Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Ana muhalefet partimiz iktidar partisinden daha muhafazakar olduğu mesajını vermeye çalışırken TBMM’den bir yasa geçiyor.

        Çok açık bir sansür yasası.

        Medyayı baskı altına almak, zaten pek bir iş yapmayan basının, iş yapmaya niyetli olanlarını da iş yapamaz hale getirmek, sosyal medyanın gazeteciliğin eksiğini kapamasını engellemek için düşünülmüş ve geliştirilmiş bir yasa.

        Sakın yanlış anlamayın, medyanın sınırsız ve sorumsuz bir özgürlüğe sahip olması gerektiğini savunuyor değilim.

        Özellikle hiçbir etik kurala bağlı olmayan kimi medyanın ve sosyal medya trollerinin basının evrensel kurallarına uyması gerektiğini her zaman söyledim.

        Ancak hazırlanan ve geçmekte olan yasa ne yazık ki, bu amaca hizmet edermiş görüntüsü altında iktidarların halkın haber alma özgürlüğüne evrilmesinin önünde hiçbir engel olmayan bir yasa.

        Gazetecileri hiçbir şey yazamaz, hiçbir haber yapamaz hale getirmek, her türlü yolsuzluğun, hırsızlığın, haksızlığın yazılmasının önüne geçmek için hazırlanmış izlenimi veren bir yasanın, iktidarı zaten biliyoruz ama muhalefetin gıkı çıkmadan TBMM’den geçiyor olması akıl alır gibi değil.

        REKLAM

        Şöyle basit bir örnek vereyim.

        Eğer böyle bir yasa ABD’de yürürlükte olsa idi, siyasi tarihin en büyük skandallarından biri olan Watergate rezaleti asla yazılamaz, bu haberi yapan iki gazeteci basın tarihinin en önemli haberlerinden birinin altına imza atamazlardı.

        Çünkü yasa, bu iki gazeteciye kolluk kuvvetlerinin ve savcılığın da sorumluluğunu yüklemiş olur o haber asla yasaya uygun bir biçimde yayınlamazdı.

        Oysa evrensel gazetecilik kurallarına ve Yargıtay’ın Cumhuriyet tarihi boyunca oluşmuş içtihatlarına göre “Gazeteci haberinin görünür gerçeğe uygun olması ile sorumludur.”

        Dahası “Araştırma yapmak ve elde ettiği haberin doğru olup olmadığını denetlemek görevi yoktur, ilk beyanları üslubuna dikkat ederek ve kamu menfaatini gözeterek yazar. Duyumlara, tanıklardan elde edilen bilgilere dayanan haberin görünür gerçekliğe uygun olduğundan emin olan basın mensubundan haberin detaylı araştırmasını yapması beklenemez.”

        Bunlar Yargıtay’ın cümleleri. Benim değil.

        Ve bu kadarla da sınırlı değil.

        Türk hukuku şunu da söylemiş:

        “Gazeteciden haber kaynağını belirtmesi de istenemez. Bir haberin yapıldığı sıradaki görünür gerçeklikle uyumlu olması, o haberin basın hukukuna uygun kabul edilmesi bakımından yeterlidir.”

        Bu kadar net.

        Bunun dışında “Hakaret, iftira, menfaat temini için doğru olmayan haber üretmek” yasalarımızda zaten suç.

        Bu yasa ile gerçekten gazetecilik yapmak isteyenler engellenecek ama otellerde, yatlarda ağırlanan, karanlık zenginlere övgüler düzmeyi iş edinen, bu tiplerle dostluklarını sergileyerek kendini önemli zanneden reziller ortalıkta gazeteci gibi dolaşmaya devam edebilecektir.

        REKLAM

        Başta da dediğim gibi muhalefetimizin bu yasa karşısındaki sessizliği düşündürücüdür.

