Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Kemal Kılıçdaroğlu’nun bana göre maksadını aşan, devleti yönetenlerin ülkeye döviz girsin diye uyuşturucu kaçakçılığına göz yumduğu açıklaması aslına bakarsanız bir ilk değil.

        Türkiye’yi yönetenler benzer bir suçlama ile 1990’lı yılların ortasında da karşılaşmışlardı.

        1996 yılında bir Alman mahkemesi, dönemin Başbakan Yardımcısı Çiller’i uyuşturucu kaçakçılığı ile suçlamıştı.

        Daha sonra benzer suçlamalar ABD ve İngiltere tarafında gündeme gelmiş. ABD Dışişleri Bakanlığı raporunda Türkiye’de kamu otoritesinin uyuşturucu kaçakçılığına yol verdiğini iddia etmişti.

        Bir yıl sonra sonuçlanan Almanya’daki davada, Türkiye’deki uyuşturucu kaçakçılığının Şenoğlu ve Baybaşin aileleri tarafından organize edildiği iddianameye yansımış ve bunların da devlet içinde güçlü bağlantıları olduğundan söz edilmişti.

        Türkiye'de de terörün finansmanında kullanılan uyuşturucu kaçakçılığının bazı infazlarla engellenip, bu gelirin başka yöne kaydırıldığı konuşuluyordu o günlerde.

        Almanya'da görülen bu dava, İçişleri Bakanı Soylu tarafından da hatırlatılmıştı geçen yıl. “Alman derin devletinin Türkiye’ye komplo kurduğunu" söylemişti Bakan Soylu.

        Ancak Türkiye’nin bir uyuşturucu sorunu olduğu açık. Bizzat Bakan Süleyman Soylu’nun açıkladığı sayılar var.

        Türkiye’de 2016 yılında uyuşturucudan hayatını kaybedenlerin sayısı 941.

        Soylu, uyuşturucuya karşı verilen “etkili mücadele” sonucunda bu sayının 270’e düşürüldüğünü söylüyor.

        İçişleri Bakanı’nın üstü kapalı bir şekilde “Benden önce uyuşturucu ile pek mücadele edilemiyordu. Ben geldim sayılar yüzde 70 oranında azaldı” demek istiyor ama 270 de az değil.

        Uyuşturucuya 270 kurban verdiğimiz yıl, PKK terörüne bu kadar kurban vermedik.

        Okul önlerine kadar inmiş, neredeyse dampingli fiyatlarla satılan türlü uyuşturucu ve uyarıcılar.

        Sentetik veya organik her türlü ürün piyasada kol geziyor.

        Artan zengin sayısıyla birlikte patlama yapan kokain tüketimi.

        Türk bayraklı uçaklarda ele geçirilen tonlarca kokain.

        Artık posta ile gönderilen büyük miktarda uyuşturucu veya uyarıcılar.

        Gümrüklerde ele geçen ve sahibi bir türlü bulunamayan “mallar”.

        Kılıçdaroğlu’nun söylemi iktidar ile muhalefet arasında bir mesele.

        Ama Türkiye’de giderek artan uyuşturucu kullanımı ve giderek kolaylaşan uyuşturucuya erişim hepimizin meselesi.

        Hele hele özellikle göçmenlerle beraber bu sorunun katlanarak büyümesi kaçınılmaz.

        Spor tesis midir!

        Spor tesis midir!
        0:00 / 0:00

        Spor Bakanı Kasapoğlu’nu özellikle futbol dışı branşlardaki yaklaşımı nedeniyle beğenir ve takdir ederim.

        Bunu da birkaç yıldır farklı platformlarda dile getirdim.

        Ancak belli ki, AK Parti’nin seçime giderkenki genel tavrı onu da etkilemiş.

        “21 sene önce tesis yoktu. Futbol topu dahi çok değerliydi” demiş. 21 sene dediği, AK Parti öncesi.

        Beni güldürdü.

        Allah da onu güldürsün.

        22 sene önce 2000 yılında Galatasaray Avrupa’da UEFA Şampiyonu oldu.

        22 sene önce aynı takım Süper Kupa finalinde dünyanın en büyük futbol takımı olarak bilinen, Şampiyonlar Ligi’ni ve Şampiyon Kulüpler Kupası’nı en fazla kazanmış takımı Real Madrid’i yenerek Avrupa Süper Kupası’nın sahibi oldu.

