Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Son yıllarda özellikle bayramlarda, ya da fırsat bulunan her durumda ülkede üretim çarklarını durdurup, toptan tatile çıkmak adeta moda oldu. Her yerin aynı anda dolup taşmasının, yolların kan revan olmasının, kısa günlerin karı diye uyanık turizm esnafının vurgunu fırsat bilmesinin kardan çok zararı oluyor. Toplu hareketlenmeler, her şeyin kalitesini düşüyor. Bodrum’daki 60-70 TL’lik lahmacun fiyatlarının zemininde toplu hareketlenmenin getirdiği kontrolsüzlük var.

        Devlet erkanının üzerinde fazla kafa yormadan ülkeye ve millete iyi bir şey yaptığını sandığı toptan tatil anlayışı, aslında iyi bir şey değil. Çalışanların mutlaka haftanın, ayın ve yılın belli günlerinde izinlerini yapmaları ve bu izinlerin iyi organize edilmesi medeni toplum olmanın gereği. Dinlenmiş beyin ve bedenlerin, sanayi çarklarının ve üretim bantlarının dönmesindeki etkisi bilimselliği kanıtlanmış bir gerçek. Ama biz ülke olarak toptan yaptığımız tatillerde, toplu olarak bin bir türlü cefaya ve eziyete maruz kalıyoruz. Bunu neden yapıyoruz?

        Merak ediyorum, belli tarihlere sıkıştırılmış, eğitim, tatil ve hatta üretim anlayışının getirisini ve götürüsünü bir makam ölçtü mü? Nasıl bir sonuç ortaya çıktı?

        Eylül’de de tüm yurtta toptan eğitim sezonunu açacağız. Yollar, uçaklar, gemiler, oteller, tesisler, güzelim sahiller, dağlar anında boşalacak. Sebep? Şubat tatilinde de yine toplu olarak yollara döküleceğiz. Niçin? Neden okulların açılış/kapanış tarihlerini, yarıyıl tatillerini bölgelere göre çeşitli tarihlere yaymıyoruz?

        Kısa süre önce Türkiye Seyahat Acenteler Birliği (TÜRSAB) Başkanı FiruzBağlıkaya ile bir araya geldiğimizde bu konuya dikkatini çektim. Bağlıkaya’nın da gündemine olan Milli Eğitim Bakanlığı’nın anlamsız eğitim müfredatı dilerim değişir.

        Turizm sektörünü çok yakından bilen, tanıyan, sorunlarına vakıf bir isim Mehmet Ersoy şu an Kültür ve Turizm Bakanıkoltuğunda oturuyor. Bu meseleler şimdi çözülebilirse çözülür. Aksi halde bir daha bu şansı yakalama şansımız olamaz. Üstelik Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk da bilgi ve birikimiyle bu tartışmalara son verecek en yetkin isim olarak rahatlıkla devrede olabilir.

        Evet, ülke olarak kepenkleri kapatıp, toptan saçma sapan tatiller yapmaktan vazgeçmeliyiz. İş gücü kaybı, sanayi tesislerinin yıl bazında daha az kullanılması Türkiye’nin lehine olabilir mi? Bayramlara az süre kala aniden uzatılan tatiller turizm sektörüne de yaramıyor. Önceden organize edilmiş takvimle, yaz ve kış tatil sezonları daha iyi düzenlenebilir. Sadece eğitim müfredatıyla, turizmde tesisleri kullanma zamanı ve adedi, istihdam oranını artırılabilir. Trafik kazaları azalır. Uçaklar, otobüsler, turizm tesislerinde belli takvime sıkışma nedeniyle fiyatlar artmaz. Türkiye turizmi de daha kaliteli gelişir. Verimlilik artar. İnsanımız da adam gibi tatil yapar.

        Turizm Bakanı Ersoy ve Milli Eğitim Bakanı Selçuk’a çağrımdır. Bu yıl okulların açılış tarihlerini bölgelere göre zamana yayın, mesela İstanbul’u Avrupa-Asya olarak birer hafta arayla eğitime başlatın ve neticeyi görün lütfen...

        ******

        İHRACATÇIYA 46 MİLYAR DOLAR DESTEK İTHALATA GİTMESİN?

        Türkiye’de ihracatçı ve ithalatçı ayrımı net bir şekilde yapılmadıktan sonra ihracata verilen her kuruş destek, aynı zamanda yabancı ürünleri kredilendirilmeye yarayacaktır. Dolaylı yoldan ithalat teşvik edilmiş olacaktır. İthal ürünleri, ihracatı destekliyoruz propagandasıyla bilinçli veya bilinçsiz finanse etmiş oluruz. İhraç ettiğimiz ürünlerin yaklaşık %60’ının ithal ürünlerden oluştuğu gerçeğini bir kenara not edin.

        Ayrıca ülkemizde ithalat ve ihracatın ayrı birimler, bakanlıklar tarafından kontrol edildiğini, hatta ithalatın yıllardır sahipsiz, başıboş olduğu gerçeğini de aklınızdan çıkarmayın. Bu durumda buyurun ihracata yapılan desteğin kime, ne kadar yarayacağına siz karar verin.

        Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın Türk Eximbank’ın 2017 yılında ihracatçılara sağladığı 39.3 milyar dolarlık desteğin, ihracatın yüzde 25’ini finanse ettiğini dikkate çekmesi ve bu yıl sonuna kadar toplamda 46 milyar dolarlık finansman desteği sağlayacaklarını açıklamış olması sebebiyle bir kez daha ithalat tarafına dikkat çekmek farz-a ayn oldu. Türkiye’deki ihracatçıların en önemli sorunlarından birisi ülkemizde iyi bir finansman kurgusunun olmamasıdır. Bunun sebeplerinin başında ise finansman gücü olmayan çok sayıda küçük işletmenin ihracata soyunması ve birbirleriyle rekabet etmesidir. Almanya’da 3 bin, Türkiye’de 30 bin makine üreticisi var. Varın durumu hesap edin. Demek ki teşviklerde belli bir konsolidasyon politikası olması gerekli. Bazı sektörlerde belirlenen büyüklüğü ulaşmamış şirketlere niçin destek verilir, anlaşılır gibi değil.

