Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bugünlerde siyaseti bilen kime sorsanız, “1 Kasım seçiminde 7 Haziran tablosu değişmeyecek” cevabını alıyorsunuz...

        Yani? Hiçbir parti tek başına hükümeti kuramayacak, koalisyon gerekecek...

        Genellikle hesaba katılmayan bir noktayı burada hatırlatayım: 7 Haziran’da, 40 seçim bölgesinde, sonuncu milletvekili, bir yerde (İstanbul 3. bölge) 252, bir ilde (Kocaeli) 622, bir diğerinde (Amasya) 681, bir başka ilde (Bayburt) 688, bir başkasında (Aydın) 746 ve Erzincan’da 959 oyla seçildi.

        Birkaç yüz oy oraya değil de buraya verilseydi, çıkan tablo çok farklı olurdu.

        Çizgiyi 5000 (beş bin) oyda çekecek olursak, tam 40 seçim çevresinde, son milletvekili, kolayca bir partiden diğerine geçebilir. (Radikal’den Necati Özkan’a teşekkür...)

        İktidara tek başına gelmek için AK Parti’nin yalnızca 18 milletvekili daha çıkarmaya ihtiyacı olduğunu ve bu 40 ilden 16’sı dışındakilerin diğer partilerce kazanıldığını unutmayalım.

        Önceki seçimdeki oyunu (yüzde 41) aldığı halde, sonuncu milletvekilliklerini kazanmak için özel çaba göstererek AK Parti, pekâlâ tek başına iktidarı yakalayabilir.

        Rakamlar bunu söylüyor.

        Bu durumda AK Parti’nin rakiplerinden çok daha rahat olması beklenir; oysa bu seçime öncekinden daha fazla asılıyor iktidar partisi ve 7 Haziran öncesindeki hataları tekrarlamayacağa benziyor...

        Sarf edilen bu ekstra gayretin sebebi ne olabilir?

        Galiba kamuoyu yoklamaları...

        AK Parti, kim ne derse desin, siyaset sahnesine çıktığı ilk günden itibaren bilimsel araştırmalara en fazla önem veren parti. Birlikte çalıştığı 3 araştırma şirketi bulunduğu, onların da belli aralıklarla kamuoyu araştırması yaptığı biliniyor. Seçimler öncesinde daha sık yapılıyor araştırmalar ve AK Parti yönetimi kampanyalarını önlerine gelen sonuçlara bakarak yönlendiriyor.

        Siyasetin bizde geçerli bir altın kuralı var: Partilerin yaldızlarında dökülme başlar ve bu durum da sandığa yansırsa inişi durdurmak zorlaşır... Anavatan Partisi, ilk darbeyi, elinde tuttuğu 3 büyük ilin belediye başkanlığını kaybettiği 1989 yerel seçiminde almıştı; ardından 1991’de genel seçim hezimeti geldi.

        Öyle anlaşılıyor ki, AK Parti yöneticileri, aynı akıbeti yaşamak niyetinde değil; bu sebeple 1 Kasım seçimi için “partisel sıkıyönetim” ilân etmiş durumdalar. Önlerindeki kamuoyu araştırmaları böyle yapmalarını zorunlu kılıyor.

        Dikkat ederseniz, 5 ay önceki seçimde, AK Parti, dengeleri bozabileceği endişesini öne sürerek, herhangi bir ekonomik vaatte bulunmaktan kaçınmıştı; bu defa en vaatkâr ekonomi paketi iktidar partisinde...

        Hem de iki seçim arasında ekonomik dengeler epey bozulduğu halde.

        Yaşlıya, gence, kadına da vaatleri var AK Parti’nin...

        En büyük sıkıntı, 13 yıllık iktidarın ardından yapılması bu vaatlerin... Muhalefetin de teşvikleriyle, insanların, “Yapılabilir şeylerse bu vaatler, neden şimdiye kadar yapmadınız?” sorusunu sorması mukadder...

        AK Parti önceki seçimlerde daha rahattı; “Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır” diyebilmenin rahatlığına sahipti. Artık bu ve benzeri sloganları kullanabilmesi zorlaştı iktidar partisinin...

        Hiç tereddütsüz bu seçimde de sandıktan ilk sırada çıkmaya en yakın parti AK Parti’dir ve bütün zorluklarına rağmen, kampanya için belirlenen strateji tutarsa, iktidara tek başına da ulaşabilir.

        Ulaşacak mı?

        Bunu muhalefetin performansı belirleyecek.

        Diğer Yazılar