Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Başbakan Binali Yıldırım, Türkiye Bankalar Birliği 61. Olağan Genel Kurulu’nda, Türkiye’de sağlık sisteminin geleceğiyle ilgili endişe sahibi olan vatandaş oranının % 3 olduğuna vurgu yaptı. Oldukça yüksek ve gelişmiş ülkelerin neredeyse tamamında olmayan bir oran. Ancak, mevzunun bir de ilaç ve sağlık ekipmanları, endüstri boyutu var. İlacı ve sağlık ekipmanlarını ağırlıklı olarak ithal edip kullanan bir ülkeyiz. Mesela 2 milyar TL değerinde Şehir Hastanesi yapıyoruz, ancak içini donatırken önemli oranda ithal sağlık ekipmanları kullanıyoruz. Uzun zamandır ihmal edilen bu iki alan için son aylarda ümit vaat eden önemli haberler gündeme geliyor. İlaca, doktora, hastane hizmetlerine rahat ulaşan ve % 97 oranında sağlık sisteminden memnun olan vatandaşın bu konforunun sürdürülebilir olması için mutlak surette üretim ve endüstri boyutuna eğilmek gerekiyor.

        Geçen hafta Türkiye’de üretilmeyen insülin ile onkoloji ve biyoteknoloji ürünlerinin “stratejik teşvik” kapsamına alınmış olmasının sektörü sevindirdiği notunu düşmüş, teşviklerle yerli ilaç şirketi sayısının arttığını yazmıştım. Mesela Türkiye’de 2 eşdeğer ilaç üretiliyorsa, aynı ilaçların ithallerini Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) sadece listesine almayarak yerli ilaç endüstrisine yaptığı katkı bile takdire değer. Eşdeğeri olan yabancı ilaçların ithali serbest, ama Türkiye’de ilaç tüketiminin % 95’ini gerçekleştiren SGK listesine almadığı için bir anlam ifade etmiyor. SGK’nın küçük bir akıl terletmesiyle bile yabancı firmaların ilaçlarını burada üretme veya ürettirmesi sağlanmış. Geçen hafta İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası’nın (İEİS) kamu-özel sektör-üniversite işbirliğinin endüstrinin gelişimi için şart olduğuna dair vurgusundan sonra medyada iki ayrı üniversitenin haberi dikkatimi çekti.

        ***********

        YERLİ ÜRETİMDE NİÇİN GEÇ KALINDI?

        Turkcell Yönetim Kurulu Başkanı ve aynı zamanda Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı olan Ahmet Akça, sağlık araştırmaları alanında tersine beyin göçüne katkı sağlamak için tarihi Beykoz Kışlası’nda vakıf bünyesinde Yaşam Bilimleri ve Biyoteknoloji Enstitüsü’nü kurduklarını açıkladı. Özel sektörle de irtibata geçmişler. Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cevdet Erdöl de sağlık yazılımları, aşı çalışmaları, ilaç üretimi, sağlık danışmanlığı ve biyomedikal mühendislik hizmetleri kapsamında ürün ve materyal geliştirme çalışmalarının yapılacağı büyük bir teknokent kuracaklarını duyurdu.

        Türkiye, 2017’de tıbbi sarf malzemesine yaklaşık 20 milyar TL, ilaca ise 24.24 milyar TL ödedi. Bu iki kalemdeki harcamaların yüzde 60’ı ithal. Hatta yerli üretimde kullanılan ithal malzeme dikkate alındığında ithal oranı daha yüksek! Son yıllarda iki kalemde oran biraz aşağı çekildi, ancak ithalatta ağırlık devam ediyor. En az 10 yıldır, ilaç ve tıbbi ekipmanların endüstri boyutunun ihmal edildiğini yazmama rağmen kamu tarafında gerekli uyanış olmadı. Çünkü işin tam olarak sahibi yok gibiydi. Fakat bu işler sadece üniversite tarafındaki atılımlarla da olmuyor. Sektörün iyi dinlenmesi ve kamunun duyarlılığı ve bürokrasinin ithal ürün için dikkati elzem. İlaç endüstrisinin geliştirilmesi için şüphesiz devasa yabancı ilaç şirketlerinin de iyi analiz edilmesi icap ediyor.

        Özetle, sağlık endüstrisi uzun soluklu bir iş. Bir iki adım atarak, cekli, caklı yapılan açıklamalara kontrollü yaklaşıp sürekli teyakkuzda olunması, başarı için de sabırla neticeye ulaşılması beklenmeli…

        ***********

        CUMHURBAŞKANI ÖZBEKİSTAN’A KALPTEN DOKUNMUŞ…

        Uzun bir aradan sonra Özbekistan-Türkiye ilişkileri zirve yapmış durumda. İki ülke liderinin katılımıyla yüksek düzeyli toplantılar yapılması, anlaşmalara imza atılması tamam. Fakat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Özbekistan ziyareti sırasında, Buhara’da bulunan Mir-i Arap Medresesi’nde Kuran-ı Kerim okumuş olması kelimenin tam anlamıyla Özbeklerin bam telini dokunmuş. Öyle ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti, Özbekistan Âli Meclisi’ne hitap konuşmasında okuduğu şiir eşliğinde bir klip haline getirilip yoğun şekilde paylaşılmaya başlanmış. Sosyal medyada sıkça paylaşılan iki klipten, Özbekistanlı bir yetkili sayesinde haberdar oldum. Önüme koyup izlememi istedi. Yetkilinin anlattığına göre Cumhurbaşkanı Erdoğan, Özbekistan’da ciddi anlamda kalplere dokunmuş görünüyor. Umalım bu dokunuş ilişkilerde yükselerek devam etsin. Çünkü çok nedeni var.

        Türk cumhuriyetleri içinde en yoğun nüfusa sahip olan Özbekistan’ın bağımsızlılığını, 1991’de tanıyan ilk ülke Türkiye olmasına rağmen sonraki yıllar, ilişkiler istenen seviyeye çıkarılamadı. Ancak, yeniden yükselen ilişki trafiği sonrası 2017 yılına kadar 90’ın üzerinde ikili anlaşma ve protokole imza atılarak açık kapatılmaya çalışıldı. Üst düzey ziyaretler yapıldı. Sırada ekonomik ilişkileri güçlendirmek var. Halihazırda büyüklü küçüklü olmak üzere Özbekistan’da faaliyet gösteren 500’ün üzerinde Türk şirketi ve temsilcilik var. Tekstil, müteahhitlik, gıda, otelcilik, inşaat malzemesi, plastik, maden, ilaç ve hizmet sektörlerinde faaliyet gösteriyorlar. Türkiye adına iyi organize edilirlerse kısa sürede karşılıklı ekonomik ilişkiler de açığı kapatabilir. Tabii geçmişten dersler çıkarıp bundan sonrası için titiz ve dikkatli çalışmalar yürütmek şartıyla…

        Diğer Yazılar