Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ‘Son yıllarda Türkiye ekonomisine hükmeden yegane şey nedir’ derseniz, ‘tasarruf açığıdır’ derim.

        Muhafazakar kalkınmacı bir iktidar ve güçlü büyüme isteği bir araya gelince devamlı olarak tüketim ve yatırımın fonlanması gerekiyor. İkisinin toplamı ise yurt içi tasarruflarımızın boyunu aşıyor. Bu kez başka ülkelerin tasarruflarına ihtiyaç duyuyoruz.

        İhtiyaç arttıkça (büyüme güçlendikçe diye okunabilir) daha fazla sermaye çekmek gerekiyor. Ancak yabancı sermayeyi davet ettiğinizde, hele ki onu ısrarla davet ettiğinizde işler umduğunuz gibi gitmeyebiliyor. Hem düşük faiz hem yüksek büyüme istediğimiz için işler biraz daha da karışabiliyor.

        Şansımıza 2007 sonrasında Dolar hem bollaştı hem ucuzladı. Herkes birilerine para vermek istiyordu.

        2013 Mayısında ABD bu işten vazgeçip de bizim de kendi sorunlarımız başlayınca işler temelli değişti.

        Daha çok sermaye çekip kredileri artırdıkça bir yandan riskimizi de artırdık. Ne yazık ki alınan sermayeyi de dış ülkelerin mallarını tüketmekte kullandık. İçeriye giden yatırımlar ise daha çok altyapı ve inşaata aktı.

        Bu sektörler gereksiz mi? Elbette çok gerekli. Köprü ve yolların değerini anlamak için 10 yıldan fazla beklemek gerekir. Bugün ‘uçak mı uçacak buradan’ dediğiniz yol yarın 8 şeritte sıkışıverir. Yol ekonomisi böyle bir şeydir. Ancak alt yapıya kurulan üst yapının da devamlı gelişmesi gerekir.

        Bir başka deyişle, alınan her yeni borç sizin ödeme kapasitenizi iyileştirmeye hizmet etmelidir. Verimlilik artmalıdır. Verimlilik arttıkça ülkenin büyüme potansiyeli de artar.

        Yoksa dışarıdan alınan para ile dışarının mallarını tüketmek bir yere kadar.

        Arta kalan para da devamlı olarak arsa & arazi değerlemeye gitmişse onun da bir sonu var.

        Böyle bir sistem ne kadar sürdürülebilir?

        Bunun cevabını vermek epeyce güç. Örneğin küresel faizler devamlı olarak dibe doğru yarışıyorsa ve sermaye akımları kuvvetliyse şöyle bir 10 yıl bile devam eder. Doğru mu? Kesinlikle doğru. Belki daha uzun bile sürebilirdi.

        Sürmemesinin sebebi 3 türlü bana göre;

        * Küresel gevşek para politikalarının sonuna gelinmesi ve böylece sermaye akımlarının yavaşlaması

        * Gezi, 17-25m Aralık, politik kutuplaşma, bol seçimli yıllar ve gergin siyasi ortam, 15 Temmuz Darbe girişimi gibi çok majör olayların vuku bulması

        * Dış politikada birçok ülke ile anlaşmazlığa düşülmesi ve bunların getirdiği sorunlar

        Tüm bu gelişmelerin ardından önce kredi notlarımız hızlıca düştü. Ardından sermaye kaçışları görüldü. Türk Lirası birkaç turda ve çok hızlıca değer kaybetti. Sonunda piyasalarda likidite kayboldu. Yaşanan krizlere verilen tepkiler ya yetersiz kaldı ya da işin özünü ıskaladı.

        Sorunların büyüklüğü ve cevap üretmede yaşanan sorunlar ekonomik aktörlere güven bunalımı getirdi.

        Güven erozyonu kendini risk primi olarak bize gösterdi. Türkiye’nin bono kasko primi (CDS) 4 katına çıktı, enflasyon son 10 yıl ortalamasının 3 katına çıktı, piyasa faizleri 2’ye katladı.

        Sonuç olarak büyüme profili bozuldu, kamu kaynakları yavaşlamayı durdurmak için kullanılmak durumunda kaldı. Vergi gelirleri çakıldı. Şirketlerin toplam borçlulukları 2,5 katına yükseldi. İşsizlik arttı.

        Bir çözüm bulmak gerekiyordu…

        *

        Van’da ve İstanbul’daki kayıplarımız için ülkemize ve kederli ailelerine baş sağlığı dilerim. Yaralılara acil şifalar temenni ederim.

        Diğer Yazılar