Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GENÇLİK

        “Başparmağının tırnağını kapağın içine ittirdi ve madalyon açılıverdi. Bir kadın... Bir kadının fotoğrafı... Gülmüyor ama sanki bakmıyor, görmüyor da... Kadın, Özlem’in avucunun içinde. Dünyadaki hiçbir gidiş seninki kadar acı bir kalış yaşatmayacak bana anne...” Sibel Oral’ın “Bekleyiş, tekinsiz bir yolculuktur bazen” diye başlayan ilk romanı “Beni Beklerken”, günümüz Türkiye’sinde yaşayan iki genç kızı ele alıyor ve insanın kendiyle ve yaşadığı toplumla tanışma sürecindeki hesaplaşmalarını işliyor. Kitabın güzel yanı, yazarın gençlere onların dilinden seslenmesi. Arka planda çalan müzik, yaşananlara ritim tutarken, sessiz bir kedi satır aralarında dolaşıyor...

        POLİSİYE

        İşte size ılık bir haziran hafta sonunu güzelleştirecek bir tavsiye... Agatha Christie’nin Altın Kitaplar’dan çıkan külliyatından bir roman seçip koltuğa gömülmek. Yanınıza da serin ve leziz bir bardak limonata almak. Sonra da kendinizi gerilime, entrikaya, şaşırtıcı çözümlere bırakmak... Agatha Christie’yi anlatmama gerek var mı? İlk romanını 1914’te yazmıştı ama kitap, birçok yayınevince geri çevrildikten sonra ancak 1920’de yayınlanabilmişti. Cinayetleri beyninin “küçük gri hücreler”ini kullanarak çözen, bu arada İngiliz yüksek sınıfının saklı kirli yönlerini ortaya döken Belçikalı kahramanı Hercule Poirot, zekâsı, espri yeteneği, keskin gözlemciliği ve Avrupalı inceliğiyle okur tarafından çok sevilince devamı gelmişti. Christie’nin “On küçük Zenci” ve “Roger Ackroyd Cinayeti” gibi romanları polisiye edebiyatta birer devrim kabul ediliyor.

        ANI

        Bazılarınca Tolstoy, Melville ve Steinbeck’le karşılaştırılan Danimarkalı yazar ve satirist Carsten Jensen’ın romanı “Biz Boğulanlar”, Avrupa ve Amerika’da toplam 1 milyon kişi tarafından okurmuş destansı bir masal. Kitap yazarın deyişiyle yelkenlerini 19. yüzyılın ortalarında açıyor, II. Dünya Savaşı’na doğru ilerliyor... Yeryüzünün iki zıt gücü, Deniz ve Kara birer karakter olarak çıkıyor karşımıza. Tarihle şakalaşan Jensen, Deniz’in hikâyelerini okura aktarırken son derece renkli yazınsal teknikler kullanıyor; Kara’nın bahtsız kaderini, endüstriyelleşmesini, savaşlarını, zaferlerini, mağlubiyetlerini ise şiirsel bir düşe dönüştürüyor. Bunu yaparken de bizim hayatımızın da gerçekte koskocaman bir düş, bir illüzyon olduğunu söylüyor. İnanıp inanmayacağınızı bilemem ama okumanın zevkli olduğu kesin.

        Diğer Yazılar