Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye mobil teknoloji altyapısı konusunda dünyanın en önde gelen ülkelerinden birisi olarak dikkat çekiyor. Türkiye hapşırdığında, hasta olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) ise bu konuda yaprak kıpırdamıyor. Yani mevzu teknoloji, telekomünikasyon olunca hiçbir şey olmuyor.

        Türkiye’de 4.5G kullanıcı sayısı çoktan 50 milyonu aştı. 5G’de ise konunun tüm önde gelen oyuncuları büyük bir hazırlık içinde, hatta bazı alanlarda testlere bile başlandı. Dünyanın önde gelenleriyle aynı anda 5G’ye geçilmesi ve hatta dünyaya bu teknolojinin ihraç edilebilmesi için yoğun gayretler söz konusu.

        Ülkemizde hal böyleyken, KKTC’de saatler bu konuda sanki durmuş, hiçbir gelişme yaşanmıyor. Aslında KKTC’de bundan 4 yıl önce dünyayla eş zamanlı olarak 4G Beta testleri yapılmıştı. Bu teknoloji Türkiye’de 4,5G olarak, 2 yıl önce hayata geçti, bir sonraki teknoloji için hazırlıklar tamamlanmak üzere, ama hâlâ KKTC’de atılan bir adım ve yapılan bir çalışma yok.

        Telekomünikasyonda KKTC’nin geç kalmasında tüm sorumluluk hükümetin, kamu otoritelerinin. Fakat KKTC bu konuda çok geriden geliyor. Şu ana kadar yol ve havalimanı gibi gözle görülebilen yatırımlara öncelik verdiler. Ocak 2019’da da KKTC hükümetinde yeni bir değişiklik olacağı ve paralelinde ise 2019’un ilk çeyreğinde, Türkiye’deki benzer frekanslarla ihaleye çıkılabileceği beklentisi var. Ancak bu esnada yeni teknolojilerin devreye girebilmesi için devlet tarafından bazı düzenlemelerin de acilen yapılması gerekiyor.

        Ayrıca beklentilere rağmen de ihale için frekansların Bilgi Teknolojileri ve Haberleşme Kurumu (BTHK) tarafından net biçimde belirlenmesine ve ihale edilecek frekansların önceki Bakanlar Kurulu tarafından onaylanmasına rağmen de “Merkezi İhale Komisyonu” ihale açılması yönünde herhangi bir adımı şu ana kadar atmadı. Önümüzdeki yılın ilk çeyreğinde de atıp atmayacağı da net değil.

        Ayrıca KKTC’de de Türkiye’de olduğu gibi fiber kablo sorunu var. Kamu ne olanı paylaşmıyor. Başta iki GSM operatörü KKTCELL (Turkcell) ve KKTC Telsim (Vodafone) olmaz üzere diğer girişimcilerin de yeni fiber döşemesine izin verilmiyor. Dolayısıyla fiberin serbestleşme (liberizasyon) sorunu KKTC’de de var ve aşılması elzem.

        Rum kesiminde 15, KKTC’de 2 hat

        Öte yandan KKTC’de fiber alt yapı meselesiyle birlikte aynı kapsamda başka sorunlar da var. Mesela Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) komşu ülkelere tam 15 noktadan fiber optik kablo bağlantısı bulunurken, KKTC’de ise Türkiye’den uzanan sadece 2 fiber optik kablo mevcut. Üstelik içlerinden birinin de sorunlu olduğu söyleniyor. Ve KKTC’de kablolar Telekomünikasyon Dairesi’nin tekelinde. Tüm ülkenin verisinin tek bir fiber optik kablo ile taşınması hiç sağlıklı değil. Mesela denizde yaşanacak herhangi bir kablo sorunu durumunda adanın iletişimi kesilebilir, finans, sağlık, eğitim sektörleri veya kurumsal firmaların iş akışı sekteye uğrayabilir. Fiberin bu gibi durumlar için yedekli olması şart ve daha önemlisi fiber yatırımlarının önünün açılması gerekiyor.

        KKTC mobil iletişim sektörünün önünü açacak adımlardan, başta ada halkı olmak üzere hem hükümet, hem de bu altyapı ve hizmeti adaya taşıyacak olan şirketler ve Türkiye karlı çıkacaktır. Bunun dışında yeni teknolojilerin adaya girmesiyle birlikte endüstri uygulamalarının çok daha gelişeceği, ekonominin hızlanacağı ve bir sonraki adıma hazır hale geleceği de ayrı bir gerçek.

        Hali hazırda bir turizm cenneti olan Kıbrıs, mobil altyapının gelişimi ile kongre turizmi için de çok cazip bir noktaya gelebilir. Yine bu sayede bulut servislerinden mobil cihazlar üzerinden video izleme deneyimine, akıllı ev ve şehir altyapılarından mobil ofislere, yüksek boyutlu dosyaların paylaşılmasından mobil sağlık ve mobil eğitim servislerine kadar çok farklı sektörlerde büyük değişimler yaşanacağı rahatça öngörülebilir.

