Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Öfke, nefret, intikam, şöhret ve paranın esiri olan insanların, içine düştüğü bir anafor vardır.

        Bu anafor onları içine çeker, döndürür ve sonra da boğar.

        Bu insanlar, ata sözü sandıkları üç büyük yanlışa kaptırırlar kendilerini.

        1. DÜŞMANIMIN DÜŞMANI DOSTUMDUR

        Öfke, nefret ve intikam duygusunun ilk tahrip ettiği yer akıldır.

        Bu duygular, mantıktan ve bilgiden güçlüdür. Bu yüzdendir ki, öfke ve nefretin beslendiği, intikam duygusunun tatmin olacağı birçok yanlış, onlara meşru gelir.

        Düşmanından intikam almak için, en az onun kadar kirli, onun kadar kötücül birini dost edinmek, ancak aklın ve mantığın devre dışı kalmasıyla mümkün olabilir.

        Düşmanının düşmanı hırsızsa, katilse, yalancıysa, hilekarsa, acımasızsa ne olacak?

        İşte nefret bu soruyu perdeler. “Düşmanım bundan zarar görecekse sorun yok” der.

        Düşmanının düşmanını dost edinenlerin ahlaki sınırları, ilkeleri ve prensipleri yok demektir.

        2. SAVAŞTA HER ŞEY MÜBAHTIR

        Düşmanının düşmanını dost edinenlerin en sık söylediği bir başka yanlış söz daha var: “Savaşta her şey mubahtır”. Kötü duyguların neden olduğu bir başka tahribattır bu. Savaşta her şeyi mubah gören birinin, işlemeyeceği cinayet, yapmayacağı ahlaksızlık ve canilik yoktur.

        Daha tuhaf olanı şudur: Bu insanlar siyasi bir mücadeleyi, ticari bir kavgayı, kişisel bir hesaplaşmayı da “savaş” gibi görüp, burada da her şeyi mubah görür.

        Biz savaş ortamında bile insan kalabilmeyi başarmış bir Peygamberin evlatlarıyız. O (sav), hiçbir zaman savaşta her şeyi mubah görmedi. Bu yüzden ne esirlere kötü muamele yaptı, ne düşmanına işkence etti, ne de masumların öldürülmesine izin verdi.

        Savaşta bile bunları yapmayan bir Peygamber, siyasi, ticari, kişisel kavgalarda her türlü yalan, ahlaksızlık, zulüm ve kötülüğün yapılmasına izin verir mi? Asla vermemiştir.

        İnsan olan için savaşın bir hukuku, kavganın da bir ahlakı vardır.

        İnsan neyin mücadelesini verirse versin, hukukun ve ahlakın sınırlarını aşamaz. Aşanlara insan denmez.

        3. REKLAMIN İYİSİ KÖTÜSÜ OLMAZ

        Öfke, nefret ve intikam duygusu nasıl ki aklı ortadan kaldırıp, savaşta her şeyi mubah görüyorsa; şöhret, para ve kişisel çıkar tutkusu da benzer bir tahribata neden olur. ‘Reklamın iyisi kötüsü olmaz’ sözü, bu tahribata uğramış birine aittir muhtemelen.

        Bu söz, sosyal medyanın, televizyonun yoğun olduğu bir dönemde, daha da makbul görülür hale geldi.

        Şöhret ve paranın esiri olan insanların, reklamı olsun diye yapmadıkları rezalet, girmedikleri kılık, düşmedikleri çukur kalmaz bu yüzden.

        Nasıl ki kötülük yaparak insanlıktan çıkıyorsa bazıları, reklam olsun diye akla hayale gelmeyen rezillik yapanlar da aynı şekilde insanlıktan çıkıyor.

        Oysaki bu söz nedeniyle, “en çirkef, en rezil, en cahil, en çamur” biri olarak şöhret oluyorlar ama farkında değiller. Çünkü akılları devre dışı kalmış.

        Sanıyorlar ki onları izleyenler, takip edenler, ‘like’ yapanlar artınca, saygı gösterenler de artıyor.

        “Reklamın iyisi kötüsü olmaz” diyenler, saygınlıklarını, kişiliklerini ve onurlarını kaybetmeyi göze alan insanlardır.

        Siz siz olun, doğru bilinen bu üç yanlışa düşmeyin, anafora kapılıp boğulmayın.

        Diğer Yazılar