Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Öğretmenler, meslekte 20-30 yıl geçirdikten sonra kendilerine bir sınav yapılmasını ve değerlerinin bu sınavla ölçülmesini onur kırıcı buluyorlar.

        Ben ise bunu büyük bir haksızlık olarak görüyorum.

        Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı bir durum. Sınavı geçersen başöğretmen olacakmışsın da, uzman öğretmen olacakmışsın da, zart olacakmışsın da zurt olacakmışsın da!

        Madem öyle hadi paçanız sıkıyorsa gelin kamudaki tüm atamalara aynı kriteri getirelim.

        Var mısınız!

        Mesela bakanlardan başlayalım.

        Ne olsa artık seçimle değil atamayla geliyorlar.

        Bakanları da göreve başlamadan önce “yeterlilik sınavına” sokalım.

        Atandığı bakanlığı yürütecek bilgi, beceri, tecrübe ve yeteneğe sahip mi diye sınava girsinler.

        Yetmez.

        Bakan yardımcıları ile devam edelim aynı sınava.

        O da yetmez. Atanacak tüm genel müdürler, tüm yönetim kurulu üyeleri, kamu kurumlarının başkanları, tamamı bir yeterlilik sınavına girsinler.

        Merkez Bankası Başkanı da girsin mesela bu sınava, misal Türk Telekom yönetim kurulu üyeleri de, Turkcell yönetim kurulu üyeleri de. Bakalım ne kadar hakimler iletişim teknolojilerine, IT meselelerine.

        Geçen bakan olsun, bakan yardımcısı olsun, başkan olsun, genel müdür olsun, müdür olsun.

        Var mısınız!

        Bunu yapmaya yüreğiniz yetiyorsa o zaman öğretmenleri de sınava sokabilirsiniz.

        Yok eğer yetmiyorsa bu sınav Anayasa’ya aykırıdır.

        Eşitlik ilkesine aykırıdır.

        Hadi sıkıysa yapalım bu sınavı.

        Bakalım kaç bakan, kaç başkan, kaç genel müdür kalır kamuda.

        Yer mi!

        Var mısınız!

        Lancet ve büyük utanç

        Lancet ve büyük utanç
        0:00 / 0:00

        Dün aynı anda pek çok doktor arkadaşımdan aynı mesaj geldi.

        "Dünyanın en saygın tıp dergisine konu olduk."

        Bahsettikleri dergi Lancet.

        Tıp dünyasının en iyi bilimsel dergilerinden biri.

        Makaleleri çok önemli bir onay sürecinden geçmeden asla yayınlamıyor.

        Bu saygın tıp dergisi bu kez Türk doktorlarını konu almış.

        "Türk doktorlar düşük maaş ve yüksek şiddetten dolayı ülkelerini terk ediyor" başlığı altında Türk hekimlerinin uğradığı siyasal, sosyal ve fiziksel şiddet anlatılıyor.

        Bana göre Türkiye açısından Gece Yarısı Ekspresi filminden daha felaket bir durum.

        Bir farkla ki, Gece Yarısı Ekspresi büyük oranda yalanlara dayanıyordu.

        Bu makale ise büyük oranda gerçeklere.

        Kemik atılmasının müsebbibi kim!

        Kemik atılmasının müsebbibi kim!
        0:00 / 0:00

        Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin inşaatında taşeron Türk firma İçtaş’ın sözleşmesinin feshedilmesi sonrası tartışmalar sürüyor ve hatta büyüyor.

        İçtaş’ın çok üst düzey bir yetkilisinin bana söylediği “Ruslar Türkler’e iş vermiyor kemik atıyor” sözü ise hemen her yerde haber oldu.

        Çünkü aslında bir gerçeği anlatıyor.

        Ancak bu gerçek kimin eseri, kimlerin bilgisizliği, öngörüsüzlüğü nedeniyle Türkler kemiğe razı gelmek zorunda bırakıldı onu ne yazık ki, kimse araştırmak ve yazmak zahmetine girmedi.

        Oysa her hafta yazılarını büyük keyifle okuduğum Prof. Uğur Emek ve bendeniz bu konuya eğilmiş ve başlangıçta Akkuyu’nun bir Türk-Rus eşit ortaklığı iken nasıl Ruslaştırıldığına değinmiştik.

        Ben bu konuya mesleki etik nedenlerle bugüne kadar değinmedim ama artık konu milli bir mesele olduğu ve bilinmesi gerektiği için yazacağım. Çünkü bu noktadan sonra yazmamak gazetecilik etiğine sığmayacak.

        Değerli okurlar, Akkuyu’ya yapılacak Türkiye’nin ilk nükleer santrali ihalesi 2008 yılında Hilmi Güler’in Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı döneminde yapıldı.

        REKLAM

        Daha önce yazdığım gibi ihale için 13 firma ya da konsorsiyum şartname aldı.

        Bunlardan üçü ihaleye katıldı.

        Sadece 1’i teklif verdi.

        Teklif veren Uğur Emek hocanın geçen hafta yazdığı gibi Rosatom-Park Teknik ortaklığı idi. Rus firması ile Türk firması yüzde elli elli ortaktı.

        Verilen ilk teklif beklenenin üzerinde yüksekti.

        Ancak Bakanlık, bir pazarlık süreci başlattı ve fiyat bugünkü düzeye çekildi.

        Dahası Türkiye lehine çok önemli kazanımlar vardı Park Teknik-Rosatom ortaklığında.

