Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Suudi Arabistan’ın tek başına çiklet bile yapamadığı biliniyor. Benzer durumdan biraz sıyrılmaya çalışan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ise her şeyini ABD ve İngiltere’ye teslim ettiği için daha iyi konumda gibi görünüyor. En azında Cebel Ali Limanı’nda elleçlenen yaklaşık 15 milyon adet konteyner, Türkiye’deki tüm limanlara uğrayan takriben 8 milyonu geçen konteynerlerin toplamından fazla. Yani ticari bir kafa var BAE’de, ama kimin? S.Arabistan da genç veliahdın yeni açılımıyla BAE’yi örnek almak istiyor. Tabii Amerika’nın desteği, Trump’ın yol haritası ve bölgede İsrail’in güvenlik politikalarıyla...

        Önümüzdeki yıl, Ortadoğu ve Körfez’de ilginç gelişmeler olacağı belli, fakat işin ucunun nereye gideceği belli değil. Türkiye’yi böyle bir atmosferde nelerin beklediği de meçhul. Bir dönem İran ekonomisinin arka bahçesi olan, şüphesiz Amerika gözetiminde İran’ın petrolünü dünyaya pazarlayan en önemli oyuncu pozisyonundaki Birleşik Arap Emirlikleri, yavaş yavaş İran’la ilişkileri kesiyor. Son olarak Etihad, Abu Dabi-Tahran uçuşlarını durdu.

        Suudi Arabistan ise İran korkusuyla Amerika’dan yüz milyarlarca dolar silah ve uçak alımına karar verdikten sonra, 2018 yılı bütçesini şekillendirmek zorunda kaldı. Yaklaşık 260 milyar dolarlık bütçenin 56 milyar dolarını askeri ve güvenlik harcamalarına tahsis ettiğini açıkladı. Fakat S.Arabistan, verdiği siparişlerle alacağı birçok silahı, ekipmanı kendi insan kaynağıyla kullanamayacağı için Amerikalıları da topraklarında ağırlamaya devam edecek. Zaten bu sebeple ABD’ye ihtiyacından fazla sipariş verdi veya vermek zorunda kaldı. Öte yandan küçük rakamlar karşılığında da olsa Türkiye’den bir şeyler alıyorlar, ortaklıklar kuruyorlar. Büyük işler için Türkiye ile ortak hareket etmeye ise ya çekiniyorlar ya da birileri tarafından uzak tutuluyorlar. Mesela bekleyen bir MİLGEM paketi satış projemiz var.

        Hasılı Körfez’dekilerin korkusu yükselirken, bunlarla laf kavgasına girmek mi, yoksa iş yapmanın yollarını aramak mı daha makul iyi düşünmek gerekiyor. Öfkemizi aklımızla yenip dilimizin, düşüncemizin önüne geçmemesine dikkat etmemiz şu günlerde çok önem arz edebilir...

        *************

        İRAN KİMİN YANINDA?

        Türkiye’de yaşayan İran kökenli bir Türk tanıdığım, devrim sonrası babasıyla İstanbul’a gelmiş ve bir daha İran’a dönmemiş. Dönmelerinde bir sıkıntı olmamasına rağmen akrabaları Türkiye’ye geliyor, ama onlar ne hikmetse gitmiyorlar. Üstelik İran’dan gelen akrabalarıyla sohbet etmeye, birlikte dolaşmaya da oluşan kültürel farklılık sebebiyle, ancak bir gün tahammül ettiğini söylüyor. Fakat sohbete başladığımızda Türkiye’yi eleştirip İran’ı göklere çıkarıyor. “O zaman dön orada yaşa” diyorum, evet diyemiyor. Hasılı nasıl bir haletiruhiye içinde olduklarını çözebilmiş değilim. Tıpkı İran’ı çözemediğim gibi...

