Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Seçimleri ciddiye alan bütün partiler kampanyalarında kullanacakları vaatleri içeren “seçim bildirgeleri”ni kamuoyuna açıkladılar.

        Heyecanlandınız ve iktidar olduklarında nasıl bir Türkiye ile karşılaşacağınızı öğrenmek için vaat edilenlere kulak verdiniz mi?

        Sanmıyorum. Kendi hesabıma ben, merakımı yenemeyip neler söylendiğine kulak verdim, ama zerre kadar heyecanlanmadım.

        Bu seçim, partilerin neyi vaat ettiklerine bakılarak oy kullanılacak bir seçim değil.

        Türkiye son 13 yılı “tek parti” iktidarıyla geçirdi. En sıkı muhalifleri bile, AK Parti’nin ilk döneminin ülke açısından fena geçmediğini bugün itiraf ediyorlar.

        “Fena geçmedi” itirafını bugün yapanların bir bölümü o dönemde iktidara kök söktürmekle meşguldüler.

        “İlk dönem” dedikleri tarihi 2007’de sonlandıran da var, 2010 referandumuna veya 2011 genel seçimine kadar uzatan da. Bu durumda, “ikinci dönem” de, son 5 veya 8 yılı kapsayan dönem oluyor.

        AK Parti’nin kendisinin de bu tür bir değerlendirmede bulunduğu, 7 Haziran’da iktidarı kaybetmesine yol açan oy kaybını telafi için “kuruluş felsefesi”ne dönme ihtiyacı duymasından belli. Önceki seçimde hasis davrandığı için vaatten kaçındığı ekonomik iyileştirmeleri hatırlamasını, bazı kalemler, “kuruluş felsefesine dönüş” ihtiyacıyla yorumladılar...

        Daha önce oy vermeye elini alıştırdığı AK Parti’den 7 Haziran’da uzak durmuş seçmen ekonomik vaatleri yeterli bulacak, bunu “fabrika ayarlarına dönüş” olarak değerlendirecek mi?

        Bekleyip göreceğiz.

        Diğer partiler, 1 Kasım’a, sürekli AK Parti’yi akıllarında tutup hazırlanıyor; “seçim bildirgeleri” bunu ortaya koyuyor... 7 Haziran’da elleri AK Parti’ye oy vermeye gitmemiş seçmeni kendilerinde tutarken, iki seçim arasında hayal kırıklığı yaşadığını düşündükleri ötekileri de yanlarına çekmek diğer partilerin hedefi...

        CHP bu yüzden bir önceki seçimde başarı getirdiğini düşündüğü “ekonomik” vaatlerine daha fazla vurgu yapıyor; MHP “gerçek milliyetçi”nin hangi parti olduğunu anlatmaya, HDP “Başkan yapmayacağız” vaadini bir vites ileriye taşıyıp “Diktatör de yapmayacağız” takviyesine hazırlanıyor.

        Saadet Partisi de “Esas milli görüşçü biziz” diyerek ciddi bir oy toplama gayretine girecek bu seçimde...

        “Yerli ve milli” sözcükleri bu seçimin en çok kullanılan ortak kavramı olacağa benziyor.

        Muhalefetin kendilerini iktidar partisinden ayrıştırmaya yönelik çabaları iyi güzel de, hepsinin ortak bir eksiği var: AK Parti “yeniden tek başına iktidar” talebinde bulunuyor; somut, anlaşılabilir ve sandık elverirse hemen uygulamaya konulabilecek bir talep bu... Muhalefet ise, kolayca unutturamayacağı, 7 Haziran’dan sonra yaşanan olumsuzlukların gölgesinde vaatlerle seçime gidiyor...

        AK Parti’nin adayları, “Oyunuzu bize verin” dediğinde seçmen bunun iktidar partisi için ne anlama geldiğini biliyor ve kavrıyor; diğerlerinin adayları “Oyunuzu bize verin” dediklerinde, seçmenin zihninde, 5 ay boyu partiler arasında yaşanmış çekişmeler, nafile koalisyon görüşmeleri, “Kurdururum, kurdurmam” tartışmaları ve yeniden seçime gitme zorunluluğu canlanıyor...

        Sandıktan tek başına iktidara izin vermeyen bölünmüş bir tablo çıkması durumunda seçimin bir kez daha yenilenebileceği beklentisi de...

        Hiç değilse benim zihnime üşüşen bu.

        Galiba muhalefet de bu eksikliği fark ediyor, ama “Merak etmeyin, ülkeyi hükümetsiz bırakmayız” teminatının onu gidereceğini düşünüyor.

        Oysa bu, havada kalan bir teminat...

        Kampanyalar başladı, hayırlı olsun...

        Diğer Yazılar