Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BU hafta vizyona giren yerli filmler içinde 100 bin seyirciye ulaşan yok! Sinemadaki seyirci kaybı başka bir konu, benim derdim kötü filme “Kötü” diyememek... Eleştirmenlerimizin çoğu vizyona giren yerli filmlerin çoğunu izlemiyor, izlese de ‘kırıp dökmeden’ eleştiriyor...

        Henüz yerli bir proje için, “Bu ne rezalet kardeşim, resmen tüy dikmişsiniz” diyene rastlamadım. Belki doğrusu onların yaptığıdır ama ben tersini düşünüyorum. Mesela Onur Ünlü’nün ‘Cingöz Recai’sine, önce ‘prodüksiyon kalitesi iyi, oyuncu kadrosu iyi, yönetmen usta’ gibi cümlelerle cilala çekip sonra yarım ağızla ‘senaryo biraz vasat gibi’, ‘daha iyi olabilirmiş gibi’ diye eklemek yerine dümdüz, “Arkadaş o kadar ıkınmaya bu mu çıktı!” demek ayıp mı?

        Berbat bir filme (albüme, diziye, şarkıya, kitaba vs.) “Berbat” demeyerek o filmi (albümü, diziyi, şarkıyı, kitabı vs.) yapan kişinin yaptığı ‘şeyi’ bir şey sanmasına ve bir sonraki işinde hiçbir şekilde kendisini geliştirme ihtiyacı duymadan aynı ‘berbatlık’ta işler yapmasına neden olunuyor gibi geliyor bana...

        YÜRÜYEMEYEN AKTÖR!

        Ortalık ‘çok kötü’ filmler (albümler, diziler, şarkılar, kitaplar vs.) yaptığı halde, ‘küçük dağları ben yarattım’ edasıyla dolaşan yönetmenlerden (Oyuncular, şarkıcılar, yazarlar vs.) geçilmiyor.

        Daha dört başı mamur bir aksiyon sahnesi çekemeyen yönetmen efendi, ‘Bilmem kimin projesi’ diye yaptığı ‘iş’lerin önüne ‘tabelasını asıyor’, utanmadan sıkılmadan! Dövüşemeyen adamlara aksiyon dizisi çekip koşamayan kadın oyuncuları sokaklarda koşturuyoruz! Yürüyemeyen ‘aktörümüz’ var ve bölümü başı 100 bin TL üzeri ücret alıyor...

        İş tutunca ‘süper yıldız’, ‘muhteşem yönetmen’, ‘dâhi yapımcı’, iş batınca kendileri dışında ‘herkes suçlu’ oluyor... Üzgünüm ama ağlayamayan, gülemeyen adamlar- kadınlar var ortalıkta oyuncu diye dolaşan... Ve bütün bunlarda ‘eleştirenlerin’ de suçu var bence! Eleştiri ülkemizde bir kendini geliştirme mekanizması olarak çalışmıyor maalesef.

        VURUN ‘THE SNOWMAN’E

        Eleştirmen, “Ya yazacağım da ne olacak!” diye görmezden geliyor, azıcık eleştirilen ya yazanı birilerine şikâyet ediyor ya da eleştirinin altında buzağı arıyor!

        Film diye sinema salonlarında gösterilen ‘filmimsi diziler’, izlerken kanal değiştirdiğini bile fark etmediğin birbirinin aynı ‘sezonun iddialı projeleri...’

        Bu eleştirmen ve eleştirilen ilişkisine, okuduğum bir yazı yüzünden taktım!

        Yazıda ‘Let The Right One In’, ‘Tinker Tailor Soldier Spy’ gibi büyük övgü almış filmlerin yönetmeni Tomas Alfredson, eleştirmenler tarafından ‘kum torbasına’ çevrilen filmi ‘The Snowman’in ‘neden bu kadar kötü’ olduğunu açıklamaya çalışıyordu hiç gocunmadan!

        Rotten Tomatoes sitesinde sadece yüzde 8’lik ‘pozitif eleştiriyle’ dibi gören ‘The Snowmen’ için bir eleştirmen, “En korkunç yetenek hebası...” yazmış. Bir diğeri “Nefret ettim” demiş... Birisi, “Sanki IKEA film yapmış ve evde sizin birleştirmenizi istiyor gibi” diye alay etmiş. “Etkileyici şekilde aptalca...” diyen bile var.

        ‘ELEŞTİRMENLER HAKLI’

        Martin Scorsese’nin yapımcılığını, Michael Fassbender’in başrolünü üstlendiği sezonun ‘en merakla beklenen’ filmini çeken Alfredson, filmini yerden yere vuran eleştirmenlerin haklı olduğunu söylüyor: “Çekim günlerimiz kısıtlıydı. Kurguya geçtiğimizde hikâyenin birçok yerini çekemediğimizi fark ettik. Senaryonun yüzde 15’ini çekemedik. Büyük bir ‘puzzle’ yaparken parçalar eksik olunca bütünün güzelliği eksik kalıyor...”

        Eleştirilmek dünyanın sonu değil, birine yaptığı şeyin kötü olduğunu söylemek ayıp değil... Bunu anladığımız gün birkaç adım ileri gidecektir sinemamız, müziğimiz, edebiyatımız, sporumuz... Hayatımız... Varsa bir yanlışım söyleyin lütfen!

        Diğer Yazılar