        “Yarın öbür gün iktidar olursak bizim de işimize yarar” düşüncesinden kaynaklanan bilinçli bir sessizlik değilse, o sessizlik aymazlığın sessizliğidir.

        Şimdi bazıları “Muhalefetten ne istiyorsun kardeşim” diyebilir.

        İktidardan umut kesilmiş ise umut muhalefettedir.

        Muhalefetten de umut kesilmiş ise zaten durum felakettedir.

        Hastane şahane ama ne kadar sürdürülebilir!

        Hastane şahane ama ne kadar sürdürülebilir!
        0:00 / 0:00

        Dün çok yakın bir dostumu ziyaret için ilk kez Çam Sakura Şehir Hastanesi’ne gittim.

        Başakşehir’e doğru yola çıktık.

        TEM’in Mahmutbey kavşağında muazzam bir trafik olacağını ve yolun çok uzun süreceğini düşünüyordum.

        Bu yüzden de otomobilde maillerimi yanıtlamaya başladım.

        Ancak trafiğin tıkanmaması beni şaşırttı.

        Bir de baktım ki, hiç tanımadığım- bilmediğim, daha önce geçmediğim bir yoldayız.

        YOL İYİ AMA PARALI

        Trafik ise hemen hemen hiç yok.

        Otomobili kullanan Mehmet, “Bu yol yeni. Bir de tünel var İstanbul’un en uzun tüneli. Çok pratik” dedi.

        Ben de “İktidara kızıyoruz ama bak yol yapmışlar” dedim.

        Mehmet cevabı yapıştırdı:

        “Bedava değil Fatih Bey, paralı”

        Taksim’den yaklaşık 30 dakikalık bir yolculukla Çam Sakura Hastanesi’ne ulaştık.

        Görünce gözlerime inanamadım.

        Belki vardır ama ben hayatımda daha büyük bir hastane görmedim.

        Bir tepenin üzerinde yükselen üç devasa blok ve bu üç büyük 18 katlı bloğun altına yerleşmiş, daha alçak bloklar. Onların kapladığı alanın önünde ve arkasında iki bağımsız büyük bina.

        Başarılı yönlendirme tabelaları ile gitmemiz gereken bloğu bulduk ama bulmasak da önemli değil, tüm bloklar içerden birbiriyle bağlantılı.

        GÖRDÜĞÜM EN BÜYÜK HASTANE

        Devasa hastanenin giriş katı, bir tür AVM gibi.

        Lokantalar, kafeler ve dükkanlar.

        Günde 70 binin kişinin girip çıktığı, üçte ikisi sağlık personeli yaklaşık 7 bin kişinin çalıştığı ve metro bağlantısının önümüzdeki aylarda tamamlanması ile günlük giriş çıkışın 100 bini aşacağı tahmin edilen hastanede çalışan ve tedavi görenlerin tüm ihtiyaçlarını giderebileceği bir çarşı kompleksi.

        Aslında bir şehir hastanesi değil, bir hastane şehri.

        Başlangıçta bayağı sıkıntı çeken bu dev hastane, sonunda iyi bir sistem kurmuş.

        Tedavi için geldiyseniz, hemen hasta kabul salonlarına geçiyorsunuz.

        Başvuru masasına randevunuzu gösteriyorsunuz.

        Bekleme salonuna alınıyorsunuz.

        Karşınızdaki ekranlarda adınız ve bekleme süreniz yazıyor.

        Randevunuza 10 dakika kala başka bir bölüme geçiyor ve gideceğiniz servise yönlendiriliyorsunuz.

        SİSTEM ÇOK İYİ

        Oldukça basit ve iyi işleyen bir sistem.

        Ziyaretçi iseniz ziyaretçi deskleri var.

        Oraya gidip hastanızın adını söylüyorsunuz.

        Sistemde hastanın ziyarete açık olup olmadığı görülüyor.

        Size bir ziyaretçi kartı veriliyor. Bu kart ile kapıları açabiliyor, asansörde kat düğmelerini kullanabiliyorsunuz.

