Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MERSİN ve Adana’da HDP binalarında eşzamanlı patlayan bombalarda kimin parmak izi olduğuna dair rivayetler muhtelif; kimi PKK’yı suçluyor, kimi de faturayı hükümete çıkarıyor... Ben ise önceki gün burada okuduğunuz üzere, daha bomba sesi duyulur duyulmaz, kendi teşhisimi koydum: “Eyvah, iyi saatte olsunlar yine harekete geçti...”

        “İyi saatte olsunlar” ile kastettiğim, devlet içerisinde yuvalanmış ve etkilerini 1990 öncesinde “faili meçhuller” ile siyasi suikastlarda gördüğümüz çeteler...

        1950’li yıllarda bütün NATO üyesi ülkelerde CIA eliyle kurulmuş, İtalya’dakinin adıyla (Gladio) şöhret bulmuş örgütün çeteleri bunlar...

        Bizde önceleri “beynelmilel” mahiyetteydi örgüt; yani NATO tarafından yönlendiriliyordu. 12 Eylül (1980) darbesini yapanlar eliyle “millileştirilip” Asala ve PKK karşıtı operasyonlarda kullanıldı. “Susurluk” olayında ortalığa saçılan bilgilere göre, sonradan “özelleştirildiği”, çete üyelerinin hem kendilerine, hem de hizmet verdikleri gruplara çalıştıkları anlaşılıyor...

        Şimdi yeniden başlarını çıkarmaları, örgütü ilk kuranların mı, vaktiyle kendilerini millileştirip “devlet” projelerinde kullananların mı, yoksa kendi başlarına veya hizmet sundukları grupların itmesiyle mi olmuştur, bilmek zor.

        Çetelerin hem “beynelmilel”, hem “millileşmiş”, hem de kişisel çıkarlara göre çalışan unsurları hâlâ yerli yerinde duruyor olmalı.

        Maalesef gerçek böyle.

        Başka ülkelerde, siyasi sistem ve yargı “Gladio” türü yapılarla hesaplaştı; örgütlerin devlet sistemi içerisinden çıkarılmasıyla yetinilmedi, militanları tasfiyeye de uğratıldı.

        NATO üyeleri arasında hesaplaşmasını tamamlayamamış, dolayısıyla tasfiyesini gerçekleştirememiş bir Türkiye var.

        “Olimpiyat” fikrinin doğduğu Yunanistan’da yeniden “Olimpiyat” yapılabilmesi için, “devlet içinde yuvalanmış çeteler” ile baş edilmesi, bu arada “17 Kasım” örgütünün tasfiyesi gerekmiş, bunun modern olimpiyatların 100. yıldönümüne yetiştirilemeyeceği anlaşıldığı için, Atina’ya 2004 randevusu verilmişti.

        Yunanistan, NATO tarafından kurulmuş kendi Gladio’su “B-8”in (bir adı da “SheepSkin”) son kalıntısı “17 Kasım” örgütünün tasfiyesini 2004’e kadar gerçekleştirmeyi başardı.

        Seçime gidilen Türkiye ortamı, kendileriyle hâlâ tam hesaplaşılamamış çeteler için bayağı uygun; HDP binalarıyla başlayan bombalama olayları başka hedeflerle devam ederse şaşmamalı.

        Neden şaşmamalı?

        Tarihi sürekli tekerrür ettirme gibi bir özelliğimiz var. 1960, 1971, 1980 öncesinde neler yaşandığını hatırlayalım: Sokaklar hareketlendi, öğrenci olayları çıktı, silahlı çatışmalar oldu, insanlar hayatlarını kaybetti, siyasi iktidarlar terörü durduramadı... Sonuçta 1960’ta olaylar nasıl önlenmiş ise 1971 ve 1980’de de aynısı oldu.

        Elbette bugün “darbe” olacak değil; ancak seçime gidilen ortamda vatandaşın siyasi iradesini en doğal biçimde kullanmasını engellemek de bir tür “darbe” değil midir?

        Bombalar seçim sürecini ve sandık sonucunu etkilemek amacıyla gönderiliyor...

        “HDP’nin arkasındaki silahlı güç sorumlu” teşhisinde bulunanlar ya da faturayı hükümete çıkaranlar, terörden en az çıkar sağlayacak partilerin HDP ve AK Parti olduğunu görmüyorlar mı?

        Biri HDP, bu seçimde PKK ile irtibatını asla akla getirmeyecek bir kampanya yürüterek vatandaştan oy istiyor; terörün azması HDP ile PKK arasında irtibat kurulması sonucunu doğurur ve oy kaybettirir...

        Diğeri AK Parti, istikrarı sağladığı, terörü durdurduğu için ek oylar alıyor; anarşinin azması ona da zarar verir.

        Kimse kazansın veya kaybetsin diye sahnelenmiyor terör, sistemden umut kesmemizi amaçlıyor.

        Diğer Yazılar