Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        “Dünyayı terk edip yalnızlığı aramaya koyuldum, çünkü alçakgönüllülüğü zayıflık, merhameti korkaklık ve ukalalığı güç sanan insanlardan yoruldum.”

        Neredeyse yüz yıl önce yazdı bunları Halil Cibran.

        Bugün yazsaydı, "Yaşadığımız erozyonu tam tarif etmiş" diyecektik.

        Ne ilginç, yüz yıl önce de aynı şeyler yaşanmış…

        Bugün mütevazı, merhametli, saygılı, nezaketli insanlar nasıl görülüyor bir bakın etrafa.

        Zayıf, korkak, silik, başarısız…

        Bunun yerine, kaba, egolu, acımasız, saygısız insanlar ise daha ilgi çekiyor.

        Sanki daha makbul birileriymiş gibi, ona kulak kabartıyor insanlar.

        Bunu sosyal medyada, televizyon ekranlarında test edebilirsiniz.

        Ülkenin en saygın akademisyenleri, fikir insanları, aydınları, entelektüelleri mi daha çok çıkıyor ekrana, yoksa cehaleti paçalarından akan, kaba, bağıran çağıran, yüzü kızarmayan, her konunda ahkam kesen insanlar mı?

        Hangisinin sosyal medya takipçisi daha fazla bir bakın.

        Ne oluyor sonuçta?

        Halil Cibran gibi yalnızlığı seçiyor değerli insanlar.

        Köşelerine çekiliyor, içine dönüyor, kitapların, fikirlerin arasına gömülüyorlar.

        Çünkü kendi çıkarları, kendi bekaları için kavga vermeyi bilmezler. Bunu ayıp sayarlar.

        Kavga bir ideal için, bir ülke için, bir fikir için, adalet için, dava için verildiğinde, en ön saflarda bu yalnızlığı seçenleri bulursunuz.

        Kişisel hesapları olanlar, idealler için yapılacak bir kavgadan kaçan ilk insanlar olur.

        Toplum kendine benzeyeni sever.

        Eğer bir toplumda fikir insanları, aydınlar, yazarlar, sanatçılar, bilim insanları önde değil, arkada duruyorsa; orada cehaletin hakimiyeti var demektir.

        Bir toplumda nezaketli, saygın, hoşgörülü, hikmet ehli, erdemli insanlar ön saflarda değil, gölgede yaşıyorsa; orada kabalık, cüretkarlık ve hoyratlık kol geziyordur.

        Kimin sesi daha çok duyuluyor?

        Yalan da olsa en çok bağıranın mı, sakince hakikati söyleyenin mi?

        Kim daha çok baş tacı ediliyor?

        Güç göstereler mi, bilgi ve hikmet sahibi olanlar mı?

        Neyin alıcısı daha çok?

        Öfkenin, bağırmanın, şarlatanlığın, rezaletin, soytarılığın mı?

        Yoksa doğruluğun, hakikatin, saygınlığın, dik duruşun, nezaketin mi?

        Cevabı biliyorsunuz siz de…

        Yüz yıl önce de cevap aynıydı.

        O yüzden Halil Cibran yalnızlığı tercih etti.

        Lakin yüz yıldır Cibran okuyoruz, onun sözleriyle aydınlanıyoruz, huzur buluyoruz.

        Diğerlerini bilen yok…

        Yalnızlığın değeri budur işte.

        Diğer Yazılar