Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Covid 19 virüsü tüm dünyayı sarstı. Hastalığın modern ekonomi tarihinde görülmemiş hızda ve keskinlikte bir etki yapmasını bekler hale geldik.

        Birçok ekonomide ilk ve ikinci çeyrek için çift haneli daralma beklentisi var. İlk yitik çeyrek büyüme verisi Singapur’dan geldi örneğin. İlk çeyrekte ülke %10’dan fazla daraldı. Çin’deki hastalığın etkisi ilk çeyrekte görüldüğü için bir Asya ekonomisinin sorunları bu çeyrekte yaşaması doğal. Virüs diğer ülkelere bir zaman farkıyla transfer olduğu için Batı’ya gittikçe ekonomik etki de gecikmeli görünecek.

        Ülkemizdeki korona virüsün ekonomik etkilerinin Asya ve Avrupa’dan sonra görüldüğünü söylemek doğru olacak. Ne var ki etkiler bakımından tek fark zaman olarak karşımıza çıkıyor. Her ülke benzer bir sağlık sorunu ve vaka eğrisi yaşıyor; yaşayacak. Ne var ki, ülkelerin yayılma hızında ya da kayıplarında farklılık olabiliyor.

        Ekonomik etkileri ve ülkelerin verecekleri cevaplar bakımından da koronanın etkileri hem ayrışacak hem benzeşecek. Tüm dünyaya kısa vadeli derin bir etki bırakacak hastalığın uzun erimli etkileri de olacak. Bu sebeple çözümlerin kısa vadeyi kurtarır ancak uzun vadeyi kapsar şekilde olması gerekiyor.

        Şu ana kadar dünya milli hasılasının %2,9’u kadar mali teşvik açıklandı. Birçok ülke merkez bankası faiz indirdi ve mümkün olan hemen her ülkede merkez bankaları bilanço genişlettiler. Sırada şirket kurtarmaları var.

        *

        Türkiye bu krize adı konmamış bir reel sektör krizi yaşarken yakalandı. Adını koyamadık çünkü krizler bir olayla hatırlanır. Tekila Krizi Meksika Pesosunun devalüasyonu ile, 2008 krizi Lehman’ın batışı ile…

        Bizde ise son 10 yılda milli gelire oranı 2,5 katına çıkan şirket borçları sebebiyle özel sektör işe alımlarda ve yatırımlarda frene basmış durumda. Dalgalı kur rejimi ile şokları emsek de reel kur uzun yılların dibinde. Bir başka deyişle TL çok değersiz. Enflasyonda ise son 2-3 yılda geçmiş 10 yıl ortalamalarının üst bandına doğru hareket görüyoruz. Vatandaşın birikimi dövize kaymış durumda ve kamu borcunun yarısından fazlası döviz cinsinden.

        ABD ve AB gibi ‘hard currency’ üreten ülkelerin işi epeyce kolay. Borç ve alacak hanelerinde Dolar, Euro var. Kurlarını devalüe etmek için can atıyorlar. Yüksek katma değerli üretime sahip oldukları için en küçük değer kaybı rekabette büyük üstünlük sağlayacak keza. Ancak olmuyor.

        Diğer yandan bu ülkelerin enflasyonları %2’ye dahi varmıyor. Nüfusları yaşlanıyor ve büyümeleri nominal olarak %4’ü bulmuyor. Dünyaya sermaye ihraç ediyorlar, sermaye piyasaları çok derin ve sermaye akımlarında bir sorun yaşamıyorlar. Fert başına milli gelirleri 8 katımıza kadar çıkabiliyor.

        Bunları neden anlatıyorum?

        Bizdeki gerçeklik ve oraların gerçeklikleri oldukça farklı. Demek ki ortaya çıkacak çözüm de farklı olmalı. Yoksa biz de faizi hızla sıfır çeker, merkez bankasına bol bol bono aldırıp borç finanse ettirir ve milli gelirimizin %10’una tekabül edecek şekilde 500 milyar TL’lik bir canlandırma paketi açıklayıverirdik.

