Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ben olan biteni bir çırpıda yazacağım ancak elbette bunları yaşamak kolay olmayacak. Bankacılar ve reel sektörün hissettiğini şimdi vatandaş da bilecek. Ardından çıkışı konuşacağız.

        Her şeyden önce, işin ne kadar derine nüfuz edeceğini anlamak için ne çok etkenin bir araya geldiğini bilmeliyiz.

        Dünyada ucuz ve nazlanmayın para dönemi bitti. Tam böyle bir modanın olduğu dönemde biz dış finansörler ile politik sorunlar yaşadık. Enflasyon tehdidini hafife aldık ve fiyatlama davranışları bozuldu. Özel sektör, yabancı para cinsinden ve aşırı borç biriktirdi. Bu, ekonomiyi canlı tuttuğu için riski göz ardı ettik. Bu arada her seçimi bir ölüm kalım meselesi olarak yaşadığımız için kamunun ekonomideki payını da artırdık. Vatandaşlarımızın milli paraya olan güvenlerinde erozyona uğradı ve kurtuluş dövizde bulundu. Güvenin geri gelmesi ve özel sektörün yaralarını sarması zaman alacak.

        Ağır çekimde bir trafik kazası yaşadık çünkü biz...

        Yurt içi talep koşulları sert şekilde gerileyecek. İhracat ve turizme bir kanalı olmayan sektörler yatırım kararlarını bekletecekler, birçok kurumda işe alımlar dondurulacak. Kimilerinde ise ne yazık ki işten çıkarmalar hızlanacak. Vergi gelirleri düşen ve enflasyonu dizginlemek için disiplin sözü vermiş kamu ne yazık ki / doğru yaparak yardım elini daha az uzatacak. Bu sırada konkordato, yapılandırma ve iflaslar yükselecek. Banka bilançoları zorlanacak. Karşı taraf ve likidite riski yükselecek.

        Sonra?

        Korku talebi düşürecek. Cari açık küçülecek, çocukluğuna dönecek. Dış finansman ihtiyacı düştükçe risk algısı düzelecek.

        94 kamu, 2001 bankaydı. Şimdi ise reel sektör ve üstelik yaygın biçimde. Bu yüzden yavaş olacak. Üstelik Mart 19’da yerel seçimler var. Aslında acımızı yaşamak için 9 ayımız var demektir...

        Gelecek yıla ilişkin büyüme tahminler muhtelif. Ben daralmanın kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum. Enflasyonun sert talep düşüşüne rağmen %15’ten aşağıda olmayacağını ve yıl boyu 20’ye yakın bir tavır takınacağını hesap etmeli. Bu sırada aşırı risk almış banka bilançoları sermaye desteği isteyecek. Cari açık 60 milyar dolardan 25’lere inecek ve yerel seçim sonrasında odağımız ekonomi olacağı için dibi bulmamız son çeyreğe tesadüf edebilir.

        ***

        Ekonomi insanlar için. Hiçbir şey önden belirlenmiyor. Yalnız memleketçe karşılaşacağımız acı fatura neredeyse kesin. Çünkü bu önceki olanların sonucu. Ne var ki büyüme, enflasyon, türbülanstan çıkış zamanlaması bize bağlı olacak. Vereceğimiz tepkilerin de karşılığı olacak elbet.

        Faizi artırıp, maliye politikaları ile destekleyince faizi düşürmedik mi? Kuru aşağı çekmedik mi?

        Hukukun üstünlüğü, eğitimin çağdaşlığı toplumun ortak çıkarı. Kurumların liyakat üstüne bina edilmesi ve kurumsal omurganın sapasağlam olması milli menfaatimiz. Çakacağımız çivilerin bu levhaların mutlaka yanına yöresine isabet etmesi gerekiyor. Palyatif çözümler, uzun vadeli eksikleri gidermeyen önlemler ancak yama olarak kalır. Yükümüz artar. Hepimiz birer Sisifos’a döneriz.

        İlk resesyonumuz değil bu. Son da olmayacak. Umut elbette var. Yeter ki doğruları yapalım. Krize dönmesin. Yumuşak iniş şansını kaçırdık ekonomik olarak. Şimdi bunun kıymetini bilelim. Yoksa dip hiç gelmez.

        Örneğin, kamu eliyle özel sektörü fazladan regüle etmek riskini görmezden gelmeyelim. Bankaların reel sektör için olduğu hatasına kapılmayalım. İç talebi yine yeniden körüklemeye çalışmayalım. Düşük verimle çalışanın, riskini yönetemeyenin ödüllendirilmesi ahlaki çöküntü getirir; bunu hafife almayalım. Bizi bugüne getiren ‘dış borçla düşük katma değerli üret’, kalan finansmanı da ‘dış ticarette kaybetmek pahasına tüketmek için kullan’ modelini daha beslemeyelim, özendirmeyelim.

        Umutsuz musun? Elbette değilim. Mesele Türkiye ise ümit bitmez.

        Diğer Yazılar