        Dünyanın 5G’ye geçme hazırlığını tamamladığı günümüzde, KKTC’nin bu teknolojilerden geri kalmaması için 4.5G’nin acilen adaya girmesi önem arz ediyor. Her şey bir yana Kıbrıs, konumu itibarı ile uluslararası fiber optik omurga kavşağı durumunda.KKTC de bu konularda aktif rol alarak, aynı GKRY gibi bir merkez haline neden gelmesin? Desteklendiği ve gerekli adımlar atıldığı takdirde elbette gelebilir. İlgili her kesim bundan fayda sağlar.

        İlaçta paralel ticaretin görünmeyenleri…

        Döviz kurundaki dalgalanmalar sebebiyle ilaçta yaşanan sorunun arka planındaki bir başka önemli problemi haksız ve hukuksuz yapılan paralel ihracata dikkat çekmiştim. Konunun iki tarafı; Birincisi paralel ticaret ülkemizde herhangi bir mevzuat ile yasaklanmamış olup, Yargıtay ve Rekabet Kurulu kararları da aynı yönde, fakat mevcut düzenlemeleri, yasal boşlukları ülkemiz aleyhine kullanım söz konusu. İkinci detay ise yasal kılıfın arkasına saklanılarak Türkiye imajına, ülkenin kazanımların ve markalarına zarar vermesi.

        Dünyada paralel ticaret konusunda öncülüğü Avrupa Birliği (AB) yapmaktadır. Birlik içinde paralel ticaret, ortak ekonomik pazar ve malların serbest dolaşımı ilkesi çerçevesinde yapılıyor. Ancak öte yandan konuya ilişkin tartışmalar ve davalar da devam ediyor. Mesela Amerika Birleşik Devletleri dahil bazı ülkelerde ilaçların paralel ticareti yasaktır.

        Ülkemizde ilaç ihracatı ilaç firmaları, ecza depoları ve mesul müdür atanmış dış ticaret firmaları aracılığı ile Sağlık Bakanlığı’ndan alınan uyuşturucu ve psikotrop madde içermediğine dair yazı kapsamında yapılıyor.

        Yürürlükteki “Ecza Depoları ve Ecza Depolarında Bulundurulan Ürünler Hakkında Yönetmelik” çerçevesinde, ecza depoları; eczanelere, diğer ecza depolarına ve yurt dışındaki alıcılara satış yapabiliyor. Bu durumda ülkemizde, ecza depoları tarafından üreticilerden veya diğer ecza depolarından temin edilen ürünlerin yurt dışına ihraç edilmesi mevzuat kapsamında kalıyor. Ancak yasal olmayan kısım “Eczacılar ve Eczaneler Hakkındaki Yönetmelik” çerçevesinde yasak olmasına rağmen ihracat yapan ecza depolarınca eczanelerden reçeteli ilaçların, reçetesiz ve toptan olarak temin etmesidir. Ecza depoları vasıtasıyla bu ürünlerin ihracatında bir engel olmamakla birlikte bunun birçok sakıncası bulunuyor.

        Bu ilaçların söz konusu ülkelere ve o ülke içinde dağıtımının ilaçlar açısından uluslararası bir gereklilik olan “İyi Dağıtım Uygulamaları” (Good Distribution Practices-GDP) kurallarına uygun yapılıp yapılamadığı ruhsat sahibi ilaç firmaları tarafından takip edilememektedir. Bu da ülkemiz ilaç üreticilerine ve ülkenin marka algısına zarar vermektedir.

        Ayrıca, daha önceki yazımda da vurguladığım üzere ilaç firmaları ihracat yapacakları ülkede ciddi bir uğraşı ve yüksek maliyetlerle 2-3 yıl süren süreçlerin ardından ilaçlarını mümkün olan en yüksek fiyattan ruhsatlandırıyorlar. Bitmedi ilgili firmalar, bu ilaçların sağlık profesyonellerine tanıtılması ve dağıtımı için yerel distribütörlerle de münhasıran çalışarak kar paylaşımında bulunuyor. Maddi ve manevi külfetlere katlanarak pazara giriyorlar.

        Bazı ecza depoları ise ihracatçı ilaç firmalarının ürünlerini, Türkiye piyasasından temin ederek ruhsat ve tanıtım gibi giderleri olmadığından firmanın o pazar için belirlediği fiyattan çok daha ucuz bir fiyatla satabiliyorlar. Bu durumda, söz konusu ülkeye yatırım yapan ilaç firması gerek ülke sağlık otoriteleri, gerekse ülkedeki iş ortakları nezdinde zor durumda kalıyor. İlaç firması ürünün fiyatını düşürmekte ya da pazardan çekilmektedir. Sonuç olarak ihracatımız olumsuz etkileniyor. Türkiye algısı zarar görüyor. İlgililerin dikkatine…

        Diğer Yazılar