Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Her şey at başı gitmeli.

        Küresel sisteme en çok katkı yapan aslan payını almalı. Para birimi hakim olmalı. Birbirleriyle ticaret yapmak isteyenler güveni ‘hegemonun’ para birimi ile delege etmeliler. 1900‘lerde başlayan ABD egemenliği İngiltere ve Sterlin bazlı ticaret hayatını nasıl geride bıraktıysa aynen öyle. Bu yüzden A malını alıp satan B ülkesi ve C ülkesi aralarındaki güveni ABD Doları'na delege ediyorlar.

        Bugün dünyada yapılan ticaretin neredeyse yarısı dolar üstünden gerçekleşiyor. Ticaret dolar ile olunca, borçlanma dolar üstünden oluyor. Borçlanma ve hazine yönetimi dolar ile yapılınca elde dolar ya da dolar bazlı varlıklar tutulmak isteniyor. Alın size sistemin temel taşı!

        Geçtiğimiz hafta Jackson Hole toplantılarında IMF Başkanlığı için ismi geçen ancak adaylığı kabul görmeyen İngiltere Merkez Bankası Başkanı Mark Carney sağlam bir ‘sistem eleştirisi’ yaparken bu konulara detaylı şekilde değiniyordu.

        *

        Dolar rezerv para, ABD hakim güç olunca ne oluyor? Eskiden ‘bizim dolarımız, sizin sorununuz’ olan motto artık çoğu zaman sizin sorununuz halini almaya başladı. Carney’in daha ziyade para politikası zaviyesinden yürüyen sistem eleştirisini genişletelim.

        Şimdi ABD’nin sadece parası değil yeni politikaları da çok baş ağrıtıyor. Büyük resmi görmek ya da gelecek 50 yılı çözümlemek hem güç hem de oldukça spekülatif. Ne var ki bazı gerçekler var. Onlar üstünden birkaç çıkarım yapabiliriz.

        1960 yılında dünya ekonomisinin yüzde 40’ını temsil eden ABD bugün sadece yüzde 20’sini kapsıyor. Oysa ABD’nin finansal etkisi son çalışmalara göre kriz öncesine göre 2 katına çıkmış. Bunun sebebi çok açık. Globalizasyon. Ne var ki Amerika Dolar’ın gücünü korumak ancak sistemin kalan parçalarını korumak istiyor. Dolar ile tehdit ediyor ancak sistemin olağan akışında gitmesine müsaade etmiyor. Topluma yeniden kazandırılacak İran’a müsaade etmiyor, haksız şekilde nükleer paktından çekiliyor. Dünyanın herhangi bir yerine gümrük tarifesi uygulayıveriyor. Üstelik sadece kuralsız Çin’e karşı değil, etiğin tarihin yazan AB’ye karşı da. Türkiye gibi temiz yarışan ülkelerin şirketlerine karşı da.

        Değişim sancısı hissediliyor. Herkes tarafından.

        Carney uzun vadede tam da bu öneri ile geliyor. Madem çok kutuplu dünyaya geçiyoruz, ABD’nin parasının tek egemen olduğu sistemden çıkmalıyız diyor. Ancak çözüm bunun yerine yine tek paralı bir sistem kurmak değil. Dolar gitsin yaşasın Çin emperyalizmi denemez. Diyor mealen.

        Gitmekte olduğumuz sistem ABD’nin azalan ticari ağırlığını ve küresel milli hasıladan aldığı payı yansıtmalı. Oysa yansıtmıyor. İşte burada asıl sorun devreye giriyor. ABD hayatın olağan akışını böyle görmüyor. ABD koltuğunu Çin ile paylaşmaya hazır değil. Herhangi bir güç ile paylaşmaya hazır mı onu bilemiyoruz. Çünkü çoklu cephede mücadele veriliyor. Venezuela kötü, Ruslar zaten kötü, AB kötü, Türkiye hakeza… Liste uzuyor. Peki kim?

        Bunun yanıtını şimdilik ‘sadece Amerika’ diyen Başkan Trump’tan alıyoruz. Karakteri ve performansı itibariyle Başkan’ın yıkmaya oldukça yüksek kabiliyet gösterdiğini ancak yapmakta o kadar mahir olmadığını görüyoruz. Üstelik ‘yapmak’ çok uzun sürecek.

        Carney’in çıkışının yanıtı aslında bugünde. ABD bu gücü paylaşmaya hazır değil. Bu yüzden Çin’in 2050 yılında x büyüklükte bir ülke olacağı hayalleri bugünkü değerlerin yarın da devam edeceği beklentisine dayanıyor. Oysa belli ki öyle olmayacak. Çin ekonomisi 2050 yılında pekala uygulana az çocuk politikası sebebiyle 1 milyardan düşük bir nüfusa ve kişi başı 5.000 dolar milli gelire sahip olabilir. Bu da 2050’de bugünün yarısı bir Çin demektir… Bu da bir olasılık.

        *

        Olan biten Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. ABD’nin gücünü ölçüsüz ve acımasızca kullandığı örneklerden biz çok yaşadık. 15 Temmuz’a giden yolu biliyoruz. Bir tweet ve finansal yaptırım ile milli paramızın değeri dipleri buldu. Hala devam eden belirsizliklerimiz var. Politikadan ekonomiye geçtiğimizde defalarca ‘dürüst oynadığı’ ABD mahkemeleri tarafından belirtilen Türk sanayi şirketleri ekstra gümrük tarifeleri ile mücadele etmek zorunda kalıyor. Finansal olarak tehditler bitmiyor. Kimi davalar hala açık…

        Şikayet değil, durum tespiti.

        Peki bu büyük değişime biz hazır mıyız? Fikren sanırım evet. Ancak uygulama oldukça sorunlu. Devamlı değer yitiren bir para birimi, katma değerli üretime geçiş sorunları, çağın gerisinde kalan eğitim sistemi, yara almış hukuk, sorunlu bir para politikası ve kendini arayan yeni ekonomik sistemimiz.

        Ne ABD’nin hegemonyası bugün bitecek ne de değişim çok yakın ancak görünen köy kılavuz istemiyor. Kısa vadede güçlü olanlar, orta vadede haklı ve hazır olanlar mutlu olacaklar.

        Carney’den başlayıp Türkiye’ye uzanan yolculuk…

        Diğer Yazılar