Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Yaşadığımız ama farkında olmadığımız krizin adı bu olsa gerek: Hakikat krizi.

        İnsanlar neyin hakikat olduğunu bilemiyor artık.

        Aslına bakarsanız çok derin ve kadim bir konudur hakikat.

        Platon’dan Heidgger’e, İbni Arabi’den Cemil Meriç’e kadar, çoğu düşünürün üzerinde titizlikle durduğu bir konu...

        Ancak o kadar derinlere inmemize gerek yok.

        Sadece yaşadığımız olaylara, yaptığımız tartışmalara bakarak insanın nasıl da hakikat krizine tutulduğunu görebiliriz…

        Acaba bir insan, inandıkları, yaşadıkları ve söyledikleri arasında görünen zıtlık, tezatlık ve çelişkilerin farkında mıdır?

        Farkındaysa bu karmaşık zihin yapısıyla nasıl yaşıyor?

        ‘Doğru’ dediği bir şeye kısa bir sonra ‘yanlış’ diyen biri, acaba hangisinin hakikat olduğuna inanıyor?

        Ne tuhaftır ki, o gün 'dost' dediğine bugün 'düşman' demenin normal olduğunu savunabiliyor. Peki hangisi hakikat?

        Düşman mı, dost mudur o kişi ve yarın yeniden değişecek mi?...

        Bir insanın en büyük dramı hakikati yitirmesidir.

        Neden yitirir insan hakikati?

        Çünkü insan hakikat ile çıkarları arasında tercih yapmak zorunda kaldığında, hep çıkarını seçer. O zaman hakikat kaybolur işte.

        Bunun ruhunda derin bir çatışma ve yırtılma yaratması beklenir. Ancak bunu o kadar çok sık yapar ki, artık hakikatin sadece çıkarı olduğuna inanmaya başlar.

        Bugün inandığı bir ilkeyi, yarın kötüleyebilir.

        Bugün ‘dost’ dediğini, yarın ‘hain’ ilan edebilir.

        Bugün ‘doğru’ dediğine yarın ‘yanlış’ diyebilir.

        Değişmeyen tek şey, çıkarlarının artık hakikat olduğudur.

        Dual bir yaşamı vardır bu yüzden.

        İnandıklarıyla yaşadıkları farklıdır.

        Yaşadıklarıyla söyledikleri farklıdır.

        Bugün söyledikleriyle yarın söyledikleri farklıdır.

        Ne enteresandır ki bu dual yaşam ona garip gelmez.

        Savunduğu fikrin doğru olmadığını bilir.

        Savunduğu insanın doğru insan olmadığını bilir.

        Söylediği sözün gerçek olmadığını bilir.

        Yine de çıkarları öyle gerektirdiği için tüm bunları yapar.

        Belki de en ürkütücü olanı, bunu yaparken doğru yaptığını düşünmesidir.

        Gerçekten o an yaptığı şeyi doğru yaptığına inanır.

        Vicdanı, gece yastığa başını koyduğunda, tek başına kaldığında onu sorgulamaz. Zira “aldatıcı vicdanı” vardır artık.

        Hakikati kaybetmiş aldatıcı bir vicdana sahip olmak ancak bu çağda görülebilecek bir hastalık olsa gerek…

        Her şeye rağmen hakikatin peşinden giden insanlar vardır kuşkusuz.

        Bedel ödemeyi göze alırlar.

        Acı çekmeyi kabullenirler.

        Çıkarlarının zedelenmesini düşünmezler.

        Hakikat neyse ondan yana tavır alırlar, onun için kavga verirler.

        Sayıları azdır, ortalıkta görünmezler, çok bilinmezler...

        Ancak yine de hakikat krizine tutulmamış insanlar vardır hala.

        Çok şükür ki varlar.

        Zira bir gün yitik hakikati bulup yeniden onlar ayağa kaldıracak.

        Diğer Yazılar