        Birkaç defa İran’ı ziyaret ettiğimde İran-Ermenistan ilişkilerinin sadece Azerbaycan’a karşı değil, aynı zamanda Türkiye’ye yönelik olduğunu bizatihi gözlemledim. Mesela İsfahan’daki bir müzede Ermenistan’ın soykırım iddialarını İran desteklemekle kalmıyor, yaygınlaştırmaya çalışıyor. Ülkesindeki Türkleri, Azerbaycan’ı ve Türkiye’yi de pek dikkate almıyor. İran’ın klasik ikircikli politik tavırlarını Ermenistan-İran ilişkilerinde de görmek mümkün, ama asıl mesele İran’daki Türklerin, Azerbaycan ve Türkiye’nin, komşu ülkenin bu yanar döner politikasını bilerek hareket etmemelerinde. Tepki göstermemelerinde...

        İran, ekonomik ilişkilerinde, din temelli yola çıkanlarla geliştirdiği politikalarında, nükleer tartışmalarda yanında duran ülkelerle olan münasebetlerinde hep kendine yontan, hep kendi menfaatlerini gizli gizli, bazen oyunlarla koruyan bir ülke. Net ve açık değil.

        Mesela, Türkiye’nin doğalgaz aldığı ülkeler içinde en istikrarsız, en fazla ücret tartışması yaşanan ve gazı ne zaman gönderip ne zaman keseceği belli olmayan tek ülke var: İran. İşte bu İran’ın eski Bakü Büyükelçisi Dr. Afşar Süleymani, bahsettiğim bu ilginç ilişki şeklini biraz açıklamaya çalışmış. Yani neden Ermenistan’ın yanında durduklarını, Dağlık Karabağ’ın işgaline karşı sessiz kaldıklarını izah etmek istemiş. Elbette güçlü bir Azerbaycan’ı İran istemez, istemiyor. Onu zayıflatacak her hamleye de destek veriyor. Büyükelçi, Rusya desteğiyle Ermeniler, Dağlık Karabağ’ı işgal ettiklerinde İran’ın, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü savunduğunu söylemiş. Fakat işgal sonrası İran’ın Ermenistan ile olan derin ilişkilerini cevapsız bırakmış. “Araba devrildikten sonra yol göstermek” İran dostluk stratejisini oluşturuyor. Size de düşen devrilen arabaya mukayyet olmak.

        Büyükelçi devam ediyor: “Tahran-Bakü ilişkileri 27 yıldan bu yana, İran-Ermenistan, Azerbaycan-İsrail, Azerbaycan- ABD ilişkileri, İran’daki Türkler, Azerbaycan’da ideolojik Şiilik, Hazar Denizi’nin statüsü, Hazar Denizi’nden çıkarılacak petrol gibi konuların gölgesinde kaldı ve ilişkiler istenen seviyelere gelemedi.”

        *************

        YOL KENARINDAN EV ALMAYIN, KİRALAMAYIN!

        Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 25 ilin gürültü haritasını hazırlamış. Bir yıl sonra da geriye kalan iller hazır olacakmış. Haritayı çıkardıklarına göre gürültü kirliliği için de önlem almaya çalışacaklar demektir. Fakat yol kenarlarında tek mesele gürültü değil. Görülmeyen, bilinmeyen daha önemli bir sorun var: Hava kirliliği. Aklı başında hiçbir kimsenin büyükşehirlerde, yoğun trafiğin olduğu yol kenarlarında oturmaması lazım. Aynı durum havalimanlarında uçakların özellikle kalkış istikametindeki uçuş konileri için de geçerli. Uçak gürültüsünden ziyade, uçaktan çıkan yakıt atıkları başta kanser olmak üzere her türlü hastalığa kapı aralıyor. Bu sebeple bakanlığın gürültü haritasına takılıp kalmayın. “Gürültü azalacak, yaşam kalitemiz artacak” diye sevinmeyin. İstanbul’da özellikle TEM veya E-5 güzergâhında, havalimanı civarında oturanlar, yavaş yavaş zehirlendiğinizin farkında olun!

        Diğer Yazılar