Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        PİYASADAKİ popüler ‘edebiyat’ dergilerini, memleketin her yanına kök salan dev AVM’lere benzetiyorum...

        Nasıl ki adlarının ardına birer ‘park’, ‘city’ takan AVM’lerin içinde her çeşit mağaza varsa, ‘zigon’, ‘kelle’ falan gibi garip isimli bu ‘edebiyat AVM’lerinin içinde de yok yok!

        Popçu da var oyuncu da, sosyal medya fenomeni de var senarist de! Fotoğrafçı var, gazeteci var, akademisyen var, romancı var, şair var... Bitmiyor!

        ‘Foodcourt’undan ‘kids zone’una katlar arasında dolaşırken ayaklara kara sular inen o ‘ruhsuz’ AVM’ler gibi her ay başı toplumsal hafızamızı ‘gıdıklayıp’ üç-beş bin fazla satmak için ‘mezar taşlarını’ andıran kapaklarıyla raflarda yerlerini alan bu dergilerin sayfalarında da alabildiğine yavan ‘edebiyat’ edebiyatı yapılıyor.

        “Yapsınlar ne var bunda! Gençler içi boş şeyler mi okusunlar?” diyebilirsiniz. Bence sorun tam da burada. Bu dergiler, ‘nitelik’i yükseltiyor gibi görünürken ufak ufak edebiyatı ‘kamyon arkası yazısı romantizmi’ne indirgiyor.

        En büyük zararı da tam bu noktada veriyor... Bu dergileri alan gençler, cikletten çıksa gülüp geçeceği ‘janjanlı’ cümleleri, ‘kabız’ aforizmaları ‘edebiyat’ diye okuyor, öğreniyor!

        Aslında ne bu tür edebiyat AVM’si dergiler yeni, ne de bu tür ‘afilli’ lafların edebiyat olup olmadığı tartışması...

        Bu ay ‘edebiyat satan AVM’lerden birinin resmini kapağına aldığı Sabahattin Ali, ‘İçimizdeki Şeytan’da bizim bugünkü ‘edebiyat jonglörleri’nin dedelerinin ipliğini pazara çıkarıyor...

        Bu dergilerdeki ‘pulp’ bile olamayan edebiyatla ilgili düşüncelerimi, Sabahattin Ali 70 yıl önce yazmış zaten iyisi mi buradan sonra ben sözü ona bırakayım...

        *******

        ‘İŞTE ŞİİR BUDUR!’

        “Masanın başında oturan ak saçlı reis: ‘Emin Kamil, bir şiir okusana’ diye tutturdu.

        Genç şaire ve onun alaka verici değişimlerine hayran olan birkaç kişi daha ısrar ettiler. Herkes sustu ve şair yerinden kalkmadan, derin ve oldukça tatlı bir sesle uzun bir şiir okumaya başladı...

        Bu manzumede, Türkçe’de mevcut bütün korkunç kelime ve mevhumlar bir araya toplanmış gibiydi. Böylece tüyleri ürpertici bir tesir elde edilmek istendiği anlaşılıyordu. Kızılca kıyametlerden, gaiplerden gelen seslerden, Arap bacılardan, kanlı şafaklardan, ateşlerden, zehirlerden, vehimlerden ve bir yerinde de, Wilhelm Tell gibi elmaya ok atan bir adamdan bahsediliyordu. Fakat bu ok ateşten ve elma ruhtandı.

        Şiir bitince herkes bir müddet sustu. Şiirin anlaşılmaz mahiyeti ve dinleyenlerin kendilerine yaptıkları telkin aydınlık ruhların üzerine bulut gibi çökmüştü ve dağılmak için zamana muhtaçtı. Nihayet cemiyet reisi, ilk söz ve hüküm hakkının kendinde olması icap ettiğini hatırlayarak: ‘Fevkalade... İşte şiir budur!.. Tebrik ederim!’ dedi.

        ‘Yalnız bir mısraı iyice anlamadım. Hayal bana biraz şiddetli göründü. Bilmem arkadaşlar nasıl buldular: Tükürdüm gözlerimi ağzımdan boncuk gibi...’

        Derhal hararetli bir münakaşa başladı...”

        “Bedri, Ömer’e doğru sokuldu: ‘Şiiri sen nasıl buldun?’

        ‘Bilmem... Bir şey anlamadım... Fakat fena değil gibi... İnsanın üzerinde garip bir tesir yapıyor!...’

        ********************

        BİR DİZE MANASIZLIK

        Bedri, hazin bir gülümsemeyle başını salladı:

        ‘İşte Emin Kamil’in istediği de bu!... Bir şey anlaşılmadan garip bir tesir yapmak... Ne kadar basit insanlarız... Doğru dürüst oturup düşünürsek bu manzumenin dünyada yazılabilecek en basit hokkabazlıklardan, boş sözlerden biri olduğunu eminim teslim ederiz. Hiçbir derin ve kuvvetli hisse, hiçbir büyük ve insanı sarsan fikre dayanmadan, sırf göz boyamak, esrarlı görünmek için yazılan bu beş on satırda, bir talebede bile mazur göremeyeceğimiz aleladelikler var...

        Emin Kamil, kendini bize enteresan göstermeye, ikide bir değiştirdiği yaman kanaatlar ve imanlar ile gözümüzde büyülü bir perde yaratmaya da muavvfak olmuş. Birçok halleri başkalarında bizi derhal güldürmeye kafi gelecek olan saçmalıkları, etrafına hürmetsizlikten ve sayfsızlıktan doğan patavatsızlıkları ve küstahlıkları bize büyük bir şahsiyetin ifadeleriymiş gibi geliyor...”

        “Bak, ‘Tükürdüm gözlerimi ağzımdan boncuk gibi’ mısraı üzerinde, hepsi de ahmak olmayan şu bir sürü insan, ciddi ciddi münakaşa ediyor ve bu şair, kendi büyüklüğüne kendi de inanarak, minnettar gözlerle onlara bakıyor. Halbuki yüzüne dikkat etsen, ruhunun iç taraflarında nasıl külçe halinde bir yalanın saklı olduğunu görürsün. En korkunç yalan da budur: Kendimize karşı kullanacak kadar pençesine düştüğümüz bu derin ve gizli yalan...”

        Diğer Yazılar