelir muhtemelen.

        Ne de olsa ağanın eli tutulmaz.

        Ne güzel değil mi!

        Artık Suriyeliler için yapacağınız konutları da o 5 müteahhide yaptırırsınız.

        Onun da parasını torunlarımız öder.

        NOT: Türkiye açısından telafisi göçmen meselesi kadar olmasa da zor olabilecek iki önemli hata daha var. Ona da başka bir gün değiniriz.

        İzlemedim ama iyimserdir

        İzlemedim ama iyimserdir
        0:00 / 0:00

        Göçmen sorununu çözmenin en kolay yolunu buldu iktidarımız.

        Sorundan söz edenleri içeri tıkmak.

        Eski yöntemdir.

        Bir ara Gülen Cemaati kötüdür diyenleri içeri tıkıyorlardı, komplolarla.

        Sonra 17 Aralık, ardından darbe girişimi.

        Sonrası rabbim bizi affetsin durumu.

        Şimdi de göçmen tehlikesi var diyenlere göz dağı.

        “Suç duyurusu, gözaltı, tutuklama”

        Bildik yöntemler.

        Mucidi bunlar değil.

        El kitabından okuyorlar.

        Sessiz İstila adlı mini filmin yapımcısını almışlar.

        Ümit Özdağ, Sinan Ogan ve Bengi Başer hoca hakkında da Göç İdaresi suç duyurusunda bulanacakmış.

        Göçmenlerle ilgili “abartılı sayılar” verdikleri iddiası ile.

        Abartılı sayı vermeye gerek yok, sayının orijinali zaten yeterince abartmış kendini.

        TÜİK tarzı resmi sayılarla bile abartılı.

        Göç İdaresi Başkanlığı’na göre

        2019 yılında 3.576.370

        2020 yılında 3.641.370

        2021 yılında 3.737.369

        2022 yılında 3.762.680

        Geçici sığınmacı adı altında kayıtlı göçmen yani Suriyeli var.

        Peki buraya nereden gelmişiz.

        Suriye’de iç çatışma başladığı yılın ertesi 2012 yılında Suriye’den gelen göçmen sayımız 14.237

        2013 yılında 224.655

        2014 yılında 1.519.286

        2015 yılında 2.503.549

        2016 yılında 2.839.441

        2017 yılında 3.426.786

        Yani iddia edildiği gibi dönen falan yok.

        Sürekli bir artış var.

        Ve bunu dert edip, bunun Türkiye’nin geleceği için bir risk olduğunu söyleyip, konuya ilgisiz ilgilileri uyarmak suç.

        Yapımcısı gözaltına alınan “Sessiz İstila” filmine dönersek.

        İnternette yayınlanmadan önce, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ whatsapp üzerinden tam bitmemiş halini yolladı. “Çok etkileyici. 20 sene sonra İstanbul” diyerek.

        Ne yalan söyleyeyim.

        İzlemedim.

        İzlememe gerek yok.

        Çünkü bir önlem alınmaz ise 20 sene sonra İstanbul’un ve eğer hala var ise Türkiye’nin ne halde olabileceğini öngörebiliyorum.

        Her senaryo iyimser kalır.

        Söyleyeyim.

        Rize'de göçmen gördünüz mü!

        Rize'de göçmen gördünüz mü!
        0:00 / 0:00

        Ben abartıyordum.

        Ben uyduruyordum.

        Ben sallıyordum.

        Ben faşisttim.

        Şıracının şahidi Beyoğlu Belediye Başkanı idi.

        Beyoğlu'nda hiç göçmen falan yoktu.

        Beyoğlu kozmopolitti.

        Ben ne bilirdim ki, Beyoğlu'nu zaten.

        Ne oldu...

        Şimdi Beyoğlu videoları ortalıkta geziyor.

        Beyoğlu'ndaki bir sokağı Pakistanlılar işgal etmiş bayramın ilk günü, seks peşinde bağırıyorlar.

        İstiklal Caddesi'nde Türkçe konuşan yok.

