Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Davos’ta dünya liderleri, iş alemi, teknoloji liderleri, bilim önderleri, düşünürler, bürokratlar ve profesyoneller iklim risklerinden bahsedince ve Greta Thurnberg asabi açıklamalarını sürdürünce herkes risklerin farkına vardı gibi düşündük.

        Ancak kaçırılmaması gereken nokta madalyonun diğer yüzü.

        Düşüncenin olduğu her yerde muhalefet de var. Üstelik burada hakim düşünce gibi görünen ‘çevreci’ bakış aslında azınlıkta.

        Hükümetlerin ve özel sektörün desteği hala destek vermeyenlerin ya da sessiz kalanların gerisinde. Başkan Trump çevre ile ilgilikonuları sosyalist uydurması makamında görürken, Hazine Bakanı Mnuchin de bunu inkar etmiyor.

        Aslına bakılırsa ABD’li şirketler karbon salınımını en önce azaltanlar arasında önde koşuyor. Hükümet biraz da buna güvenerek dünyanın en gelişmiş üretim üssü olsa da fazladan harcama yapmaktan kaçınıyorlar.

        İklim değişikliği riskini tanıdıklarını söylemekle yetiniyorlar. Oysa Meksikalı göçmenleri sorun olarak gören Amerika görülmüş en uzun duvarlardan birini örmekten kaçınmıyor. Yani isteyince ve gerçekten inanınca neler yapabildiklerine şahidiz.

        Özel sektörün de farklı bir durumu yok. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) araştırmasına göre dünyada yeşil enerjiye yatırım yapan şirketlerin bu alandaki yatırımlarının toplam yatırımlar içindeki payı %1’den az!

        Yatırım yapmayınca, değişim nasıl gelecek? Yapılan panellerin sayısına göre mi?

        Elbette eli ayağı düzgün bir tartışmaya henüz başladık. Örneğin yeşil dediğimiz enerji olan elektrik enerjisini üretmenin de bir maliyeti var. Elektrikli araçların batarya problemlerini henüz çözemedik ve bataryaların da kullanım ömürleri & verecekleri zarar denklemini henüz tam çözmedik.

        Yolun başındayız...

        *

        Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) Yeşil Kuğulardan bahsediyor.

        Finansal piyasalarda öngörülemeyen ya da hesap etmesi neredeyse imkansız olan ancak sistemde büyük hasarlar bırakabilen olaylara Siyah Kuğu diyoruz.

        BIS çevre felaketleri kaynaklı bu risklerin de artık adlandırılması, tanınması ve sınıflandırılması gerektiği kanaatinde.

        BIS raporuna göre fevkalade hava olaylarının sayısı son 40 yılda 4 katına çıktı. ABD’de bu tip olası olayların korunma oranı %44’ ulaşmış durumda.

        İyi haber.

        Ne var ki bu oran Asya’da sadece %8 ve Afrika’da %3.

        Bizim neredeyse kesin İstanbul depremine karşı dahi aldığımız eksik önlemler düşününce kafada bir oran belirlemek sanırım mümkün. Oya gıda kaynaklı riskler dahi bizi yakından ilgilendiriyor keza enflasyon sepetimizin dörtte biri gıdadan mürekkep.

        Meselenin diğer tarafından bir başka sorun da maliyetler. Yeşil kuğu ya da başka bir riske hazırlanmanın Türkçesi ‘masraf etmek’.

        Özel sektörün buna katlanması, kendini hatırlaması gerekiyor. Para politikası yapanların (örneğin Avrupa Merkez Bankası bu işe başlıyor) diğerlerine yardımcı olmaları elzem. Yakında para politikasının hedefleri ya da kapsamı içinde göreceğiz; şaşırmayalım.

        Son 7 yılın hemen hepsinde kur şoku yaşayan bir millet olsak da yüksek maliyetler sebebiyle -kısmen haklı da olsak- hiç önlem almadık. Şimdi Allah’ın hikmeti deyip masraftan kaçmak bir yol.

        Gel gelelim bizi olanlardan ve olanların sonuçlarından korumayacak.

        Tevekkülden yeşil alarm durumuna geçme zamanı geldi.

        Diğer Yazılar