Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hukukçu, yazar Haluk İnanıcı’nın “Aşkın 7 Menzili” adlı romanı, 13. yüzyılda, Diyar-ı Rum’da Tebrizli Arif’in, Taşbek Baba’nın, Porine’nin, Mahperi Sultan’ın iç içe geçen yolculuğunu, “başka türlü” Müslümanlarla, ruhban sınıfını kabullenmeyen Hıristiyanların yol arkadaşlığını anlatıyor… İsa’nın çocuklarının Ali’nin çocukları için tuttuğu yası hikâyeleştiren İnanıcı, çitlembik ağacının gölgesinde duyduğu fısıltıları romanlaştırıyor, okurlarına da ağaçların haberleşmelerine kulak vermek, 7 rakamının gizemini sorgulamak, aşka ve adalete bir kez daha inanmak kalıyor…

        Haluk İnanıcı diyor ki: “Aşkın Yedi Menzili, 13. yüzyılın Diyar-ı Rum’unda gezinirken karşılaştığım, her şeyi gören ölümsüz çitlembik ağacının fısıltılarıyla oluştu. Sırları keşfetme isteğimin tahrik ettiği hayallerle uğraştım.” Röportajımıza o çitlembik ağacının fısıldadıklarını sorarak başlıyorum, o da anlatıyor… “Tarih yaşananlardan ibaret bir dizgeyi anlatır, merceğine aldığı anların açılımını yapmaz” diyor. “Yani insanların ihtiraslarını, hayattan beklentilerini, mutluluklarını, acılarını hasılı ruhsal dünyalarını açıklamaz bize. Bir savaşı anlatırken, 15 bin kişinin kılıçtan geçirildiğini söyler ama o kişilerin tek tek insan olarak hallerini, hayatlarını tarih kitaplarından öğrenemeyiz. İşte elimi o çitlembik ağacına dayadığımda, kendimi eski insanların neler yaşadığını hissedebilecek kıvama getiriyorum önce ve tüm kadim ağaçların Avatar filmindeki kutsal ağaçlar gibi toprakta birbiriyle haberleştiğini hissediyorum. Gözlerimi kapıyorum, ağacın gördükleri düşümde akmaya başlıyor; okuyup da anlayamadığım, görmediğim birçok ‘hal’i fark ediyorum. Bu kitabı yazarken, yani kahramanlarımın peşinde menzilden menzile koşarken, ağaçlar bilmediğimiz dini, tasavvufi gerçekleri fısıldadı kulağıma. Bana da onları aktaracak dili keşfetmek kaldı.”

        O halde artık o keşif yolculuğunda yaşananları konuşabiliriz; başlayalım…

        - Tarihi karakterler, uzak geçmişten bir hikâye, üstelik zor bir kurgu…

        13’üncü yüzyılı daha ziyade menakıpnamelerden, velayetnamelerden öğreniyoruz. Romanımın geçtiği 1238- 1249 arasını birinci elden anlatan bir tarih kitabı yok. Az sayıdaki vakanüvis eserleri hep iktidar gözlüğünden yazılmış. Menakıpnameler bu toprakların ilk edebiyat eserleridir ama hem çok şey söyler, hem çok şey gizler, hem de uydururlar. Kaynaklar arasında dolaşırken not defterim kalınlaşırken tarihte yaşamış fakat az tanıdığımız şahsiyetler yavaş yavaş karakterlerime ilham vermeye verme başladı.

        - Başlangıç, Keşif, Ulaşma, Duyma, Yansıma, Kavuşma, Huzur menzilleri… Neden “Aşkın Yedi Menzili”? 7 bölüm, 7 şehir, 7 karakter…

