Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ORTA yaş bunalımımın yan etkilerinden birisi olsa gerek, gözüm gelecekte değil sürekli geçmişte bir süredir. Yüzüm 20’lerime dönük, 50’lerime doğru geri geri yürüyorum. İşim gücüm kendim! Artık bir daha asla sahip olamayacağım günlerin yasını tutuyorum... Pooh’un en favori günü ‘bugün’ün yüzüne bile bakmıyorum... Geçenlerde Twitter’da yayılan Deniz Baykal’ın öldüğü dedikodusunun ardından onun hakkında atılan tweet’leri okurken, geçmişi usulca bir kenara bırakıp kaç tane kaldığını bilmediğim bütün günlerimi bir çırpıda harcayıp “Bütün öteki günleri yargılayan o günün sonunda, ben öldü- ğümde arkamdan nasıl konuşacaklar acaba?” diye düşünmeye başladım! (Allah’ın belası orta yaş bunalımı!) “Bütün güzel insan eylemleri, ne türde olursa olsun, sanırım eski zamanda da bizim zamanımızda da, otuz yaş sonrasından daha çok otuz yaş öncesinde başarılmıştır...” diyen Montaigne geldi aklıma, 45 yaşımın orta yerine çöktüm... 30 yaş öncesi başardığım yegâne güzel şeyin, her şeyi geride bırakıp İngiltere’ye gitmek olduğu geldi aklı- ma... E bu da arkamdan güzel konu- şulmasını gerektirecek bir şey değil doğrusu. Olsa olsa ölüm döşeğinde etrafıma toplananlara anlatacağım hoş bir anı olur o kadar... (Tabii hâlâ bir şeyleri hatırlayabiliyorsam)

        BU ÖLÜM DURDURULMALI

        Ne bir icadım, ne muhteşem bir romanım, ne filmim, ne şarkım var... Hiç yokmuşum gibi unutulup gideceğim muhtemelen... Yok kesin öyle, hiç yokmuşum gibi unutulacağım. Birkaç gündür çevremdekileri aynı soruyla darlıyorum: “Ben ölsem benim arkamdan ne söylersin?” ‘Kim Milyoner Olmak İster’deki ‘milyonluk soru’ymuş gibi arkadaşlarım 3 joker hakkını da kullanmaları- na rağmen doğru dürüst cevap veremiyorlar. Ardımdan insanların sadece “Kem küm” diyeceklerinden tırsmaya başladım. Bu saatten sonra beni gelecek nesillere hatırlatacak bir icat falan da yapamayacağım için panikteyim doğrusu... Dün orta yaş bunalımımla yan yana uzanmış, yattığım yerden, telefonun ekranında dünyayı dolaşırken 10 gün önce hayatını kaybeden Fransız oyuncu Jean Rochefort’la ilgili bir habere denk geldim. Yüzüne aşina olsam da kendisiyle ilk tanışmam 2000’lerin başında Terry Gilliam’ın bir türlü çekemediği ‘lanetli’ projesi ‘The Man Who Killed Don Quixote’ta Don Kişot’u oynayacağını öğrendiğimde olmuştu. İyi bir oyuncu olduğunu biliyordum ama bu kadar sevildiğinden yazar Philippe Sylvestre’nin change. org’da onun için başlattığı imza kampanyasıyla haberim oldu. Tanrı’ya bir dilekçe yazan Sylvestre, “Jean Rochefort’un ölümünün derhal durdurulmasını” istiyordu.

        12 BİN İMZALI DİLEKÇE

        Dünyanın halinden, Fransa’nın ekonomik ve siyasi durumundan bahsedip her gün binlerce insanın öldüğünü de göz önünde bulunduran Philippe Sylvestre, Tanrı’dan, Jean Rochefort’un dünyaya geri gönderilmesini ve gündelik hayatın herkesi memnun edecek bir önceki durumuna dönmesini talep ediyor. Sylvestre, “Katılmıyorum, kabul etmiyorum, reddediyorum...” diyerek çok sevdiği Rochefort’un ölümü karşısında isyan edip ekliyor: “Tüm dilekçeleri imzalamaya, sokakta yürümeye, pankart açmaya hazırım. Jean Rochefort’un ölümüne karşıyım, beyan ediyorum...” Aralarında Fransız oyuncu François Morel’in de bulunduğu 12 binden fazla Fransız, büyük oyuncunun ‘dünyaya geri gönderilmesi’ için hazırlanan bu dilekçeyi imzalamış.

        YOĞUN YAŞAMAK GEREK

        Stefan Zweig, “Ölümsüzlük ahlak ve ahlaksızlıktan, iyi ve kötüden anlamaz. Sadece esere ve gücüne bakar, bütünlük arar, insanın temizli- ği, saflığı, emsal olması, varlık olması önemli değildir... Ölümsüzlük için ahlak hiçbir şey değildir, yoğunluk ise her şeydir!” diyor... “Bütün öteki günleri yargılayan o gün”den sonra insanların beni hatırlamasını isterim. Tamam kimsenin beni, Jean Rochefort gibi ‘geri gönderilmemi’ isteyecek kadar sevmesini beklemiyorum ama hatırlanmayı isterdim doğrusu! İşte bu yüzden sadece ölümsüzlüğün benden istediği ‘yoğunlukta’ yaşamaya çalışacağım bundan sonra.. Canın cehenneme orta yaş bunalımı...

        Diğer Yazılar