Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Milletin öfkesi burnunda. Küçücük bir eleştiriye tahammül yok. “Çakarı takan emniyet şeridini işgal ediyor” diyorsun, vatandaş konuya doğrudan egzozdan giriyor: “Alçak, namussuz, şerefsiz, devlet büyüklerine saygısız vb.”

        Bunlar terbiyeli tepkiler. Bir de “ana, bacı” falan dalanlar var. Ama inanın bana bu kardeşler bile şu şimdi yazacağım tepkiyi veren kardeşe göre sütten çıkmış ak kaşık kalıyor.

        Adam diyor ki: “Eğer senin zihniyetin iktidardayken de bu tepkiyi vermiş olsaydın saygı duyardım. Ama bunu şimdi yaptığın için sen de şusun, busun, hatta şucusun, bucusun.”

        İnsan böyle bir tepki karşısında “benim zihniyetim ne, sen nereden biliyorsun” gibi sorulardan çok “ben kimim, neredeyim” gibi sonu bizim Manisa’nın meşhur sarı binasında bitecek varoluşçu sorular sormak istiyor.

        Yemin ediyorum basit bir trafik yazısına gelen tepkiler bu minvalde oluyor.

        Ama arada insanı gülümseten zekice öneriler yazanlar da çıkmıyor değil. İsmini verip kendisini de cühela tayfasının hedefi haline getirmek istemediğim bir okurun önerisi hayata geçse ilginç sonuçları olabilir gerçekten.

        İstanbul trafiğinde polis görmek Anadolu’da kaplan görmek kadar zor olduğundan bu okurum “Madem önü alınamıyor, emniyet şeridi ihlallerinin denetimi özel sektöre devredilsin. Bu aklı başında herkese saçma görünecek öneri aslına bakarsanız ‘zamanın ruhuna’ da oldukça uygun” demiş.

        Bu öneri iki yıl önce kaybettiğimiz romancı Tahsin Yücel’in Gökdelen isimli romanını hatırlattı bana. 2073 yılında geçen romanda Avukat Can Tezcan, ülkede özelleştirilmeyen tek müessese olan hukukun da özelleştirilmesi gerektiğine iş dünyasını ve o zamanki başbakanı ikna eder. Ama sonuç beklendiği gibi olmaz.

        Özellikle İstanbul’da yaşayıp her gün şehrin bir ucundan diğer ucuna gidip sonra da dönmek zorunda olanların gerek kiraları gerekse satın alma değerleri daha düşük olduğu için şehrin bir ucundaki evlerinden, şehri diğer ucundaki işyerlerine gitmek zorunda olmalarının yarattığı trafik her araca bir trafik polisi görevlendirilse bile çözülecek gibi görünmüyor.

        Bugün herkesin şikâyetçi olduğu servis araçları başlangıçta hiç de fena bir çözüm değildi. Onca adamın kendi araçlarıyla işe gidip geldiklerini bir düşünsenize.

        İstanbul’un trafik sıkıntısı İçişleri Bakanlığı kadar Milli Eğitim’i, Ekonomi ve Bayındırlık bakanlıklarını da ilgilendiriyor. İstanbul ancak büyük bir koordinasyonla kurtulabilir.

        İstanbul’da trafik konusu açıldığında herkes “diğerlerinin ne yapması gerektiğini” söylüyor. Sanıyorum iğneyi kendimize batırmanın zamanı da çoktan geldi.

        Bu kocaman şehirde 30 yıldır tanıdığım, her işini vapurla, otobüsle yapan tanıdıklarım var; yapılabiliyor yani. Ama her fırsatta bana hangi otomobili alması gerektiğini soran, üstelik geliri o vapur ve otobüs kullananlardan çok çok daha düşük olanlar da var.

        Klişedir ama işe yarar, şöyle bitirelim bu haftayı da: Kolombiya’nın başkenti Bogota’nın Belediye Başkanı, “Gelişmiş bir ülke fakir insanların araba kullandığı değil, zenginlerin toplu taşıma kullandığı yerdir’’ demişti yıllar önce.

        Diğer Yazılar