Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Jared Diamond insanlık tarihinin farklı evrelerinde gezip “Neden?” sorusunu kâh İspanyol fatihler mikrobu yayarken kâh Afrikalı ön atalarımız göç ederken cevaplamaya çalışıyordu.* Başkan Trump’ın çelik ve alüminyuma sırasıyla % 24 ve % 10 gümrük tarifesi uygulanmasını isteyeceğini görünce aklıma geliverdi.

        Dünya Ticaret Örgütü’nden (WTO) pekâlâ geri dönebilecek bu ekstra tarifeleri Başkan nasıl kolaylıkla öneriyor? 62 yılındaki bir yasanın 232. maddesine dayanarak (Trade Expansion Act). Buna göre, ulusal güvenliğin tehdit altında olduğunu düşünen Amerikan Başkanı, Kongre yetkisi aramaksızın ülkesini korumak adına gümrük duvarlarını yükseltebiliyor. Evvelce bu tip tehditler 26 kez incelenmiş, ancak kabul gören ve devreye giren 8’i tamamen petrolle ilgili. En son 2001 yılında yarı mamul çelik için bir araştırma yapılmış, ABD çıkarlarına ters düşecek bir husus bulunamamış. Diğer yandan, 2002 yılında Başkan Bush tarafından getirilen % 30’luk ithal çelik gümrük tarifesi, birçok ülkenin itirazıyla WTO tarafından kabul edilmiş ve onlar da benzer karşılıkları verince ABD gümrük duvarını indirmek zorunda kalmıştı.

        “Çeliği benim ülkeme çok ucuza satıyorlar, bu yüzden benim güzelim tanklarım ve tüfeklerim tehdit altında” diyerek vergi salmak ne derece makul? Acaba buna “buluttan nem kapmak” diyebilir miyiz?

        ABD’nin geçen yıl yaptığı ithalatın toplam değerinin sadece % 1’i çelik. Bu çelik ithalatının içinde kanunun çıkışının müsebbibi olarak gösterilen Çin’in payı hayli düşük. Çin ilk 10’da bile yok. % 16’lık payla Kanada, % 13’le Brezilya, % 10’la Güney Kore, % 9’la Meksika ve Rusya, ABD’ye yapılan satışın şampiyonları.

        Sırada % 7’lik payla Türkiye var! Üstelik yassı çelik ve uzun çelik kategorilerinde Türkiye ilk 5’te yer alıyor. Eğer ülke gözetmeksizin bir tarife uygulanırsa sanayimizi vuracak bir gelişme. Tam da ABD mahkemesi Türk çelikçilerin kuralları ihlal etmeyip adil satışlar yaptığını açıklamış ve ülkemiz şirketleri lehine daha önce açılan davaları sonuçlandırmışken. Oldukça ironik olmaz mı?..

        Mesele eğer ABD’nin Çin’e verdiği yıllık 375 milyar dolarlık açıksa acaba bu bir başlangıç manevrası olabilir mi? Sanmam. Çin’in ABD’ye yaptığı çelik ihracatı Başkan Obama döneminde atılan adımlar sebebiyle adeta çakılmış. 2014’ten bu yana % 72’lik düşüş var. Ne ithalatçı ülke sınıfında, ne ürün bazında, ne de şirket bazında Çin ve çeliği ABD’nin ilk 10’unda herhangi bir şekilde yer almıyor.

        Buradan hareketle, deyim yerindeyse yasak tadındaki tarifelerin hangi ülkelere uygulanacağı önemli olacak. Hedefin Çin olmadığı çok açık. Bu durumda, Çin buraya satamazsa dünyayı ucuz çeliğe boğar çıkarımı da yanlış. Küresel fazla kapasitenin yarısına sahip Çin zaten 2-3 çeyrektir bu atıl kapasiteyi elemekle uğraşıyor. Küresel çelik ihracatının 1/4’ünü tek başına yaparak şampiyonluğu elinde tutan Çin, diğer yandan 2015 yılından bu yana hacmen ihracatını % 30’dan fazla azaltmış durumda.

        AB, Güney Kore, Vietnam, Kanada, Meksika ve Türkiye gibi ülkeleri vuracak bu adımın sonuçları olabilir. Her şeyden önce mütekabiliyet prensibiyle ABD’nin diğer mallarına bu ülkelerden kotalar uygulanabilir. Yerel ABD çeliğini korumak adına ABD’li otomobil üreticileri artan maliyetlerle rekabetçiliklerini yitirebilirler.

        Başkan, oy aldığı eyaletlerdeki seçmenler için bir kahraman ve iş yaratan, Amerikan mallarını özendiren biri olarak görülebilir ancak korumacı bu adım ölçülü atılmazsa Başkan Trump’ın küresel bir risk faktörü olarak ilk ciddi yanlışını yapmak üzere olduğunu söylemek yanlış olmaz.

        * Jared Diamond, Tüfek, Mikrop ve Çelik - TÜBİTAK Yayınları / 1997

        Diğer Yazılar