Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Döviz fiyatlarındaki “önlenemeyen” artış, ekonominin dengelerini ve toplumun tüm kesimlerini “olumsuz” etkiliyor.

        Kur artışına “sebep” ve doğurduğu “sonuç” açısından baktığımızda gördüğümüz tablo şöyledir:

        Öncelikle tırmanan enflasyon, içeride paramızın “satın alma gücü”nü azalttığı gibi yabancı paralar karşısındaki değerini de aşındırarak düşürüyor.

        Bu arada; “risk” bağlamında artan iç ve dış borç oranı, enflasyon, cari açık, döviz rezervlerinin azalması, siyasi riskler ve bölgemizdeki savaş tehlikesi; ülkemize “döviz girişi”ni azaltmanın yanında “döviz çıkışı”nı da arttırıyor.

        Öte yandan; kur artışı TL’nin değerini aşındırıyor, bununla beraber yılda 55 milyar dolar enerji ithalatı yapıyoruz ve ülkemizdeki otomobiller ile elektronik cihazların da yüzde 50’den fazlasını ithal ediyoruz.

        Aynı şekilde; üretim ve ihracatta kullanılan “hammadde” ve “ara mallar”ı ithal ettiğimiz için yükselen “üretim maliyeti” bu kez, enflasyonu tetikliyor. Enflasyon artışı ile beraber tasarruflar düşüyor, faizler de “yetersiz” kaldığı için bankalardaki “mevduat” başka alanlara kayıyor. Bu defa da bankalar, ellerindeki “mevduat”ı korumak için faizleri artırmak zorunda kalıyorlar.

        KONUT MALİYETİ YÜKSELİYOR

        Döviz fiyatlarındaki yükselişin vatandaşa yansıması; çeşitli mal ve hizmetlere yapılan “zam” şeklinde oluyor. Kur artışı; benzin, motorin ve doğalgaz’ın maliyetini yükseltiyor, bu da; benzin, motorin, ulaşım ve ısınma gibi giderlerin artmasına neden oluyor.

        Kur artışı zamları, zamlar enflasyonu, enflasyon faizleri tetikliyor, yüksek faiz yatırımları caydırıyor. Yatırım olmayınca da bu kez üretim, istihdam ve büyüme de olmuyor, bunun sonucunda işsizlik artıyor.

        Öte yandan; konut üretiminde kullanılan demir, çelik ve daha birçok ürün ithal edildiği için kur artışı; konut maliyetini artırıyor ve bu da doğal olarak konut fiyatlarını yükseltiyor.

        Böyle bir “fasit daire”; dar ve sabit gelirlilerin konut sahibi olmalarını her geçen gün biraz daha zorlaştırıyor.

        Milli gelirimizin oluşmasında hizmet sektörünün payı yüzde 62’lere çıkarken sanayi sektörünün payı ise yüzde 17’lere düştü. Ekonomimiz “katma değer” yaratan bir yapıda değil.

        Her 100 liralık ihracat için 72 liralık ithalat yapmak zorunda kalıyoruz. Üretimimiz de, büyümemiz de ithalata dayalı.

        Yüksek teknoloji üretecek bir eğitim sistemimiz yok. Katma değer yaratan yüksek teknoloji ürünü üretip ihracat edemediğimiz için de “rekabet gücü” yaratamıyoruz.

        Üstelik; yabancı yatırımcının kuşkularını giderecek bir “hukuk güvenliği” ortamını da oluşturamıyoruz.

        Sonuç olarak: Döviz fiyatlarının yükselmesi; bankalarda “döviz tevdiat hesabı” olmayan toplumun her kesimini olumsuz etkiliyor.

        Diğer Yazılar