        Bu kart yoksa hareket etmeniz imkansız.

        Ancak aynı anda bir hastayı ziyaret edebilecek kişi sayısı ve süresi sınırlı.

        Eğer hastanızın yanında başka ziyaretçi var ise kartınız olsa bile içeri giremiyorsunuz.

        Diğer ziyaretçinin süresi dolunca sistem ziyaretçiyi uyarıyor ve. Hemen çıkıyor.

        Diğer ziyaretçinin de kartı çalışmaya başlıyor.

        Ancak bu kadarla da kalmıyor.

        Aynı serviste aynı anda bulunabilecek ziyaretçi sayısı da belli.

        Katların ziyaretçi ile dolmasını ve hastane ortamının bozulmasını engellemek için bu kural koyulmuş.

        Çok da iyi olmuş.

        Giriş katında bunların yanı sıra bir de sorun çözme odaları var.

        Hastanede hasta veya hasta yakını olarak bir sorun yaşıyorsanız, hangi bölümle ilgili ise o bölümün sorun çözme ekiplerine yönlendiren bir sistem kurulmuş.

        Gidip sorunu anlatıyorsunuz.

        Bazen orada hemen çözülüyor.

        Orda çözülmüyorsa doktora, orada çözülmüyorsa başhekimlere, orada çözülmüyorsa koordinatör başhekime orada çözülmüyorsa il sağlık müdürlüğüne, orada çözülmüyorsa Sağlık Bakanlığı'na kadar ulaşan bir sistem.

        Ziyaretçi kartınızı aldıktan sonra asansörlerdeki güvenlik görevlilerine gidiyorsunuz.

        Sonra da asansöre biniyor, kartınıza tanımlı kata ve odalara giren kapıları bu kartla açıp hastanızın yanına, izinli süre kadar gidebiliyorsunuz.

        Dört dörtlük bir sistem.

        MİMARİ ÇÖZÜMLER BAŞARILI

        Hastane ise dediğim gibi çok ama çok büyük.

        O kadar ki, içinde kendi elektriğini üreten bir santral bile var.

        Mimari proje tamamen Türk mimarlara aitmiş.

        Çok iyi çözümler üretilmiş. Pratik kullanım için çok uygun.

        En altta üç katlı bir yer altı otoparkı var ve 10 bin araç kapasiteli.

        Bu 7 bin çalışan ve 2900 hasta için yeterli.

        Bunun üzerinde yine yerin altında bir lojistik koridor var.

        Buradan bütün bloklardaki hastanelerin tüm ihtiyaçları gidip geliyor.

        Hastanenin işleyişi ise şöyle.

        Tüm demirbaş ve ekipmanlar ve tıp dışı hizmetler hastaneyi işleten Rönesans Grubu'nun yükümlülüğünde.

        Diyelim ki, bir MR çekilecek.

        İŞLETMECİ YA YAPACAK YA YAPACAK

        Bu MR çekimi 3 gün içinde yapılmak zorunda. Ve bunun sorumluluğu Rönesans’ta.

        Üç gün içinde yapılmaz ise Rönesans, Sağlık Bakanlığı’na bir tazminat ödüyor.

        Bu aksaklık üç kez tekrarlanırsa, Rönesans hastaneye o cihaz ne ise, MR, tomografi her ne ise ondan bir tane daha almak zorunda.

        Ya da diyelim ki yerde bir su birikintisi ya da bir pislik var.

        Sağlık personeli bununla ilgili olarak sisteme bir uyarı giriyor.

        Pislik 15 dakika içinde temizlenmez ise işletmeciye hemen ceza kesiliyor.

        Tüm tamir bakım için bu geçerli.

        Hastane yönetiminin daha iyi sağlık hizmeti vermek için talep ettiği tüm gereklilikler işletmeci tarafından karşılanmak zorunda.