        Yüzde 95'i erkek bir güruh.

        Sultanahmet Meydanı'ndaki, sahillerdeki, Adalar'daki görüntülere değinmiyorum bile.

        Peki İstanbul bayramı böyle kutlarken, bana yalancı diyen, bana faşist diyen, Suriyeli falan yok, onlar kozmopolit diyen nerede?

        Nerede olacak, İmamoğlu ile beraber Rize'de.

        İmamoğlu'nun fotoğraf çok şey anlatıyor aslında.

        Belli ki, İmamoğlu da ekibi doğru kurmuş, Rize'ye pervaneli uçakla gitmiş.

        İlginç manzara.

        Ama ekipte bazı eksik kişiler var. Kimler olduğunu siz de tahmin edersiniz.

        İnşallah bir dahaki geziye.

        Yoksa çok ayıp olur!

        Palavradan abi, harbiden abla

        Palavradan abi, harbiden abla
        0:00 / 0:00

        Sağlık Bakanlığı Corona salgınını resmen bitirdi.

        Hayat oldukça normale dönmüş vaziyette.

        Herkes rahat rahat geziyor.

        Pandemiden geriye kalan tek şey "musiki yasağı"

        Corona önlemleri kapsamında alınan ve başlangıçta zorla da olsa makulleştirilebilen bu yasak, tüm yasaklar kalktıktan ve hayat normale döndükten sonra bile devam ediyor.

        Ve ne yazık ki, müzisyenler dışında kimsenin de umurunda değil.

        Pandemi sürecinde 100 kadar müzisyenin intiharı da kimsenin umurunda olmamıştı zaten.

        Ne iktidarın simitçisi Hülya Avşar ne de her iktidarın şakşakçısı ve bu iktidarın "Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu" üyesi olarak yetkilisi Orhan Gencebay'ın umurunda değil bu yasaklar ve kimi ölen, kimi sürünen sanatçılar, müzisyenler.

        Bir tek kişi hariç.

        Demet Akalın.

        Yemin ederim helal olsun kadına.

        Saray'a gitti, söyledi, sosyal medyada sürekli söylüyor.

        Sürekli müzisyenler için çırpınıyor.

        Yılların Orhan Abi'si boş çıktı.

        Kof çıktı.

        Yalan çıktı.

        Bundan sonra ona Demet abla demek lazım.

        Palavradan bir abiden on kat daha adammış.

        Edep yahu

        Edep yahu
        0:00 / 0:00

        Sözcü gazetesinden bir spor muhabiri.

        Hiç tanımıyorum.

        Adını bile duymamışım.

        Benim Galatasaray seçiminde Burak Elmas’ın Galatasaray seçimlerinde aday olacağını, Ali Dürüst’ün Burak Elmas’ın listesinde yer alacağını, benim de Burak Elmas ile görüştüğümü yazmış.

        Ben de twitter'da gördüğüm haberi, twitter’dan yalanladım.

        Çünkü Burak Elmas’la görüşmek bir yana kendisini aylardır görmedim.

        Burak Elmas’ın veya herhangi başka birinin listesinde yer almam söz konusu değil.

        Galatasaray’da yöneticilik yapmayı asla düşünmüyorum.

        Ben yalanlayınca Alper Mert de, “Ben duyduğumu yazdım. Yalan olmasına çok sevindim. Yalandan bile olsa Altaylı’nın listede olmasına üzülmüştüm.”

        Bunun adı edepsizliktir.

        Yahu ben ulaşılmaz bir adam mıyım!

        Bir telefon açıp “Fatih Abi ya da Fatih Bey böyle bir şey duydum doğru mu!” diye gazeteciliğin birinci şartını yerine getirme, yalanı yaz. Sonra yalan uzmanı mıyım diye hadsizce atarlan.

        Söylenecek çok şey var ama değecek adam var değmeyecek adam var.

        Hatta adam var mı acaba!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Kimlik kartında fotoğrafın önemini anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar