Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İstanbul Sanayi Odasının her yıl açıkladığı İSO 500’ün başlığı belki de bu olmalıydı?

        2020’de dünya ekonomisi OECD’ye göre yüzde 3.4 daraldı. Türkiye ekonomisi ise yüzde 1.8 büyüdü. Türkiye’deki büyümenin önemli payandalarından biri sanayi sektörüydü. Sektör, yılı yüzde 2 büyüyerek kapattı. İstihdamda da yüzde 2.3’lük gelişme sağlandı.

        Şekilden görüldüğü gibi küresel üretim, hizmetlere göre çok daha az daralma ile yılı tamamladı. Bu bakımdan, Türkiye’deki resim dünya ile benzeşmektedir. Salgın yılını büyüme ile kapatmak oldukça önemliydi. Bunda, üretimin elzem kalemlerden oluşması ve hizmetlere göre daha zaruri olması da pay oynamaktadır. Ayrıca, ülkelere göre salgınla mücadeledeki başarı ve ekonomi / sağlık dengesindeki tercihler de rol oynamaktadır.

        İSO 500’ün bulgularına gelince, her şeyden evvel geçen yılı çok kısa anımsamak gerekir. Bu hafıza tazelemesi ile bakınca bazı verilerin önemi azalır.

        2020 yılı, 2019’da yaşadığımız kur krizlerinin peşi sıra gelmiş bir tamirat yılı olacaktı. Rezervlerin eridiği, döviz piyasasının oldukça dalgalı olduğu ve TL’nin aşırı değer kaybettiği ortamda bir de Kovid19 başa gelince işler sarpa sardı. Ülkemiz, krize bütçe yolu ile değil de likidite ile müdahale etme yolunu seçmişti. Bankalar yüzde 8’lere kadar inen krediler vermiş ve kredi büyümesi yüzde 50’lere varmıştır. Ardından gelen kurdaki yeni atak ve enflasyon ile 2020, eşine ender rastlanabilecek yıllardan biri olmuştur.

        REKLAM

        Böyle bir yılda sanayi şirketleri potansiyellerinin altında ihracat yaptılar. İster istemez marjlarda erime oluştu. Ne var ki reel olarak karlılıklarını ve üretimden satışlarını korumayı başarmışlar. İlk 500’ün fiyatlama kabiliyetinden mi bu koruma yoksa iyi yönetimlerden mi onu ikinci 500 açıklanınca öğreneceğiz.

        Sanayi sektörümüzün kârlılığını koruyabilmesi elbette kritik. Kâr ya da FAVÖK üretmeyen bir bilanço yatırıma girişemez. İstihdam yaratamaz. Operasyonel verileri olumlu görünmeyen şirketler başka yollara saparlar.

        Rapordan anladığımız kadarıyla, işletmeler yüksek finansal maliyetlerini karşılayabilmek için büyük ihtimalle geçen yıl aldıkları yüksek kredileri ve kendi mevcutlarını dövizde tutarak kendilerini korumaya almaya çalışmışlar. Karşılığında toplamda net 15 milyar TL kambiyo kârı elde etmişler. Belki de mecburen. Şu satır bence her şeyi anlatıyor. Elde edilen kârın son 3 yılda ortalama yüzde 70’ini finansmana harcamışlar!

        Bunun önemli sebeplerinde biri bu şirketlerin kaynak yapılarından kaynaklanıyor. Kaynakların yüzde 68.4’ü borçla sağlanmış. Bizim gibi yüksek enflasyon ve bol volatilite üreten bir ülkede bu korkunç bir kur ve faiz riski almak demek.

        Diğer yandan, kârlılığın ne pahasına sağlandığı da oldukça önemlidir. Burada devreye kamu ve yeniden dağıtım politikaları giriyor. Şu grafiğe beraberce bakalım. Reel sektörün, finans kesimi lehine desteklenmesi sanırım kimsenin itiraz edemeyeceği bir politika tercihi ülkemizde. Fakat sonuçları bakımından geniş bir tartışmayı hak ediyor.

        REKLAM

        Burada kesip, başka bir zaman bu işi açmak üzere, kalan notlarıma ikinci yazıda devam edeceğim.

        Diğer Yazılar