Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2017 yılında ülkemizin enflasyon rejiminde bozulma emareleri gördük. Kur birkaç yıl üst üste ve çift haneli değer kaybedince yükselen ithalat fiyatları bizi vurdu. Yanına yükselen enerji maliyetlerini de ekleyin. Çirkin bir tablo.

        2000-2002 yılları arasında katlanmak zorunda olduğumuz toplam enflasyon kabaca 138 puan. Ne zaman ki işleri düzelttik, sonraki 15 yılda toplam enflasyonumuz yine o kadar. Yani milenyumun başında 3 senede yaşadığımız enflasyonu ancak 15 senede yaşamışız.

        Durum böyle olunca katlanmak zorunda olduğumuz “reel faiz” artmaya başladı. 2 yıllık TL bazlı devlet tahvilinden 12 ay sonra beklenen enflasyonu düşüp bunu da stopaj ile iskonto ettiğimizde elimizde kalana reel faiz diyoruz. Enflasyondan arınmış, kemiksiz. İşte bu faiz 10 yılın rekorunu kırıyor.

        Elbette bunun sonuçları olacak. Tasarruf sahipleri ellerindeki parayı harcamak istemeyecekler. Yatırım yapmak isteyenler bu faizin üstüne çıkamayacak getiri beklentisi olan yatırımlardan uzak duracaklar. Ekonomi diliyle rasyonel davranacaklar bir yerde. Borsa gibi yatırım araçları yeterince ucuzlayarak benzer bir getiri potansiyeli sunmaya çalışacak. Fon ve portföy yönetim sektörü içinse bu reel getiriyle başa çıkmak neredeyse imkânsız.

        Nesi iyi? Eğer toplam mevduat içindeki payı % 45’e varan döviz cinsi mevduat sahiplerinin TL’ye dönmelerine yardımcı olursa işte o zaman iyi haber demektir. Bu, her 2 liralık ticari kredilerinin 1 lirası yabancı para olan şirketlerimizi rahatlatıp nefes alan TL kanalıyla enflasyona da yardımcı olabilir. Peki bu tasarruf sahipleri sadece faize bakıp dövizlerini bozarlar mı?

        Yarın faizlerimiz düşük olsun diye bugün yüksek reel faize katlanıyoruz. Öyleyse başarıdan emin olmak için reel faizi kendi başına çayıra salmak olmaz. Bunun yanına bir şeyler koymalı. Ne için? Faiz kalıcı olarak inebilsin diye. Yoksa şimdilerde çektiğimiz sıkıntının karşılığı olmaz. Hem faizi yükseltmiş hem de istenilen istikrarı sağlayamamış oluruz. En tehlikelisi bu.

        Atlanmaması gereken bir husus var. Yatırım kararı alırken faizlerin durumu en üst sıralarda yer almıyor. Her ne kadar ekonominin eski yazıları ve kuralları böyle diyorsa da gerçek çok farklı. Örneğin krizdeki Avrupa’yı düşünelim. Ülkeler ve bankalar battıktan sonra düşen faizler, hatta eksi faizler yatırımları canlandırdı mı? Asla. Aksine, şirketler ve hane halkı bunu fırsat bilip bilançolarını küçülttüler.

        Neden böyle? Esasen önemli olan güven kanalı da ondan. Faizler sonra geliyor. Avrupa’da krediler ve yatırım kalemi 10 yılda ancak toparladı. Şimdilerde faizler yükselmesine rağmen yatırımlar ve tüketim artıyor! Burada şüphesiz, bizim için de alınacak dersler var.

        Diğer Yazılar