        Romanı bitirdiğimde fark ettim ki, romanda 7 bölüm, 7 temel karakter var. Olaylar 7 şehirde geçiyor. Yani roman kendi adını seçmiş ama benim haberim yokmuş… 7 sayısı bana sorarsanız bir tesadüf değildi. Romanın geçtiği dönemde İran, Mezopotamya, Anadolu, Kuzey Afrika, irfanın en büyük kolu olan İsmaili hareketinin etkisi altındaydı. İsmaili hareket, İmam Cafer Sadık’ın ölümünden sonra imametin kendinden önce ölen büyük oğluna ve çocuklarına geçmesi gerektiğini ileri sürenlerce kurulmuştur. Alici düşüncenin, üzerinde büyük tartışmalar, kırılmalar ve bölünmeler yaşadığı Cafer oğlu İsmail, bu hareketin 7’nci imamı. 7 rakamı İsmaililerde kutsal bir sayı. Kahramanlarım Tebrizli Arif ve Taşbek Baba bu inanışın öğrencileri. 7 rakamı tüm kutsal düşüncelere ilham veren kozmolojik bir rakam ayrıca; 7 kutsal kilise, 7 erdem, 7 günah… Sufi Attar’ın büyük eserinde de kuşlar 7 vadiden geçer.

        - Anlattığınız şehirlerde ve mekânlarda siz de bulundunuz…

        Açıkçası gittiğim yerler de vardı, gitmediğim yerler de… Romanı bitirdikten sonra hepsini tek tek ziyaret ettim, kahramanların yaşadıkları yerlerde, yürüdükleri yollarda hayal, kurgu ve gerçek iç içe geçti. Roman sahneleri canlandı gözümün önünde hatta yazarken fark etmediğim ayrıntılar belirdi. Bazı karakterler kendilerine haksızlık ettiğimi söyledi. O gezileri de yazıyorum.

        ‘KADIN DOĞURANDIR, ANLATIMIN SÜSÜ OLAMAZ’

        - İlahi aşkın doğduğu topraklarda bugün kadına uygulanan şiddete tanık oluyoruz diyorsunuz… Bu size ne hissettiriyor? Öte yandan ne geçmiş o kadar kusursuz, ne bugün salt yanılgılardan ibaret…

        İlk ve en güzel aşk şiirleri burada doğdu; Sümer çivi tabletlerine kazıldı, papirüslere yazıldı, parşömenlere çizildi. Allah’a yönelik aşk şiirlerinin en mükemmelleri Pers ve Rum diyarlarında yaratıldı. Kasidelerde aşka ayrılan gazel bölümleri, içeriye sığmayarak bağımsızlığını ilan etti. Yetmedi mesneviler oluşturuldu. Yunus oldu, Türkçe aktı. Aşkın şiiri, dili bu topraklarda oluştu, Osmanlı’da sürdü. Firdevsi, Hafız, Sadi, Nizami, Ali Şir Nevai burada yeniden dillendi. Lakin Cumhuriyet dönemiyle birlikte bir anda bağlar koptu. Şiir ve dil öksüz kaldı. Kadına karşı şiddetin temelinde bu kopmanın da payı vardır belki. Sevgiliye şiir yazma becerisini kaybetmiş, bu aşkla Allah’a ulaşmayı unutmuş insanların, “Sev beni, sevmezsen vururum” gibi ilkel dürtülerle hareket etmesine kızmamız ne derecede samimi olabilir? Şiirin, edebiyatın dilini zenginleştirmezsek şiddeti nasıl kovarız zihnimizden, dilimizden, elimizden. Demem o ki geçmişin zenginliklerini keşfederek, bugünün olumsuzlukları içinde umudun filizlerini görmek, beslemek geliştirmek de mümkündür.

        - Kitabınızda güçlü kadın karakterler öne çıkıyor. Kadınlar anlatının süsü, ayrıntısı değil. Kadın tarihin hiçbir döneminde hayatın süsü olmamıştır. O doğurandır, o halde anlatımın süsü olamaz.

        HAFTANIN YENİLERİ

        Refika'nın Mutfağı

        Cooking New Istanbul Style

        Refika Birgül

        Boyut Yayın Grubu

        Yeni İstanbul mutfağının tadını "Refika'nın Mutfağı" ile çıkarın. 10 dakikada hazırlanabilecek pratik tariflerin yer aldığı ikinci kitabı da mutlaka elinizin altında bulundurun.

        Refika'dan Hızlı Tarifler

        Refika Birgül

        Boyut Yayın Grubu

        Diğer Yazılar