        İHRACATÇI SAYISI DEĞİL RAKAMI ARTMALI

        “En” hastalığına yakalandığımızdan bu yana ekonomideki tablolar da bir anlam ifade etmez oldu. Çünkü rakam açıklayan, sonuç ilan eden her makam, mutlaka “en” hastalığına kapılmış olarak yola çıkıyor. Mesela yıl başından bu yana 900 ihracatçı daha kazanmışız ve yıl sonu hedefimiz ise 11 bin ihracatçıya ulaşmakmış. Allah aşkına böyle bir hedef mi olur? İhracat küçük adımlarla artarken, devreye yeni küçük oyuncuların, ihracatçıların girmesi demek Türk şirketlerinin rekabet gücünün azalması, düşmesi anlamına gelir. Nitekim öyle de oluyor ve istenilen seviyede ihracat artmıyor. 6 ay vadeyle bile ihracat yapamayacak güçteki şirketlerle ihracatımız ne kadar artabilir? Bu politikanın, yaklaşımın değişmesi lazım?

        Bekan Pekcan’ın yerinde olsam, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) gibi “en” hastalığına yakalanmış kurumlara mesafeli dururum. Mutlaka her ay ihracat ve ithalat analizlerini kalem kalem yaptırırım. İthalatın politikasız, başı boş olmaması için çözüm ararım. Aynı zamanda ithalatçı olan ihracatçılara ve sektörlerine daha titiz yaklaşırım. Bazı sektörlerde belli büyüklüğe erişmemiş şirketlere de ihracat desteği vermem. Mesela, kereste fiyatına mobilya satanları ihracatçı diye desteklemem, ama yüksek teknoloji ürünü geliştirenleri ayrı ve özel olarak teşvik eder, desteklerim. Baş üstünde tutarım...

        ******

        NATO’DAKİ ÇATIŞMADA HANGİ ÜLKELER VAR?

        ABD ve Trump ile başı bela da olan bir Türkiye değil. Fakat yurtiçindeki hava, Trump liderliğindeki Amerika’nın dünya ile sorunlarını pek fazla yansıtmıyor. Galiba bu durum bizim siyasileri de etkiliyor ve hemen her gün ABD-Türkiye düellosu yaşanıyormuş gibi bir atmosfer oluşuyor. ABD sözcüsünün yorumları, Türkiye’de sözcü veya başka yetkili isimlerin cevap ve açıklamalarıyla anlamsız şekilde ön plana çıkıyoruz.

        Halbuki Trump liderliğindeki ABD, dünyanın önde gelen tüm ülkeleriyle kavga ediyor. Yanı başındaki NATO üyesi Kanada, Meksika, Avrupa Birliği’ndeki (AB) NATO üyesi ülkelerden Fransa, hassaten Almanya ve İngiltere ile de çeşitli tartışmalar yaşıyor. Rusya ile çok boyutlu sorunları ve Çin ile olan ticari ve siyasi kavgaları da malum.

        Hasılı kelam, Türkiye olarak ABD’nin karşısına çıkıp, göğsümüzü germenin, Çin, Rusya ve Almanya’nın gibi ülkelerin önüne geçmemizin bir anlamı yok. Yapabiliyorsak acilen yurtiçini toparlamaya çalışalım. Üretime, savunma sanayine önem verelim. İthalat politikalarını gözden geçirelim. Yurtiçinde motivasyonu artıracak düzenlemeler yaparak vatandaşın kaynaşmasına, kenetlenmesine, aynı hedefe bakmasına vesile olacak adımları atalım.

        Mesela Almanya Dışişleri Bakanı Maas, yeni yol haritalarında önceliğin "bağımsız ve güçlü Avrupa" olduğunu ve ABD'den bağımsız hareket ederek çok taraflı dünya düzeninin korunmasına odaklanacaklarını söylemiş. Daha önemlisi Avrupa’nın artık Rusya ve Çin ile birlikte ABD'nin hasmı olarak tanımlanmasına işaret ederek, eşzamanlı olarak NATO ittifakının da sorgulandığına vurgu yapmış.

        Alman yetkililer, Birleşmiş Milletlerde, Dünya Ticaret Örgütü’nde ve NATO’da ABD’nin attığı adımlar sonrasında taşların yerinden oynadığına sık sık vurgu yaparlarken Türkiye’nin de bu çerçevede ABD’ye karşı AB ile ortak hareket etmesi, gerekmez mi? İran – ABD gerginliği sonrasında, Almanya, İngiltere ve Fransa’nın birlikteliğine de ülke olarak katkı sunmamız, ihracatının büyük kısmını AB’ye yapan Türkiye için iyi bir yol haritası olamaz mı?

        Evet, ABD neredeyse 29 NATO üyesi içindeki önemli ülkelerin neredeyse tamamıyla sorun yaşıyor. Hatta kendi koyduğu maddi katkılar sebebiyle diğer NATO müttefiki ülkeleri eleştirmeye devam ediyor ve yeni bir düzen arayışı içinde. Dolayısıyla NATO denince de konu sadece Türkiye olarak algılanmasın, konu da başka yerlere savrulmasın, hatta NATO’nun en büyük kara ordusuna sahip ülkelerden birisi olduğumuz tesellisine de kimse sarılmasın. Getirisi yok.

        Diğer Yazılar