Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Yangın bölgesinde geçirdiğim günlerden hafızama çok şey kazındı.

        Doğaya aşık olan, toprakla, ağaçla, dağ yürüyüşleriyle uğraşan biri olarak gördüğüm manzara beni derinden sarstı.

        Sanırım uzun süre bu yangının etkisinde kalacağım.

        Ancak üç ses zihnime mıh gibi saplandı sanki.

        Daha önce hiç duymadığım seslerdi.

        Beni kedere boğan sesler.

        Bir tepenin en uç noktasındaydım. Önümüzdeki ormanda alevler aşağıdan yukarı doğru hızla geliyordu.

        Yanan orman doğru yaklaştım. Şiddetli bir rüzgar esiyordu. Yanımdaki yangın işçisine dedim ki, “rüzgar ne kadar çok ses çıkartıyor böyle”…

        “Hayır” dedi. “O yangının kendi içinde oluşturduğu girdabın çıkardığı alev sesi…”

        Alev sesini hiç duymamıştım daha önce.

        Yaklaştım. Hayatımda duyduğum en korkunç sesti. Sanki dumanların, alevlerin arkasında ejderhalar, korkunç yaratıklar var da onlar böğürüyor, çığlık atıyor.

        Gür bir rüzgar sesine benziyor ama ses zaman zaman tizleşip, inceliyor. Bu yüzden de canlı bir yaratıkmış gibi geliyor insana.

        Sıcaklığın 500-800 dereceye çıktığı bir ortamdan bahsediyorum.

        Bunun neden olduğu alev anaforlarının çıkardığı ses de çok korkunç doğal olarak.

        Bu sesten ürkerken birden aklıma orada yaşayan canlılar geldi.

        REKLAM

        Seslerin ikincisi işte bu korkunç ormanda yaşayan canlıların sesiydi.

        Yanan bir ormandan kaçışan kuşların feryadı…

        Böyle bir ses duyacağımı asla düşünmezdim.

        Aşağıdan yukarı doğru gelen alevler nedeniyle yüzlerce kuş adeta canhıraş bir şekilde bağırıp durdu.

        Belki birbirini uyarıyordu, belki yanan yuvalarına ağlıyorlardı. Bilmiyorum…

        Köyde en sevdiğim şey kuş seslerini dinlemektir. Bu kez o minik kuşların sesi çok farklıydı. Daha önce hiç duymadığım bir tonda ses çıkartıyorlardı.

        Bunlar şanslı olanlar. Yaşıyorlar ki ses çıkartıyor, uçabiliyor ve yangından kaçıyorlar. Ya diğerleri.

        Aniden saran alev canavarından kaçamayanlar…

        İşte beni kahreden üçüncü sesi de burada duydum…

        Yerdeki kül, yanmış ağaçların siyah, boz rengi, havadaki kesif yanık kokusu zaten insanı perişan ediyor.

        Bir de buradaki tüm canlıların öldüğünü ve hiçbir sesin çıkmadığını düşünün.

        Bu ölüm sessizliği kulaklarınızın batmasına, sessizliğin uğultusunu duymanıza, kalbinizde acı veren bir burukluk, zihninizde bir şaşkınlık oluşmasına neden oluyor.

        Kuşlar, sincaplar, arılar, yılanlar, cırcır böcekleri, karıncalar….

        Ses çıkartan ya da çıkartmayan tüm canlılar ölmüştü bu ormanda.

        Burası bir zamanlar şen şakrak ses çıkartan binlerce canlının yuvasıydı. Şimdi mezarı oldu.

        İşe burada onların sessizliğinin sesini duydum.

        Sanırım, ‘ölüm sessizliği’ dedikleri bu olsa gerek.

        Üç ses… Hiç duymadığım üç sesti bunlar.

        Yanan orman, bana ömrüm boyunca unutamayacağım bu üç sesi dinletti.

        Diğer Yazılar