Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Mesele insan olunca, demokratik rejimlerde pek alışık olmadığımız bir tartışma türü: Nüfus.

        Dünyada kolayca bilinen konu popülasyon ya da bunun yapısını inceleyen ismi ile demografi.

        Oysa iklimler değiştikçe nüfus, planlanan bir veri ya da çıktıdan farklı olmuyor. Kastettiğim üreme hızı 5’ten büyük olan ve mecburen nüfus planlaması yapan Afrika ülkeleri değil. Örneğin Çin gibi ülkeler. Oralarda iseniz kaç çocuk yapabileceğiniz ve hangi durumda çocuk sayısını artırabileceğinize Parti karar veriyor.

        Aşkın meyvesinden ziyade aşkın yarınları temalı bir film diyelim.

        Nüfus konusu pek çok açıdan önemli.

        Öncelikle bugünün nüfusu ve çalışan kesimi dünün bakıcısı. Her ne kadar geçmiş nesil primlerini ödeyip kendilerini emekli etmiş olsalar da sistemdeki devamlılık sebebiyle o primler dünün sistemlerini çevirmek için kullanıldılar. Bugünkü primler, dünün emeklilik için tasarruf edenlerine bakıyor. Bugünün çalışanları da yarının bakılacakları.

        REKLAM

        Bu yüzden kaç çalışanın bir emekliye ‘baktığı’ konusu emeklilik sistemlerinin devamı için önemli.

        Bir başka konu ekonomik dinamizm ve ihtiyaçlar. Doğurganlık 2,1 katın altında kaldıkça ister istemez nüfus azalmaya başlıyor. Genç bireyler topluma katılmadıkça mevcudun yaş ortalaması yukarı gidiyor. Yapıya göre harcama oranları düşüyor ve tasarruf oranları artıyor. Dinamizm kısmen geriliyor.

        Politikacıların ve strateji oluşturanların dikkat ettikleri bir başka durum ise ülkenin gücü. Kalabalık ülkelerin ölçek ekonomisinden faydalandıkları ve daha azametli göründükleri bir gerçek. Nüfus aynı zamanda ekonomi de yaratıyor. Örneğin ülkemiz bugün 80 milyon kişi ve kişi başı milli geliri 10 bin dolarsa 800 milyar dolarlık ekonomi oluyoruz.

        Kişi başı gelir sabitken nüfus düşerse ekonomi de otomatikman daralıyor.

        Ekonomik büyüklüğü sabit tutmanın yolu bu kez verimliliği artırmaktan geçiyor. Kişi başına verimlilik artarsa, popülasyondaki azalışı ancak o şekilde telafi edebiliyoruz. Elbette bu kolay değil. Her şeyden önce insana yatırım yapmak gerekiyor. Eğitimi vs...

        Başka neler yapılabilir?

        Japonya’yı düşünelim. Bu kadar düşük doğurganlık oranları ile gidilecek olursa 127 milyonluk Japonya 2110 yılında 43 milyona düşüyor! Japon TÜİK’i böyle söylüyor.

        http://www.stat.go.jp/english/data/nenkan/66nenkan/1431-02.html

        REKLAM

        IMF çalışmasına göre, https://www.imf.org/external/pubs/ft/sdn/2015/sdn1521.pdf (alternatif senarolar altında, mevcut nüfusunu koruyabilecek bir bölge görünmüyor) aslına bakılırsa doğum oranları birçok ülkede geriliyor. Bunun çeşitli sebepleri var. Nesil farklılıkları, değişen kültür, artan şehirleşme, hayatın zorlaşması ve artan ihtiyaçlar. Muhtelif.

        Başka neler yapılabilirin cevapları şekilleniyor.

        Robotlaşma olabilir örneğin. Kimi ülkeler açıkları robotlarla kapatabilirler. Feci ama gerçekçi.

        Göçmenlik de bir çözüm. Gel gör ki yabancı düşmanlığı çağının kapanması ve kültürel boşlukların doldurulması gerekiyor. Örneğin Japonya’da yabancıların toplam nüfusa oranı yüzde 1 bile değil.

        https://www.bloomberg.com/quicktake/japan-s-shrinking-population?sref=hhEelhKY

        Tabii tüm tahminler bu kadar karamsar değil. Onların da kendi getirecekleri bazı sorunlar var içlerinde. Görelim.

        Dünya Bankası'na göre bu yüzyıl sonunda dünya nüfusu 11 milyarı geçecek. Nüfusun yarısı da Afrikalı olacak! Umarım o yıla kadar kültürel kaynaşmayı başarabiliriz. Yoksa işimiz zor. Irkçılığın ne yazık ki hala yaşadığı ve yabancı düşmanlığının kolaylıkla oy topladığı dünyamızda...

        Kamu maliyesinden enflasyonun seyrine, tüketici davranışlarından jeopolitiğe kadar çok önemli bir bilgi havuzu bu demografik havuzu. Hayal ürünü değil, bilim kurgu değil. Gerçeğin ta kendisi. Japonya bunu, bugün yaşıyor.

        Çin hissetmeye başladı. Sonraki yazıda onu da yazacağım.

        Bizim de düşünmeye başlamamız lazım. Yaşlanan nüfusa çözüm çok çocuk ve ortalama eğitim mi yoksa daha az çocuk daha iyi imkanlar mı? Yoksa ikisi bir arada mümkün mü? Ya da birbirlerini dışlar mı?

        REKLAM

        Bunları düşünmeliyiz.

        1927’de 14 milyon olan nüfusumuz bugün 84 milyona dayandı. Sayısını tam kestiremediğimiz misafirler var. Doğurganlık hızı düşüyor. 2.1 olarak verdiğimiz sihirli seviyenin altında ve yavaşlamayı sürdürüyor. Çalışan nüfusun hakim olduğu, güçlü yapı sürüyor. Ancak yıllar içinde bu bozulacak. Bu verilerle örneğin, 2050 yılında nüfus içindeki 65 yaş ve üstü insan sayımızın toplam nüfusa oranı yüzde 18’e varacak (Bugünün kabaca 2 katı).

        Bunları düşünmeliyiz.

        Diğer Yazılar