Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dün yine terör günüydü: Hakkâri’den gelen “şehit” haberiyle başladık güne; akşama doğru Silvan’dan çatışma haberleri ulaştı. Son 2 ay içerisinde PKK terörüne verilen “şehit” sayısı 60’ın üzerinde.

        Çatışmalarda 400’den fazla PKK militanının hayatını kaybettiği biliniyor.

        Türkiye demokratik bir ülke ve bu sebeple çatışmalarda hayatını kaybeden asker ve güvenlik güçleri ile siviller konusunda aklımızın almadığı yönlerin faturasını kime çıkaracağımızı biliyoruz. Ülkenin aklı başında insanları, çatışmaların en başından itibaren, dilleri döndüğünce, siyasileri, kendilerine düşen görevi yerine getirmesi yolunda uyarıyor.

        Süreç hatırlatılıyor... Sağduyunun hâkim olması için elden gelenin yapılması arzusu iletiliyor... Kullanılan dilin değiştirilmesi tavsiye ediliyor...

        Elden gelse daha başka şeyler de yapılacak, ama elden fazla bir şey gelmiyor.

        Demokratik bir ülkede terör örgütüne nasıl laf anlatılır; işte bunu bilemiyoruz.

        PKK’ya yakın olduğu söylenenler “Dursun bu çatışma” diyor, PKK dinlemiyor... Aramızda mesleki kariyerini devamlı siyasileri suçlayarak sürdürenler var; herhalde “kan tutması” onları da etkisi altına almış olacak ki, teröre tek taraflı yaklaşanlar bile son zamanlarda PKK’ya “Yaptığın yanlış” demeye başladı.

        Faydası oldu mu? Hayır, olmadı.

        Acaba sesleri “dağ”a ulaşmıyor da ondan mı? Yoksa “dağ” sağır mı?

        Ülkemiz çatışmalara aşina. İki arkadaş bile, aralarında ihtilaf çıkınca, sorunu karşılıklı görüşerek çözmek veya hukuka havale etmek yerine, şiddet yoluna başvurabiliyor ülkemizde. Haneler birbirleriyle, köyler komşu köylerle çatışabiliyor. Trafiğe yansıyan bir tarafı da var bu şiddetseverliğimizin...

        Ancak son 40 yıla damgasını vuran şiddet, temel alışkanlıklarımızdan farklılıklar gösteriyor. 40 yılda 40 bin insanımızı bu yüzden kaybettik kaybetmesine, ama bu bizim sosyal hayattaki ilişkilerimizi fazla bozmadı. PKK terörü yüzünden komşularımızı suçlamaya kalkışmadık; onları temsil iddiasıyla teröre kalkışanları birlikte kınadık.

        Sonunda “sorunu” konuşup görüşerek çözmenin yollarını arayıp bulduk da.

        “Çözüm süreci” ülkemizin önünü kesen terör belasından kurtulacağımız ve şiddete artık kurbanlar vermeyeceğimiz umudu değildi yalnızca bizler için; sorunlarını uygarca çözebilen demokratik bir ülke haline gelme sevincinin kaynağıydı aynı zamanda.

        HDP’ye 6 milyondan fazla insan bu umut ve sevinç ortaklığını düşünerek oy verdi.

        PKK, yeniden başvurduğu terörle hem umutlarımızı yok ediyor hem de sevincimizi kursağımızda bırakıyor.

        Buradan ötesi var mı, olabilir mi?

        Yok ve olamaz. Buradan ötesi, bir arada yaşama azmimizin kırılması, demokratik yöntemlere güvenimizin kalmaması, şimdiye kadar kendimizi sakındığımız ne kadar yanlışlıklar, kötülükler, habasetler varsa onların etkisi altına düşerek Sri Lanka’laşmamız demektir.

        Çatışarak varılacak bir yer yoktur çünkü.

        ABD’yle görüşmekle övünerek de...

        40 yıl... Birilerinin ölüm emrini vermek, her gün birlikte olduğu militanları ölüme göndermekle geçen 40 yıl, çok uzun bir süre. Dağ ne kadar güvenli görünse de her an ölümle tanışılabileceği korkusunu da bu bilançoya ekleyebiliriz.

        Ölüm... Ölüm... Ölüm...

        Duyulacağını bilsem, dağa, buradan “Hayat, hayat, hayat” diye bağıracağım.

        IŞİD ve PKK... PKK ile DHKP-C... Ülkemizi hedef alan terör eylemlerini eşzamanlı başlatan örgütler ile sorsanız kendisinin onlardan farklı olduğunu iddia edecek PKK...

        Aynı torbanın içindeler artık.

        Kan tutar ve gözleri kör eder, unuttunuz mu?

        Diğer Yazılar