        15 yıl sonra Akkuyu Nükleer, kârının yüzde 20’sinin Hazine’ye aktarılması, EÜAŞ’a teknoloji transferi sözleşmeye eklendi.

        Ancak bu arada parti içi çekişmeler sonucunda Enerji Bakanı değişti.

        Hilmi Güler yerini Taner Yıldız’a bıraktı.

        Ve bu değişimle beraber Akkuyu’nun kaderi de değişti. İhale iptal edildi.

        Devletlerarası anlaşma yoluyla yapılması kararlaştırıldı.

        Ve bu arada Rosatom’a Park Teknik’le ortaklığı bırakması birileri tarafından fısıldandı.

        Başka Türk ortaklar önerildi. (3. Havalimanı ihalesinden ve başka pek çok ihaleden de tanıdığınız, 5 müteahhitten üçü, Cengiz, Kalyon ve Kolin.)

        Ancak önerilen ortaklar bu işe sermaye koymadan ortak olabileceklerini söyleyince Rus tarafı bu teklifi kabul etmedi.

        Rosatom’un o dönemki yönetim kurulu başkanı ve eski Rusya Başbakanı Sergey Kriyenko Türkiye’ye geldi.

        Park Teknik’e yeniden ortaklık önerdi. Park Teknik, öneriyi reddetti. “Bu sürecin parçası olmak istemiyoruz” yanıtı verildi.

        REKLAM

        Güvenmiyorlardı.

        Bakan'ın niyeti belli olmuştu çünkü.

        Ve yarısı Türk, yarısı Rus olacak olan Akkuyu Nükleer Bakan Taner Yıldız’ın başarılı yönetimiyle tamamen Rus bir şirketin işi haline geldi.

        Türkiye işin yarı yarıya sahibi olmaktan, İC yetkilisinin tabiriyle “kemik sıyırıcı olmaya” evrildi.

        Türk şirketleri hem işe, hem teknolojiye, hem know how’a ortak ve sahip olacakken, ancak atılan kemiği yalayacak hale, kemiğe razı olanların, Bakan Taner'i övdüğü noktaya geldi.

        Bunları niye yazıyorum biliyor musunuz!

        Tarihe not düşmek için.

        Hani hep “yerli ve milli” deyip duruyorlar ya!

        Samimiyeti görmeniz için.

        NOT: Bu sicili yazmaya devam edeceğim. Siga siga. Yavaş yavaş.

        NOT 2: Cengiz İnşaat, Akkuyu ile ortaklık görüşmelerinden 4 yıl önce çekildiklerini ama Akkuyu Nükleer'in liman inşaatını halen sürdürdüklerini bildirdi.

        Milletin parası zengine aktarılıyor

        Milletin parası zengine aktarılıyor
        0:00 / 0:00

        Kur korumalı mevduat sahipleri faizden gelen para ile kur koruma farkından gelen parayı görünce şaşkınlıklarını gizleyemediler.

        Doğru zamanda KKM’ye geçenler faiz gelirinin birkaç katı miktar kur koruma katkısı aldılar.

        Yaklaşık bir oran vermek gerekirse 1 faiz geliri aldılarsa 3 de kur korumadan yani Hazine’den geldi.

        Getiri yüzde 70’ı buldu.

        Bu şu demek mevduat sahibine banka yüzde 27, Hazine yüzde 43 faiz veriyor, faizi de “kur koruma garantisi” adı altında gizliyor.

        Bunun doğal sonucu ne!

        Bankaların kâr patlaması.

        Gelin bankaların bu kur korumalı mevduatın devreye girdiği 2022 yılı ilk altı aylık kârlarını, geçen yılki ilk altı aylık kârları ile karşılaştıralım.

        Kamu bankaları 2021 yılının ilk altı ayında 3,312 milyar kâr ederken, bu yılın ilk yarısında 30,825 milyar TL kâr etmişler.

        Yerli özel mevduat bankaları geçen yıl altı ayda 12,853 milyar kâr ederken, bu yıl ilk altı ayda 70,691 milyar TL kâr etmişler.

        Yabancı mevduat bankaları 2021 yılı ilk yarısında 11,258 milyar TL kâr ederken, 2022 yılında bu dönem kârları 44,853 milyar TL’ye yükselmiş.

        REKLAM

        Sözde faizsiz bankacılık yapan katılım bankaları 2021 yılının ilk altı ayında 1,990 milyar kâr ederken, onların kârı da bu yılın aynı döneminde 13,583 TL olmuş.

        Niye çünkü faizi bankalar alıyor ama faiz yükünün büyük bölümünü Hazine karşılıyor.

        Bu yolla sizin benim vergilerimizden, Hazine kaynaklarından ciddi bir miktar Bankalara aktarılıyor.

        Hiç kimse bana kamu bankalarındaki kâr artışı oransal olarak daha yüksek demesin.

        Kamu bankaları kârını 30,8 milyara çıkarırken.

        Özel bankalar 115,5 milyara çıkarmış.

        Kur korumalı mevduatta bile getiri gerçek enflasyonun arkasında kalırken, bankaların kârlılığındaki artış resmi enflasyonu 5’e, gerçek enflasyonu bile 3’e katlamış ve sektör ortalaması yüzde 401 olmuş.

        Bu halkın kaynaklarının, korkunç bir şekilde parası olanlara transferidir.

        Bu transfere can dayanmaz, ülke dayanmaz.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Milleti açlıktan sürünenler ve tokluktan çatlayanlar diye iki sınıf haline getirmediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar