Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İtiraf edeyim bilmiyordum...

        Doğayla bu kadar ilgilenmeme rağmen, kaktüsün içinde gizlenmiş bir hazine olduğunu bugüne kadar fark etmemiştim.

        Çünkü dağlarda, kurak yerlerde gördüğüm kaktüsün dikenli, sert kabuklu ve biraz da güzellikten yoksun (çirkin demeye dilim varmıyor şuan) bir bitki olduğunu düşünürdüm.

        Susuz, güneş altında, sert rüzgarlar ve hırçın kayalıklar arasında yaşamak için çiçeğin böyle olması gerektiği kanaatindeydim.

        Yadırgamazdım ama diğer çiçekler kadar da ilgi göstermezdim doğrusu…

        Hiç görmediğim bir kaktüsün fotoğrafını görene kadar fikirlerim böyleydi.

        Arkadaşım, “bu, Pazar yazılarına uygun bir fotoğraf bence” dedi.

        Baktım ve o an şaşırdım kaldım.

        O dikenli, sert, “çirkin” kaktüs öyle bir çiçek açmış ki, aklımdaki tüm kaktüs imajları yerle bir oldu.

        Bir kol büyüyerek dikenli gövdesinden uzaklaşmış ve orada muhteşem renkte, incelikte, zarafette bir çiçek açıvermiş.

        Sanki çirkinliğine ettiğim laflara karşı beni utandırmak için böylesine bir güzellik sergiliyordu.

        O dikenleri yüzünden dokunamadığım gövdesine, çiçeği ayrı bir kolda büyüterek, adeta “sevmek için mazeretin olmasın” der gibiydi.

        REKLAM

        Dikenlerinin içine sakladığı hazinesini gösterip, “bir dikeni bile hor görme, içinde ne hazineler vardır bilemezsin” diye ders verdi bana kaktüs.

        Kavurucu güneşe, sert rüzgarlara, susuzluğa karşı böylesine direnen kaktüs, hünerinin sadece dayanıklılık olmadığını, latif ve narin bir güzelliği de aynı zamanda içinde taşıyabildiğini anlattı bana.

        Dahası bu güzelliği sadece yılda bir kere sergiliyordu.

        Bir kere ve sadece bir-iki günlüğüne…

        Sabırla beklemesini de öğretti böylece bana.

        “Sabırla beklersen, sonunda saklı hazinedeki güzelliği görürsün” dedi.

        Bu muhteşem güzellikteki çiçeğin, sadece bir-iki gün hayatta kalmasına hayıflandım önce.

        Sonra bu kısa sürenin onu daha da değerli yaptığını anladım.

        Ayrıca Yaradan’ın nasıl da zengin ve güçlü olduğunu fark ettim.

        Bir dikenden muhteşem bir eser çıkartıyor, sadece iki gün gösteriyor ve sonra solduruyor.

        Belki bir yıl boyunca böyle açsa bu kadar kıymetli olmazdı…

        “Çirkin ve kaba” sandığım bir şeyin içinde, nasıl narin güzellikler gizliymiş meğer.

        Utandım…

        Utandırdı beni kaktüs.

        Peşin hükümlü olduğuma…

        Çirkinliğin içindeki hazineleri keşfetmediğime…

        Anladım ki peşin hükümlü olmadan, dikenli diyerek kimseyi hor görmeden, çirkinliğin içindeki güzelliği keşfetmek için bakmalıyım.

        Kaktüs bugün benim en iyi öğretmenim oldu…

        Diğer Yazılar