        REKLAM

        ***

        Türkiye’de yapılacak her işi mevduatlar ve kısmen tasarruflar fonlayacak. Bu, ABD’de böyle değil. İlk fark burada. Bu sebeple herkesin güvenini kazanacak ve birikimlerin dövize kaymasını özendirmeyecek bir çözüme gitmeliyiz. Bu, aynı zamanda şirket ve kamu borçlarının da otomatik artmasını önleyecektir. Krizin ileri safhalarında içeriye yatırımcı çekerken ve sorunlu varlıkları pazarlarken ölçüsüz değer kaybeden bir TL ile başarı olmak da mümkün değildir.

        Ekonomik aktivite zayıflayacağı ve emtia fiyatları düşeceği için enflasyon olmaz tezi sadece belli koşullarda doğrudur. Türkiye’nin 2016 sonrası karnesi önceki yıllara göre hem yüksek enflasyon hem de düşük büyüme şeklinde vuku bulmuştur. Verilere bakmak yeterlidir.

        Ülkemize sermaye akımları zayıflamıştır. Hatta portföy çıkışları yaşamaktayız. Bunun üstüne korona kaynaklı turizm gelirlerindeki düşüşü de hesap etmek gerekir. Bu durumda döviz girdisi sağlamak amaçlarımızdan biri olmalıdır.

        IMF, Dünya Bankası gibi kurumların korona sebebi ile devreye almayı düşündükleri geçici krediler ile ilgilenmek gereklidir. Bu şekilde hem uluslar arası bir güvence hem de döviz girdisi sağlanmış olur. Fed’in 4 gelişen ülke birçok gelişmiş ülke ile yaptığı swap anlaşmaları da mutlaka zorlanmak durumundadır.

        Virüsün etkilerini geçici ancak kimi kayıpların kalıcı olduğu anlaşılmıştır. Bundan sonra belli bir bütçe açığı hedefi ve düşük enflasyona adanmışlık içeren program ilan edilmelidir. Atılacak adımların bununla çelişmeyeceği açıklanmalıdır.

        Kredilere belli bir orana kadar garanti verecek KGF türü likidite önlemleri, kimi önemli sektörlerde kurtarma için fon ve istihdamı doğrudan finanse edecek karşılıklar ayrılmalıdır. Şu ana kadar bunların bir kısmı zaten yapıldı. Bunların kapsamı genişleyecekse ya da eksik kalan yönler varsa bunlar eklenip ilan edilmelidir. Planlı ilerlemek özel sektörün de önünü görmesine yol açar.

        İşin en çetrefil tarafı fonlama bacağı olacaktır çünkü her talebi karşılayacak kadar mali alanımız olmadığı gibi böyle bir borçlanma ile piyasa faizlerini yukarı çekme lüksümüz de yoktur. Bu sebeple özel tertip bonolar ihraç edilmesi, fonlara belli vadelerde hazine kağıdı aldıracak düzenlemeler ve mutlaka dışarıdan gelecek kaynak sağlanarak hibrit bir çözüm bulunmalıdır.

        Tüm dünyanın ancak rüyamızda göreceğimiz tedbirler aldığı bir ortamda Türkiye’nin de sınırları zorlamaya elbette hakkı vardır. Ancak mevcut tüm imkanların kullanılması halinde bu zorlamalar göze batmayacaktır. Bu sebeple döviz girdisi sağlayacak ve güven aşılayacak çözümler üzerinde durulmalıdır kanımca. Bunun dışında kalan öneriler çok kısa vadede bizi daha acı kararlara itebilir.

        Son olarak, ilk turda yaşanacak kayıpları paketlerle çözmek mümkün değildir. Odaklanmamız gereken ikincil etkileri bertaraf etmek, piyasa oluşumunu teşvik etmek, güven aşılamak ve toparlanmanın hızına rehberlik etmektir. Bu süreçte en belirgin şartımız istihdamın korunması olmalıdır.

        REKLAM

        ***

        Türkiye ekonomik olarak oldukça zorlu bir döneme girmiştir. Bu süreçte elini taşın altına koyacak herkese ve bu yükü hissedecek her vatandaşa yani bizlere kolaylıklar dilerim…

        Diğer Yazılar