Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2016 yılında darbe girişimi atlatıldı. O sıralar sert değer kaybeden paramız hızla toparlandı ve memlekete sermaye akımları kesilmedi. Türkiye aynı yılda 6.5 milyar dolar portföy girişine (PG) sahne olurken, 9 milyar dolarlık da doğrudan yabancı yatırım (DYY) çekmiştir. 2017 yılında PG neredeyse 4’e katlanırken, DYY ise azalsa da 8 milyar doları bulmuştur.

        Yatırımcılar darbe girişimine ve ülkenin yatırım yapılabilir notu kaybetmesine rağmen güvenlerini sürdürdüler. Bu, geçmişin getirdiği güven ve yatırımcının bize “Yanındayız” mesajıydı.

        2017 yılında uygulanan ekonomik canlandırma tedbirleri oldukça yerindeydi. Ülke darbe girişimi karşısında sessiz kalamazdı. Pozitif büyüme olmaması, ekonomik olarak yenilgi demekti. Vergi indirimleri & ötelemeleri, KGF uygulaması, prim affı ve ertelemeleri, çeşitli ve reel ücret artışları ile kamu kesimine net servet aktarımı gibi birçok uygulama hayata geçti. Bu kez de büyüme aşırı hızlandı ve ekonomi hızlandı. Neye göre? Elbette ekonominin potansiyel büyüme hızına göre. Cari açık hızlanmaya ve enflasyon tırmanmaya başladı.

        2016 Ağustos’unda kur sakinlemiş, geleceğe bakılıyordu. O günden bugüne dolar kuru % 70’e yakın yükseldi. Yaşanan döviz şokunun önemli bölümü tek başına bu yıl yaşandı. Ne darbe girişimi sonrasında ne de daha sonrasında... Lira, ekonomi yönetimine mesaj veriyordu.

        Merkez Bankası önce faiz artırdı, ardından sadeleşme mesajı verdi. Mali politikaların eşlik edeceği ve çift hane enflasyonun düşürüleceği beklentisiyle her şey yeniden yeşermeye başladı. “Akaryakıtta indirim yok, bu da en az 25 milyar TL’lik canlandırma paketi” denince tutkalla bir araya gelen dağıldı. Dolar 1 ayda 4’ten 4.92’ye çıktı. Eşgüdüm olmazsa, Merkez Bankası artık tek başına devalüasyon baskısını göğüsleyemez mesajıydı bu. Böylece 10 yıldır süren makro ekonomik döngü kırılmıştı. Yeni bir dönemin mesajıydı bu.

        Orta Vadeli Program’daki hedeflere bakınca 2020’de hükümetin hesap yaparken kullandığı kurun 4.02 olduğunu görmüştük. Kur 3 sene öncesine göre % 18 yukarıda. Her 2 liralık ticari kredisinden 1 lirası döviz olan özel sektör için bu taşınamaz bir yük. Reel Efektif Döviz Kuru 90’lara dönmüşken hele... Bu, Türk Lirası’nın tüm şirketlere ve bankalara mesajıdır.

        Merkez Bankası’nın haziranda sadeleşmeye gittiği, mali politikaların enflasyonu törpülemeye eşlik ettiği en iyi senaryoyu baz alarak yazıyorum: Çift haneli kâr artışı hedefleyen bankalar, “Maliyet önemli değil, ben ciroya bakarım” diyen işletme, “Fonlama ve döviz kuru kompozisyonu ikinci planda kalır” diyen CFO için mesaj var. Hesaplar ne yazık ki değişmek zorunda kalacak.

        “Borcu kamudan al, özel sektöre yükle. Çünkü özel sektör yönetimi çok daha etkin yapar, kârlılık maksimize olur” - “Ardından burada yapılan kârlarla ülkenin gayrimenkul sektörü canlanır” - “Teşviklerle sanayi ve ihracat eşlik eder” modeli, epeydir bir güncelleme, hadi cesur olalım “reform” istiyordu.

        Şirketlerden gelen art arda yapılandırma haberleri de bunu teyit etmişti. Seçimlerden sonra belli ki biraz ayak sürtecek ve bunu erteleyecektik, ancak 2019 bizi hoş karşılamayacaktı.

        Şimdi bu değişti. Geleceğin değişim paketini biz iple çeke çeke bugüne taşımış olduk. 25 Haziran’dan tezi yok önce bir fikir çilesi çekmeli, hesabı kitabı yapıp yeni bir hikâye yazmak zorundayız şimdi. Belki de iyi olmuştur? Bu da 25 Haziran sabahı bu hesabı kim yapacaksa ona mesajıdır TL’nin.

        Zorla, öne çekilmiş ama mutlak gerekli bir değişim programı.

        Diğer Yazılar