Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Anlaşılan o ki, İngiltere’de devletin bazı kademelerinde bir şeyler konuşulmuş. ABD’nin beceriksiz ve rezil bir şekilde Afganistan’dan kaçarken ortaya çıkan krize çözüm bulmaya çalışmışlar güya.

        ABD için çalışan Afganlar oradan çıkartılıp Pakistan ve Türkiye’de kurulacak kamplara yerleştirilirse, bu rezaletten kurtulacaklarını düşünmüşler kendilerince.

        Bu düşüncelerini de gazetecilerle “faraza” olarak paylaşmış, onlar da bunu yazınca ortalık karışmış oldu.

        Bizim Dışişleri Bakanlığı bu haberi yalanlatıp, düzelttirmek için epey uğraştı.

        Bu arada Türkiye’de muhalefet liderleri elde yalın kılıç bu işin üzerine gitti tabii.

        Haber yalanlandı ama muhalefet söylediklerinden vazgeçmedi.

        GİZLİ ANLAŞMA MI VAR?

        Afganistan krizinin baş aktörü ABD'li yetkililer de aslında benzer bir açıklama yapmış, Afgan göçmenlere Türkiye’nin yolunu göstermişti daha önce hatırlarsınız.

        Onu da yalanladı ve tepki gösterdi bizim yetkililer.

        Şimdi bu durumda Afganistan’ın iki önemli aktöründen (ABD ve İngiltere) böyle “kazara”, “faraza” açıklamaları peş peşe gelince, insanlar haklı olarak gizli kapaklı bir anlaşma olup olmadığını soruyor, sorguluyor, tepki gösteriyor.

        Tabii yine hükümet yetkilileri böyle bir gizli anlaşmanın olmadığını ısrarla söylüyorlar.

        REKLAM

        O zaman, bu iki devletin boşboğaz yetkililerine gerekli sert tepkileri en üst düzeyden vererek bir daha ağızlarını açmamaları sağlanmalı.

        AFGANİSTAN’LA İŞ YAPMAK

        Afganistan’ın yer altı ve yer üstü yapısının yeniden imarı konusunda Taliban Türkiye’ye ihtiyaç duyduklarını açıkladı birkaç defa. Buna da tepki gösterdi muhalefet.

        Türkiye’nin Afganistan ile hiçbir şekilde iletişim kurmaması gerektiğini söyleyenlerin dünya realitesiyle kopuk bir hayat sürdüğünü söylemeliyim.

        Çin’den ABD’ye, Rusya’dan İngiltere’ye kadar, dünyanın birçok ülkesi bu ilişkiyi çoktan kurdu bile.

        İmar, havalimanı yönetimi ve altyapı çalışmalarında Türkiye’nin şartlarını kabul etmesi halinde neden o ülkede bulunmayalım ki?

        İnsanlar orada çalışınca Türkiye'nin “Talibanlaşacağını” ya da ülkeye Afgan göçmen akını olacağını zannediyor. Korkularında haklı olabilirler.

        Oysa Türkiye uzun süreden beri Afganistan’da bu çalışmaları yapıyor. Tahliye edilen Türk sayısına bakarsanız, oraya turistik bir gezi için gitmediklerini anlarsınız.

        ÜLKENİN “KAMP” TOLERANSI SIFIR

        Tüm bunlara rağmen eğer gerçekten Türkiye’de bir Afgan göçmen kampı kurulmasını aklından geçirenler varsa, bunun çok büyük iç krize neden olacağını bilmesi gerekir.

        Ülkenin yeni göçmenlere, hele hele ABD ile işbirliği yapan ve ülkeden kaçmak zorunda olan Afganlara bir kamp kurulmasına karşı toleransı sıfır düzeyinde.

        Bunu hiçbir şekilde izah edemezsiniz.

        Ne Afganistan’da kazanılacak para...

        Ne ensar-muhacir metaforu...

        Ne garip-gurebaya yardım etmenin fazileti...

        Ne ayetler ne de hadisler…

        Şu anda milleti Afgan göçmen konusunda ikna etmenin kesinlikle imkanı yok.

        REKLAM

        Eğer her şeye rağmen “Biz yaparız” diye zorlarlarsa hükümet, bunun toplumsal çatışmaya dönüşecek kadar tehlikeli bir durum olabileceğini aklından çıkarmaması gerekir.

        AFGAN GÖÇMEN KRİZİ BİZİM KRİZİMİZ DEĞİL

        Öte yandan Suriyeli göçmenlere bakıyoruz diye Avrupa’nın bize verdiği sözlerin ne kadarını tuttuğu da ortada.

        Kapıları sıkı sıkı kapatmak için para almanın iyi bir politika olmadığını bunca yıl sonra anlamış olmalıyız.

        Artık göçmen krizi tüm Avrupa’nın ve ABD’nin ortak krizidir. Ne bizim ne Pakistan’ın ne de İran’ın tek başına krizidir.

        Artık bu göç krizini, göçün kaynağındaki sorunu ortadan kaldırarak çözüleceğini önce bizim net anlamamız, sonra da diğer ülkelere anlatmamız gerek.

        Bunun için daha ne belalar yaşamamız gerekiyor?

        Saha, gazeteciliğin en iyi okuludur

        Gazetecilik sahada yapılır.

        Bir ay içinde Konya’da aynı aileden 7 kişinin öldürülmesi, Akdeniz’de Türkiye tarihinin en büyük orman yangını ve Türkiye-İran sınırındaki Afgan göçmen sorunu için sahaya inmiştim.

        Muhabirlikten Genel Müdürlüğe, köşe yazarlığından televizyon yorumculuğuna kadar, her kademede mesleğimi yaparken sahadan kopmamaya gayret ettim.

        Her genç meslektaşıma bunun ne kadar hayati bir konu olduğunu anlatmaya çalıştım.

        Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde geleceğin iletişimci ve gazetecilerine ders verirken, kitabi bilgileri bir kenara bırakıp, öğrencilerimin hepsini sahaya indirdim ve orada asıl eğitimi almalarını sağlamaya çalıştım.

        Saha, gazeteciliğin en iyi okuludur.

        Yıllarca kitaptan okuyup öğrenemediğiniz bir konuyu, sahada bazen bir günde öğrenirsiniz.

        Hele de kriz haberciliği.

        Sadece muhabirler için değil, köşe yazan, yorum yapan bu meslekte ilerlemiş herkes için saha hala öğretici bir alandır.

        Maalesef sadece bu mesleği yapan arkadaşlarımız değil, medya kuruluşları da sahanın önemini göz ardı ediyor.

        Kimi ekonomik şartlardan, kimi olaya yüzeysel bakmasından, kimi de sahanın önemini bilmemesinden, gazeteciliği iyice masa başına, Google’a, sosyal medyaya hapsetti.

        REKLAM

        Habertürk camiası, bu açıdan örnek teşkil edecek bir yayın politikası izliyor.

        Muhabirlerini, yazarlarını, TV programcılarını sahaya sürerek, habercilik ve gazetecilik yarışında ciddi bir fark yaratıyor şu anda.

        Son olarak TV Programcısı Mehmet Akif Ersoy Afganistan’a girerek bu alanda bir ilki başardı. Oradan yaptığı canlı yayınlar, gözlemler ve izlenimler son derece kıymetli gazetecilik başarısı.

        Umuyorum bu yayın politikası diğer medya kuruluşlarına da örnek olur.

        Diğer Yazılar