Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ülke olarak yıllarca denizlerimizin kıymetini bilemedik, değerlendiremedik. Üç tarafımızdaki mavi zenginliği, iç denizimiz Marmara’yı ve akarsularımızı daha fazla ihmâl etmeye ne hakkımız var, ne de böyle bir lüksümüz.

        En önemli doğal varlığımız olarak sularımız artık kendisini bize dayatmaya, hissettirmeye başladı. Ulaşım açısından, turizm yönüyle ve en önemlisi denizlerimizi temiz tutup, çevresel etkilerden koruyarak, su ürünlerini değerlendirmek yani beslenmemiz cihetiyle de konuya layıkıyla eğilmemiz şart.

        Geçen hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, eski danışmanı, halihazırda Ankara Milletvekili Mücahit Arslan’ın (Ali İhsan Arslan) Kübra Saruhan’ın ile hayatını birleştirdiği Çırağan Sarayı’ndaki düğüne katıldıktan sonra Sarıyer’e geçti. Ben de aldığım davet üzerine Çırağan Sarayı’nda çiçeği burnunda yeni çifti tebrik ettikten sonra Sarıyer’e doğru yola koyuldum.

        Gecenin geç saatinde Sarıyer’e devletin zirvesini çeken ne vardı? Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ile neden Çırağan Sarayı’ndaki düğünden sonra buraya geçti? Demek ki önem verilen bir hadise gerçekleşecekti!

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gece programına İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, İstanbul Valisi Vasip Şahin, Büyükşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal, AK Parti İstanbul İl Başkanı Bayram Şenocak ve Sarıyer AK Parti İlçe Başkanı Salih Bayraktar da eşlik etti.

        Ben tören yerine vardığımda devletin zirvesi Habib Reis 4 adlı balıkçı teknesine binip, denize açılmıştı. Teknedeki bir kaynağımdan Cumhurbaşkanı’nın kısa deniz turunda balıkçılarla sohbet ettiğini ve onları dinlediğini öğrendim.

        Balıkçılar Cumhurbaşkanı’na 2 sorunlarını iletmişler;

        Sarıyer Kireçburnu’nda balık av sezonunun açılışı töreni gibi bir programa bildiğim kadarıyla ilk defa bir cumhurbaşkanımız katılıyordu. Balıkçılar ve balıkçılıkla uzak yakın ilgisi olan vatandaşlarımız açısından da önemli bir gelişme olduğunun rahatlıkla altını çizebilirim.

        Neden? Çünkü denizlerimizin ve balıkçılığımızın durumu ortada. Böyle bir dönemde meselenin devletin zirvesine taşınması, balıkçıların sorunlarını en yetkili yere iletebilmiş olmaları kayda değer bir durum.

        Üstelik ilgili bakanların da Cumhurbaşkanı’na eşlik ederek, anlatılan sorunları not almaları balıkçılığımız, denizlerimiz adına yeni bir dönemin işareti de olabilir.

        Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sıkı takipçiliği sebebiyle balıkçılar da bu defa sorunların daha hızlı giderileceğini bildikleri için işlerine daha ümitle sarılabilirler.

        Peki denizciliğimizin ve su ürünlerimizin yıllara sari problemleri nelerdir? Biz dünyada bu işini neresindeyiz?

        BALIK SAYISIYLA AVCI SAYISI DENGESİZ

        Ülkemizdeki balık stoklarıyla, av filosu arasında ciddi bir dengesizlik söz konusu. Su ürünleri kaynaklarımız ve balık stokumuz belli, ama buna rağmen aşırı av baskısı var. Şüphesiz böyle bir baskı balıkçılığımızın geleceğini etkilemektedir. Sürdürülebilirliğini tehlikeye atmaktadır. Hasılı kelam, balık stokuyla mütenasip av filomuz yok. Bilinçli balıkçılarımız da az. Avcı çok, balık stoku az.

        Denizlerdeki avlanma verimliliğini artırmak için 2012-2018 yılları arasında, gönüllülük esasına göre, gemilerini avcılıktan çıkarmaları karşılığında 10 metre ve üzeri gemisi olan balıkçılara, gemi boyuna göre destekleme uygulaması yapıldı. Amaç sayıya azaltıp, verimliliği artırmaktı.

