Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bazı duyguları unutuyoruz sanırım.

        Geçen hafta Hatay’a gittiğimde fark ettim:

        Bir zamanlar bu topraklarda dinler, mezhepler, kültürler bir arada, barış ve huzur içinde yaşardı...

        Kilisenin duvarı, camiye bitişik.

        Sadece duvarı değil, Müslümanlar ve Hıristiyanlar bir şehri, bir toprağı ve ekmeği de paylaşırdı.

        “Burayı yönetirken, Osmanlı’nın çok dinli, çok kültürlü, çok kimlikli yönetimini hissettiniz mi?” diye sordum bir kamu yöneticisine.

        “Evet ama şimdi buraları fay hatlarına dönüştü, kırılgan coğrafyalar oldu” dedi hüzünle.

        Hatay’ın Ermeni, Hıristiyan, Kürt köylerini dolaştıkça, şehirde Yahudilere, Hıristiyanlara ait ibadethaneleri gördükçe, Alevilerin hikayelerini dinledikçe, unuttuğumuz güzel bir kokuyu yeniden içime çeker gibi mutlu oldum.

        Her öğünde bir Arapların, bir Kürtlerin, bir Hıristiyanların, bir Türkmenlerden kalma bir yemek yedik neredeyse.

        Sevgili dostumuz Nuri Şinikoğlu bize bazen “oruk”, bazen “abu gannuş”, bazen “eşki aşı”, “haytalı” yediriyor… Yemek isimleri, yiyecek isimleri bunlar… Hepsi başka kültürlerden gelip, birbirine geçmiş ve hepsi içselleştirilmiş.

        Bir arada yaşamak böyle bir dil harmonisini beraberinde getiriyor işte.

        Son Ermeni köyü Vakıflı’da, söğüdün altında oturup, köyün sakinleriyle konuşurken ve bir evden yapılıp getirilen çayı yudumlarken, şunu düşündüm: Ne farkımız var?

        REKLAM

        Konuşmamız, gülmemiz, çay içmemiz, dizimizi büküp sandalyede yan oturmamız aynı neredeyse…

        Vakıflı'yla bitişik Hıdırbey Köyü Muhtarı Selahattin Bey, Bayram namazında Ermeni köyü muhtarını Hıristiyan olmasına rağmen nasıl uyandırıp şaka yaptığını anlatıyor gülerek. "Bizim aramızda hiç sorun çıkmaz, çok huzurluyuz çok şükür" diyor.

        Demek ki eskiden de böyleydi.

        Sonra birbirilerine nasıl kıydılar acaba bu insanlar?...

        Suriye savaşı şehrin en yoğun karışımı olan Alevi-Sünni mozaiğini bozmuş gözüküyor.

        Bir Alevi dedesiyle sohbet ederken, gözlerinden bu huzursuz atmosferin izini görüyordum.

        Mülteciler, ekonomik sorunlar, göçler, sınır şehri olmanın neden olduğu kırılgan sosyoloji…

        Antakya eksi günlerindeki gibi değil…

        Şimdi bırakın farklı dinlerle bir arada yaşamayı, aynı dinden, aynı mezhepten, aynı etnik kimlikten insanlar bile bir arada yaşamakta zorlanıyor.

        Nasıl bir değişimdir bizimkisi?

        Sadece Hatay değil tabii ki bu değişimi yaşayan.

        Neredeyse tüm ülkede çok kültürlü, bir arada yaşamın izleri kayboluyor yavaş yavaş.

        Herkesi kendine benzetmeye çalışan, kendi gibi olmaya zorlayan, farklı dinlere, mezheplere, etnik kimliklere, kültürlere, fikirlere hasımmış gibi bakan hastalıklı anlayış kurutuyor bu toprakları.

        Şimdi işin içine bir de politize olmanın neden olduğu ayrışmalar girdi…

        Farklı partiden diye birbirine selam vermeyen, dostluklarını bitiren, hasım olan insanlar var...

        Bir arada yaşamayı, asıl farklılıkları kabullendiğimizde mutlu olabileceğimizi unuttuk galiba.

        Yine de çok kültürlü bir hayatın nasıl bir zenginlik, nasıl bir mutluluk olduğunu Antakya’yı gezdiğinizde anlayabilirsiniz hala.

        Çok şükür ki o tadı verecek izler duruyor yine de.

        Arayıp bulmanız gerekiyor biraz.

        Biraz da gözünüzü bardağın boş tarafına değil, dolu tarafına kaydırmanız gerek.

        Bir de Nuri Bey gibi bir yaren bulmalısınız kendinize.

        Diğer Yazılar