Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Önce çok şaşıracağınız bir paragraf okutayım size:

        “Bir görüşe ve bir inanca bağlılık ve taraftarlık, insanın ruhuna işledi mi, kendine uygun düşen haberleri işitir işitmez hemen kabul eder. Bu temayül ve taraftarlık insanın gözünü örter, tenkit ve tetkikte bulunmasını engeller, yalan haberi kabul ve nakletme durumunda kalmasına sebep olur.”

        Bu cümlelerin 1377’de, İbn-i Haldun tarafından yazılmış cümleler olduğuna inanabilir misiniz? (Mukaddime Dergah Yayınları sf 199).

        Sanki bugün için siyaset ve medya ilişkisi üzerine tespitler yapan iletişim uzmanı bir akademisyenin sözleri gibi değil mi?

        Daha da şaşırtıcı olan, aradan geçen 643 yıla rağmen insanların duydukları bir habere yaklaşımının değişmemiş olmasıdır.

        İnandığımız şeyi destekleyen haberlere 'doğru' diyoruz. Aksi olduğunda da reddediyoruz. Zaman değişiyor ama insanın doğası değişmiyor.

        OLAY TV NEDEN KAPANDI?

        Birçok alanda inanç ve tarafgirlik, algınızı değiştirir ancak siyaset ve ideoloji söz konusu olduğunda, sanırım bu daha da artan bir arıza durumuna geliyor.

        Bunun son örneği, Olay TV’nin yayın hayatına son vermesinin ardından yaşandı. Cavit Çağlar’ın sahibi olduğu Olay TV, daha tam açılmadan, birden yayınına son verdiğini duyurdu.

        Televizyonun yayın yönetmeni, Cavit Çağlar’ın gördüğü siyasi baskı sonucu yayını durdurma kararı aldığını açıkladı. Doğal olarak iktidara yönelik eleştiriler yağmur gibi yağdı.

        Ancak Cavit Çağlar siyasi baskı gördüğü iddialarını yazılı olarak açıklama yapıp yalanladı. Gazetemiz yazarlarından Nagehan Alçı’ya yaptığı açıklamada bunu bir kez daha yeniledi.

        Ancak kimseyi inandıramadı.

        İnsan gerçeğe değil, kendi doğrusunu destekleyen haberlere inanmasına tipik bir örnek.

        Aslında bunun örneklerini çok yaşadık geçmişte.

        MEDYA SİYASET İLİŞİKİSİ İDEAL DÜZEYDE Mİ?

        Gazete ya da televizyonların sahipleri kendi kurumlarından bir yazarın işine son verdiğinde, çalışanlarını işten çıkardığında ya da yayın politikasında radikal bir değişiklik yaptığında, ilk önce bunun altında siyasi bir gerekçe aranır. Oysa sebep başkadır.

        Son örnekten yola çıkarak, medya siyaset ilişkisinin Türkiye’de son derece ideal düzeyde olduğunu iddia etmiyorum. Bu ilişki her dönem sorunluydu. Şimdi de sorunlu.

        Medya her zaman ilkeleri, patronunun çıkarları ve siyasetin istekleri arasında ezilen ve gelişimini tamamlamayan bir kurum olarak varlığını sürdürdü.

        Biz gazetecilerin inandığı yayın ilkeleri, prensipleri, ideolojileri ya da hayalleri vardır. İsteriz ki bu, yazdığımız köşeye, yaptığımız habere ya da yönettiğimiz medya organının yayınlarına yansısın. Ama çoğu kez bu gerçekleşmez.

        HABERİN ARDINDAKİ GERÇEK

        Siyaset her zaman medyanın kendini desteklemesini, dediğini yapmasını ister. Yapmadığında onu zora sokacak girişimlerde de bulunur. Burada sadece yayın ekibinin değil, asıl yayın sahibinin alacağı tavır belirleyici olur.

        Sonuç itibariyle hiçbir şey görüldüğü gibi değildir bazen.

        İnandığınız şeyi destekleyen haberlere inanmak istiyorsanız işiniz kolay.

        Ancak bir haberin ardındaki gerçeği görmek istiyorsanız araştırmanız, eleştirmeniz ve akıl yürütmeniz gerekir.

        Karantinada psikolojik destek şart

        Karantinada psikolojik destek şart
        0:00 / 0:00

        Kişisel karantinamda yaşadıklarımı not ediyorum. Malumunuz Kovid-19’a yakalanmıştım. Gönüllü aşı çalışmalarına katıldıktan sonra virüse yakalandığım için, hala bununla ilgili haberler ve mesajlar ulaşıyor bana. Yeterli açıklamaları önceki yazılarımda yaptığım için artık o konulara değinmiyorum.

        Virüs tespitinden önce, vücudumda semptomların görülmesinden sonra kendimi izole etmeye başlamıştım. Bu hafta artık son düzlüğe girdim. Kişisel karantinam sona erecek inşallah. Test yaptırıp negatif belgesini aldığımda sokaklara çıkabileceğim.

        Doğrusu hastalıkla ilgili fiziki şikayetlerim çok olmadı Allah’a şükür. Ancak benim gibi hareketli olmaya, sık sık doğaya çıkmaya alışmış birisi için bu kadar uzun süre kapalı bir yerde kalmak çok bir imtihan.

        Ne kadar kitap okumayı, yazı yazmayı, sinema izlemeyi severseniz sevin, tüm insanlardan kendinizi izole edip, bir odada tek başınıza kalmak öyle kolay değil.

        Bunun psikolojisini yönetmeyi de öğretmek gerek hastalara. Hele hastalığı ağır geçiren insanların daha ciddi desteğe ihtiyaçları var.

        Sivil toplum kuruluşlarına ve psikologlarımıza ayrıca iş düşüyor burada. Belki hastalara yardım etmek isteyen gönüllü insanlarla birlikte, bir sosyal dayanışma organizasyonu yaparlar.

        Ben de gönüllü olarak çalışırım bu organizasyonda.

        Diğer Yazılar