        Tarım ve Orman Bakanlığı, filodan çıkarılan 1.264 balıkçı gemisi için balıkçılara 165 Milyon TL ödedi. Filodan çıkarılan bazı gemilere de çok daha önemli görevler verildi. Balıkçı gemilerinin 50’si araştırma ve eğitimlerde kullanılması için üniversitelere ve araştırma kuruluşlarına hibe edildi.

        NE KADAR BALIK İHRAÇ EDİYORUZ?

        Balıkçılık sektörüne yönelik bazı düzenlemelerin bile üretime ciddi etki ettiğini rakamlardan görmek mümkün. Mesela, 2002’de toplam 27 bin ton olan ihracatımız, 2017 yılında 157 bin tona, değer olarak da 97 milyon Dolar’dan yaklaşık 855 milyon dolara yükselmiş.

        2018 beklentisi ise 2023 yılı hedefi olan 1 milyar doları yakalamak. Keşke diğer sektörlerde böyle olabilse. 2023 hedefine bu kadar yaklaşabilseler.

        Başta Avrupa Birliği (AB) ülkeleri olmak üzere toplam 80 ülkeye su ürünleri ihracatı yapıyoruz. Türkiye’de yıllara göre farklılık göstermekle beraber, yıllık 600-700 bin ton civarında su ürünleri istihsali yapılıyor.

        Mesela, 2017 yılındaki üretim 630 bin ton olmuş. Daha önemlisi bunun 353 bin tonunun avcılık, 277 bin tonunun ise yetiştiricilik kaynaklı olması.

        ASLAN PAYI HAMSİNİN!

        Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın balık av sezonunu açtığı gece konuşmasında hamsiye yaptığı vurgu ve bilgiler dikkat çekiciydi: “Türkiye, son dönemde denizlerinde yılda yaklaşık 300-400 bin ton balık, su ürünü temin etmektedir. Bu rakamın neredeyse üçte birini tek başına o meşhur hamsimiz oluşturmaktadır.”

        Su ürünlerinde iyi bir mesafe kat etmişiz ama daha yolumuz var. Çünkü ilk defa 2003 yılında su ürünleri destekleme kapsamına alınarak, günümüze kadar yaklaşık 1,23 Milyar TL destek verilmiş. Böylece üretim rakamları 2002’den bu güne yüzde 285 oranında artmış. Su ürünleri yetiştiriciliğinde üretim 61 bin tondan, 277 bin tona ulaşmış.

        TÜRKİYE NE KADAR BALIK TÜKETİYOR?

        Dünyada kişi başı, balık ve su ürünleri tüketiminin yıllık ortalaması 18,9 kg. AB’de ise 23.1 kg. Türkiye ise 2017 rakamlarına göre yıllık 5,5 kg. ile epeyce gerilerde kalıyor.

        DÜNYADA EN FAZLA BALIK VE SU ÜRÜNLERİ TÜKETEN 6 ÜLKE

        1) Portekiz 56.7 kg

        2) İspanya 43.4

        3) Litvanya 39.8

        4) Finlandiya 35.6

        5) Fransa 35.2 kg

        6) Belçika 26 kg

        AVRUPA'NIN EN AZ BALIK VE SU ÜRÜNLERİ TÜKETENLERİ

        1) Bulgaristan 6.4 kg.

        2) Romanya 6.3 kg.

        3) Macaristan 5.3 kg.

        Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne göre gelecek 20 yılda hayvansal ürün talebi 2 kat artacak. Günümüzde hayvansal protein gereksiniminin yaklaşık yüzde 20’si balıklardan karşılanıyor. Dünyadaki su ürünleri üretiminin yüzde 81’i insanlar tarafından tüketilirken, geriye kalanı ise balık unu, balık yağı vb. şekilde değerlendiriliyor.

        Su ürünleri sektörünün ekonominin birçok alanıyla yakından ilgili olması, doğrudan katma değer yaratması, istihdamı sebebiyle ayrı bir önemi var. Bazı sektörlere göre çok daha hassas yönleri bulunuyor ve yönetiminin de buna göre yapılması icap ediyor.

        Ayrıca gelecek 20 yılda artacak protein ihtiyacımızın önemli bir kısmını da balıklardan ve su ürünlerinden karşılamaktan başka çaremiz yok. Bu sebeple devletin zirvesinin bu işe neden önem verdiği de kendiliğinden ortaya çıkıyor.

        Diğer Yazılar