        Sağlıkla ilgili sarf malzemelerinin temini ise işletmecinin sorumluluğu dışında. Onları Salık Bakanlığı ve hastane yönetimi yapıyor.

        Hastanede başhekimler sadece sağlık işleri ile uğraşıyor, tamirat, bakım, onarım gibi işler onların dışında.

        Başlangıçta dar bir kadro ile başlayan hastaneye, sonradan çok iyi bir hekim kadrosu da gelmiş.

        Üniversite hastanelerinden, devlet hastanelerinden hatta özel hastanelerden pek çok nitelikli doktor son aylarda buraya transfer edilmiş.

        BAŞHEKİMİ KUTLADIM

        Çam Sakura Hastanesi belli ki işi işleyen bir sistem kurmuş zaten şu anda tüm şehir hastaneleri arasındaki en iyi örnek.

        Bu yüzden de müthiş talep görüyor.

        Şu anda yüzde 100 dolulukta.

        Müthiş bir talep var.

        Teke Tek’e konuk olduğu zaman tanıdığım asker kökenli doktor Nurettin Yiyit’in Çam Sakura Hastanesi’ne koordinatör başhekim olarak geçtiğini biliyordum ve bu sistem büyük oranda onun eseri imiş. Bu yüzden de kutlamak için aradım.

        “Herkes burada tedavi görmek istiyor çünkü hem fiziki şartlar hem ekipman, hem de personel olarak çok iyi durumdayız. Bu yüzden de telefonum susmuyor” dedi.

        Nedenini de anlattı:

        “Hiçbir hastayı geri çevirme şansımız yok. Çünkü tüm servisler var. Üstelik artan yaş ortalaması nedeniyle artık bir hastayı tek bir servise yönlendiremiyor tıp. Aynı anda farklı servislerin hizmeti gerekiyor. Bunu biz yapabiliyoruz. Bu yüzden de sevk sistemi yok bizde. Fiziki kalite de çok yüksek olunca herkes burada tedavi görmek istiyor. Yurt içinden yurt dışından. Pek çok ülkenin sağlık yönetimleri gelip inceliyorlar” diye anlattı.

        Sezar'ın hakkı Sezar’a, gerekten çok iyi.

        BURADA DA GÖÇMENLER

        Peki sorun yok mu!

        Göze çarpan ilk sorun yabancı hastaların çokluğu.

        Bunların bir kısmı sağlık turizmi ile gelenler ama çoğunluğu Türkiye’de ikamet eden sığınmacılar. Suriyeli, Afgan, Afrika kökenliler.

        Randevusuz geldikleri için de hastanedeki saat gibi işleyen düzeni bir tek onlar bozuyor ve yoğunluk yaratıyorlar.

        Bir diğer sorun ise “sürdürülebilirlik”.

        Evet sistem şahane.

        Pek çok özel hastaneden daha iyi işliyor.

        Fiziki şartlar çoğu özel hastaneden daha iyi.

        Peki sürdürülebilirlik?

        Kaliteli ama belli ki, masraflı, pahalı bir iş.

        Kamu bu kadar pahalı bir işi ne kadar sürdürebilir, bu masraf sonsuza kadar karşılanabilir mi!

        Dünyanın en zengin ülkelerinin bile böyle bir şeyin altından kalkması pek mümkün değil.

        Umarım yanılıyorumdur ama gerçekten sürdürmesi zor bir iş.

        Yoksa tipik bir AK Parti davranış biçim olarak “Yarına Allah kerim” mi, gittiği yere kadar mı!

        Bu da bir tür Kur Korumalı Mevduat mı!

        Yarın için karamsar olma hakkımı koruyorum ama bugün için Çam Sakura Hastanesi gerçekten çok iyi bir iş.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Aslı varken taklidinin iş yapmayacağı gerçeğini siyasi cahiller de anladığı zaman.

        Diğer Yazılar