Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yaklaşık 5 yıldır otoyol ve köprüleri, yabancı plakalı araçların hiçbir bedel ödemeden kullandığını, yabancı araçlara kesilen trafik cezalarının da tahsil edilmediğini yazıyorum. Değişen bir şey olmuyor. Hatta bir şeyler yapılıyormuş gibi hareket edilip, kesin bir çözüm bulunmuyor. Son olarak 5 Kasım 2019’da bu hususta hiçbir gelişme olmadığını, hatta alınan basit önlemlerden de vazgeçildiğini yazmıştım.

        Dünya Gazetesi’nden Aysel Yücel’in “Kaçak geçen yabancı TIR’a Kapıkule engeli” haberini görünce, devletimizin uyandığını ve bu konuda adım atıldığını sandım. Gördüğüm manzara bir yıl önceden farklı değil. Bir oyalama taktiği.

        Otoyol ve köprülerden kaçak geçen yabancı TIR’lara Kapıkule’de ceza uygulaması 1 Ocak 2020’de başlamış, sadece 20 günde 1,5 milyon TL tahsilat yapılmış. Haber böyle. Sadece bir gümrük kapısında ve sadece Türkiye’ye giriş yapan yabancı araçlardan ve sadece 2019’daki kaçak geçişi tespit edilenlerden yapılan tahsilat miktarı bu kadar.

        Bu konunun takipçisi UNDStrateji ve İş Geliştirme BaşkanıFatih Şener, otoyol ve köprü ücreti ile sınırlı olan bu uygulamanın trafik ve idari cezaları da kapsayacak şekilde genişletilerek, diğer sınır kapılarını da kapsaması halinde, devletin 100 milyonlarca Lira gelir sağlayacağına vurgu yapmış. Anlayacağınız tek sınır kapısındaki uygulama bile kapsamlı değil, diğer sınır kapılarını da kapsamıyor.

        Hatta kaçak geçen yabancı araçlardan tahsilat uygulamasının Kapıkule’de ne kadar devam edeceği de meçhul! Çünkü benzer uygulama geçen yıl Nisan ayında yine başlatılmış, bir ay geçmeden vazgeçildiği ortaya çıkmıştı. Yazıyor, gündeme getiriyoruz. Birileri de bizimle dalga geçer gibi kısa süreli bir uygulama yapıyor, göz boyuyor. Fikri takip yaptığımızda memleketin tekrar yol geçen hanına döndüğüne şahit oluyoruz. Yazık, günah, ayıp…

        Sayıştayraporlarına göre köprü ve otoyollardan, 2018 yılında 20 milyon 574 bin 137 adet araç kaçak geçmiş. Rakamsal karşılığı ise 132 milyon 22 bin 276 TL. Galiba bu rakamları gören ilgili bakanlıklar artık harekete geçelim diyerek minik bir adım atmışlardı. 19 Nisan 2019 tarihli habere yansıması da şöyle olmuştu: “HGS ve OGS ücreti ödemeyen yabancı plakalı araçlara ceza yağdı.”

        Kısa süreli ve pilot olarak seçilen Kapıkule’de tahsilat yapılmış, ortalık sakinleşince veya bu işe el atıldığı algısı oluşturulunca vazgeçilmişti.

        Geçen yıl Kapıkule Sınır Kapısı'nda 11 Nisan 2019 itibariyle başlatılan kaçak geçişlerin tahsilatından neden vaz geçildi? Neden diğer sınır kapılarında bu uygulama genişletilmedi? Geçen yıl Kapıkule’deki kontrol uygulamasıyla bir hafta içinde kaçak geçiş yapan 500'den fazla yabancı araçtan tahsil edilen toplam 1 milyon 363 bin 82 lira yeterli mi bulunmadı?

        Nereden bakarsanız bakın bu durumun izahı yok!

        Yaklaşık 5 yıldır bu hususu gündeme getirdiğimden beri bakanlıklar arasında sorumluluğu kimin üstlenmesi gerektiği noktasında karmaşa ve tartışma yaşanıyor. Halen daha da hangi bakanlığı muhatap alacağımı bilmiyorum. O kadar yazı yazdım, ilgili ve sorumlu tek bir makamdan da açıklama almadım ki doğru adrese mektup yazayım.

