Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        -SYDNEY-

        Tarihin garip bir cilvesi mi dersiniz, yoksa başka yakıştırmalar mı yaparsınız, bilemem. Hadise çok ilginç. Geçen yıl haziranda Meksika’nın popüler tatil kenti Cancun, küresel havayolu trafiğinin % 82’sini oluşturan yaklaşık 290 havayolunu temsil eden Uluslararası Havayolu Taşımacılığı Birliği’nin (IATA) 73. genel kuruluna ve geleneksel havacılık zirvesine ev sahipliği yapıyordu. Katar Havayolları CEO’su Akbar al-Baker da bu genel kurulda IATA yönetim kurulu başkanlığına seçilmişti, oldukça da neşeliydi. Ancak zirvenin ilk akşamı 6 Haziran’da, başını Suudi Arabistan’ın çektiği “Körfez krizi” ortaya çıktı. Ve bu ülkeler, hava sahalarını Katar’a kapattıklarını açıkladılar. Katar Havayolları için büyük kriz anlamına gelen bu gelişme üzerine keyfi kaçan CEO Akbar, Cancun’dan apar topar ülkesine dönmek zorunda kaldı. Sonraki gelişmeleri biliyorsunuz...

        “Körfez krizi” bu hafta tam bir yılını doldurdu. Bu defa Sydney’de IATA’nın 74. genel kurulu ve havacılık zirvesindeyiz. Katar CEO’su Akbar da, bir yıl sürecek IATA Yönetim Kurulu Başkanlık görevini devraldı. Gazetecilerin karşısına geçti, yine oldukça neşeliydi. Hatta Abu Dabi’den kadın bir gazetecinin sorusuna da esprili cevaplar verdi. Keyifliydi, çünkü bir yıl önce Katar’a hava sahasını kapatan ülkelerin havayolları olan Emirates, Etihad, Saudi ve Mısır’ın da başkanı olduğunu imayla hatırlatıp geçen yılın acısını çıkardı.

        Daha ilginç olan ne, biliyor musunuz? IATA, bu yılki zirvede ülkelere çağrı yaparak insanların serbest seyahat etmelerine engel olan anlamsız bariyerlerin kaldırılması gerektiği çağrısında bulundu. IATA, bu hadiselerle de geliştirdiği “Açık Sınır Stratejisi” ile mücadele edeceğini duyurdu. Dünyaya sadece havayoluyla bağlanabilen ve tek çıkış noktası olarak da İran-Türkiye güzergâhını kullanan Katar, bakalım Akbar’ın IATA başkanlığı döneminde neler yapacak? Kendi bariyerlerini aşabilecek mi?

        ***********

        PASAPORT YERİNE BİYOMETRİK KİMLİKLE YOLCULUK MÜMKÜN MÜ?

        Yaklaşık 10 yıl önce, şu an elektronik biletle (e-bilet) yolculuk edileceğimize dair beklentiler çok güçlü değildi. Ama IATA ve ICAO (Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü) gibi kuruluşların öncülüğünde küresel standartlar yakalanarak e-bilete geçildi. Yakın zamanda tek bir biyometrik kimlikle, dünyanın dört bir yanına yolculuk edileceğine dair beklentileri e-bilet örneği güçlü kılıyor. Fakat biyometrik kimlik içinde en öncelikli konu global standartların belirlenmesi.

        Mesela mart ayında British Airways ve SITA, Londra Gatwick ile Orlando havalimanları arasında biyometrik biniş kapısı uygulaması başlattı. Otomatik biniş kapıları, ABD gümrükleri ve sınır koruma departmanı ile havayollarının IT sistemiyle bütünleştirilmiş; böylece kontrol gerektiği durumlarda işlem yapmaya müsait hale getirilmiş. Bu kapıyı kullanacak yolcuların belirtilen özelliklerde bir fotoğrafının havayolunda olması yeterli. Biyometrik biniş kapısından 10 dakikada 240 yolcu geçebiliyor.

        Miami havalimanında ise SITA’ya entegre edilmiş ABD-Kanada arasında kullanılan mobil pasaport kontrol sistemi deneniyor. Tıpkı e-bilette, 10 yıl önce olduğu gibi biyometrik kimlik konusunda çeşitli uygulamalar var; kısa sürede küresel bir standart belirlenirse, yaygınlaşması daha hızlı olacaktır. IATA da bu hususta “tek kimlik” konseptiyle, çeşitli otoritelerle ve Dünya Turizm ve Seyahat Konseyi (World Travel and Tourism Council) ile ortak çalışmalar yapıyor.

        “Tek kimlik” çalışmasıyla IATA, havalimanlarında biyometrik kimliklerle geçişlerin sağlanıp seyahatlerin daha hızlı, güvenli, kolay ve verimli hale getirilmesi için öncü rol oynuyor. 10 yıl önce e-bilet için dev bir adım atılması ve standartların günümüzde yüzde 100 uygulanması, biyometrik kimlik konusunda da gelişmelerin çok hızlı olacağını gösteriyor. Bir yıl içinde ise IATA’nın bagaj takibi çalışmasının yolcu beklentilerini karşılayacak şekilde devreye girmesi bekleniyor. Böylece bagaj şikâyetleri önemli oranda azalacak.

        ***********

        SYDNEY’DEN NEW YORK’A 20 SAAT UÇUŞ HESAPLARI...

        Sydney’de havayolu ve uçak üreticilerinin bir araya geldiği IATA zirvesinde uzun mesafeli uçuşlar çok tartışıldı. THY’nin İstanbul’dan Melbourne ve Sydney’e direkt seferler başlatmak için Airbus A350 ve Boeing 777X modelleri özelinde çalışmalar yaptığını dün bu köşede okudunuz. Avustralya’nın bayrak taşıyıcı havayolu Quantas da aynı uçak tipleri üzerinden Amerika’ya uçabilmek için çalışıyor. Eğer uçak üreticileri havayollarının istediği şekilde 20 saatin üzerinde uçacak uzun mesafeli model geliştirirlerse, dünyanın nonstop gidilmeyecek noktası kalmayacak. Ancak bu durum transit ağırlıklı çalışan havayollarını ciddi anlamda etkileyecek. Mesela bu yıl Quantas, 17 saat süren Londra-Perth arasında Boeing 787-9 ile uçmaya başladı. Singapur ise ekim ayında Airbus A350-900 ULR (Ultra Long Range) özel tasarım modeliyle New York’a uçacak. Ancak Singapur, 3 sınıfta en az 250 olan yolcu kapasitesini, iki sınıfta 161’e düşürerek yaklaşık 19 saatlik uzun mesafeyi kat edebilecek. Bu durumda uçak bilet fiyatları şüphesiz daha pahalı olacaktır.

        Quantas, uygun uçak tipi geliştirilmesi halinde 2022’de önce Sydney-New York, sonra ABD’de diğer şehirlere, Avrupa ve G. Amerika’ya direkt uçmayı planlıyor.

        Diğer Yazılar