        20 sene önce, AK Parti’nin iktidar olmasından birkaç ay önce Türk Milli Takımı, Kore ve Japonya’da düzenlenen 2002 Dünya Kupası’nda yarı finalde Brezilya’ya elenerek 3’lük maçı oynadı ve dünya 3’üncüsü oldu.

        20 sene önce Türk futbolu dünya sıralamasında ilk 10’un içinde idi.

        Eğer sporu tesis yapmak zannediyorsanız doğru AK Parti çok tesis yaptı.

        Tesisi para ile yaparsınız ama içindeki başarı için bilgi ve donanım gerekir.

        Zengin çocuğunun topu olur.

        Ama iyi topçu olamaz.

        Yine yeni yeniden

        Yine yeni yeniden
        0:00 / 0:00

        Geçen yıl, yepyeni ve benzersiz ekonomi tezi gereği enflasyonu düşürmek maksatlı faiz indirimleri başladıktan kısa bir süre sonra 2022 yılı için yeniden değerleme oranı açıklanmıştı.

        Yüzde 36,2 idi.

        Vergilere, harçlara, cezalara bu oranda artış gelecekti.

        Aradan bir yıl geçti.

        Faiz indirimleri sonrası enflasyon düşmek bir yana şaha kalktı.

        TÜİK'e göre yüzde 85.

        Kendini iktidarın mütemmim cüzü zanneden İstanbul Ticaret Odası'na göre yüzde yüzde 108.

        Bağımsız enflasyon araştırma kurumlarını saymıyorum bile.

        Geçen yıl yeniden değerleme yüzde 36,2 iken yıllık enflasyon resmi olarak bile yüzde 85 olarak gerçekleşti.

        Ve önümüzdeki yılın yeniden değerleme oranı da açıklandı.

        Yüzde 122,98.

        Yani yüzde 123.

        Her ne kadar ışıltılı gözlü Bakanımız önümüzdeki aydan itibaren enflasyonun düşeceğini ilan etmiş olsa da, belli ki kendileri de bunan inanmıyorlar ve devletin resmi enflasyonunun da 40 puan ya da yüzde 50 üzerinde bir yeniden değerleme oranı açıklıyorlar.

        Burada soru şu.

        Geçen yıl yeniden değerleme yüzde 36,2 iken enflasyon resmi olarak bile yüzde 85 olmuşken.

        Bu yıl yüzde 123'lük yeniden değerlendirme oranı ile resmi enflasyon yüzde kaç olur?

        Hesap aslında basit.

        Ama ben yapmaya korkuyorum.

        Birisi kızar diye değil, moralim bozulur diye.

        Hani gündem olmak istemiyordu

        Hani gündem olmak istemiyordu
        0:00 / 0:00

        Fatih Portakal, AK Parti’nin “Türkiye’nin Yüzyılı” davetine katıldığı için ağır biçimde eleştiriye maruz kalınca şaşırdı.

        Ne de olsa alışık değil.

        Yıllardır Fox Haber’de hep övgü alıyordu.

        Bu durum onu şaşırttı.

        Bayağı bozulmuş belli ki.

        Derdini anlatmaya çalışıyor.

        Hiç uğraşmasın, bu memlekette herkes anlamak istediği gibi anlar meseleyi.

        Gerçek kimsenin umurunda değildir.

        Kurban ararlar.

        Şimdi de kurban Fatih Portakal.

        Fatih Portakal’da benim anlamadığım ise şu.

        Bu arkadaşımız, iki sene öncesine kadar Fox Haber’i sunuyordu ve oldukça başarılı idi.

        En yüksek ratinglere sahip ana haber bülteniydi.

        Muhalif bir bülten olduğu için de hedefteydi.

        Sonra bir gün aniden başarılı sunucusu Fatih Portakal “Ben bırakıyorum” dedi.

        Kendi açıklamasına göre “Gündemde olmaktan, sürekli tartışılmaktan, sürekli konuşulmaktan yorulmuştu ve İzmir’deki çiftliğine çekilecek, toprakla uğraşacaktı. Gündem olmak istemiyordu. Toprağa dönecekti.”

        REKLAM

        Döndü de.

        Ama o gün bugündür gündem olmak, gündemde kalmak, gündemi belirleyebilmek için her şeyi yapıyor.

        Sosyal medyasından, youtube’dan, dört koldan gündem olma peşinde.

        Benim de anlamadığım tam da bu.

        Madem bu kadar gündem olmak istiyordun, niye gündem olmamak için haberi bırakıyorum dedin.

        Bir anlatsa da bilsek.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Samimiyet yumuşak karın haline getirilmediği zaman.

        Diğer Yazılar