        REKLAM

        ***

        Suriye petrolünün yüzde 80’i ABD kanalıyla PKK’nın

        Suriye’de ABD ile Rusya arasında ilginç bir tartışma yaşanıyor. ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Suriye'nin doğusundaki petrol yataklarına Rus askerlerini ve Suriye ordusunu yaklaştırmıyor. ABD petrolün olduğu bölgeyi koruyup, gözetleyerek elde edilen gelirle PKK’yı güçlendiriyor. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kisvesi altında hem komşu Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehdit ediyor, hem de bölgenin kısa sürede barışa kavuşmasının önündeki en büyük engel olarak karşımıza çıkıyor.

        Suriye’nin yaklaşık 2,5 milyar varil petrol rezervi bulunduğu tahmin ediliyor. Petrol sahalarının büyük kısmını da ABD kontrol ederek, burada oluşacak bir çıbana maddi kaynak temini için çalışıyor.

        Doğu Akdeniz, Suriye İdlib, Irak ve Libya’da yaşanan tartışmalar da ABD’nin ilginç faaliyetlerini hem gölgeliyor, hem de hızlı bir şekilde petrol sahalarını tahkim etmesinin gündeme gelmesini göz ardı ediyor. DEAŞ bahanesiyle bölgeye yerleşen ABD eliyle Suriye’de büyük bir belanın ön hazırlığı yapılıyor.

        SDG görünümlü PKK terör örgütü, ABD yardımıyla Suriye’nin kuzey doğusunda zengin petrol yatakları Deyrizor, Haseke ve Rakka’da hâkimiyetini artırıyor. Bakalım Amerikan uydusu olacak özerk bölge ne zaman ilan edilecek!

        REKLAM

        ***

        Yardım işi önemli!

        Sadece sıkıntılı zamanlarda değil, her daim yardım toplama gibi bir alışkanlığımız ve sonrasında bu yardımların nerelere gittiğini sorgulamayan bir anlayışımız var. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın halen daha camilerde yardım toplama işini organize edemediğini biliyoruz. Geçmişte yardımları kayıt altına alacak, sonrada hesap verecek bir sistem için harekete geçildi. Kocatepe Camii’nde kısmen uygulandı, ama devamı gelmedi.

        Elazığ depremi vesilesiyle toplanan yardımlar için İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’dan da “Her şeyi göndermeyin.” Mealinde bir uyarı geldi. Yardımların özelliklerine göre belli kurumlarda, ama sivil toplum kuruluşları tarafından da denetlenecek şekilde toplanması durumunda toplumda geniş katılımla farklı bir ortam oluşabilir. Etkileşim artar.

        Sadece kamunun denetleyeceği bir sistemden ziyade, yardım toplamaya katkı sunan vakıf ve dernek gibi sivil toplum kuruluşlarının da sürece dâhil olmasıyla sağlıklı bir sistem ortaya çıkabilir. Böylece istismarlar da asgariye çekilebilir.

        Kamu kurumları, belediyeler, siyasi partiler, vakıflar, dernekler, şirketler ve şahısların çeşitli kanallardan sıkıntı yaşayan bölgelere yardım göndermesi hem kaynak israfını beraberinde getiriyor, hem de yönetilmesi zor bir kargaşa ortamına sebep oluyor. Yardımların adil dağılımı, ihtiyaç sahiplerine zamanında ulaştırılması ve yeterlilikleri de tartışmalı hale geliyor.

        Ayrıca toplanan yardımların ihtiyaç fazlasının, gerekli olmayan kalemlerinin yönetilmesi ve tasnifi de önemli. Sadece Kızılay ve AFAD’a sorumluk yüklenerek olabilir mi? Bu iki kurumun sivil toplum kuruluşlarına kapısını açık tutacak bir sistem ihdas etmesi halinde iyi bir model ortaya çıkmaz mı? Üzerinde düşünmemiz gereken bir konu…

        Diğer Yazılar