Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        “Yarım somunun var mı? Bir ufak da evin?

        Kimselerin kulu kölesi değil misin?

        Kimsenin sırtından geçindiğin de yok ya?

        Keyfine bak: En hoş dünyası olan sensin.”

        Nişaburlu Ömer Hayyam…

        Dünyaya eyvallahı olmayan adam.

        Ne kendinden öncekilerin kurallarına, düşüncelerine, ne yaşadığı çağın geleneklerine, tabularına, saltanatına, nizamına…

        Hiçbir şeye eyvallahı yok.

        Yarım somunla hayatını sürmeye aday çünkü.

        “İki günde bir somun geçiyorsa eline

        Soğuk suyu da olursa bir kırık testide

        Niçin kendinden kötüsüne kul olur insan

        Ne diye girer kendi gibisinin hizmetine”

        Beni büyüleyen kısmı burası olsa gerek...

        Kendi başına, kendi gibi, kendi düşünceleri, kendi doğrusunun peşinde...

        Ve kimseye, dünyaya ait hiçbir kıymetli şeye boyun eğmedi, bel bükmedi…

        “Girme şu alçakların hizmetine;

        Konma sinek gibi pislik üstüne.

        İki günde bir somun ye, ne olur!

        Yüreğinin kanını iç de boyun eğme”

        Dini de, dünyayı da, evreni de, yaratıcıyı da, hayatı da anladığı gibi yaşadı, inandı, yazdı…

        Bir matematikçi, filozof, felsefeci ve astronom olarak, sanırım ondan daha iyi anlayan da olmazdı yaşamı.

        Ve Hayyam varlığın kaynağını şöyle tarif eder:

        “Düşünce göklerinin baş konağı sevgidir sevgi;

        Gençlik destanının baş yaprağı sevgidir sevgi;

        REKLAM

        Ey sevginin sırlarından habersiz yaşayanlar,

        Bilin ki varlığın baş kaynağı sevgidir sevgi.”

        Hayyam ömrünün sonuna doğru tüm öğrendiklerini, bildiklerini, idrak ettiklerini ve yaşadıklarını bir imbikten süzer gibi rubailerine dökmüştür.

        Bize bıraktığı bu rubailer; muhteşem zekası olan bir ilim adamının, bilimde yeni ufuklar açan bir dehanın ve uzayı keşfeden sıra dışı bir zihnin ürünü olmakla kalmıyor.

        Hayyam hayatı başka bir gözle, başka bir gönülle derinden kavramış bir rinttir(*) aynı zamanda.

        “Dostum olan olmuş vahlanma boşuna;

        Dünyayı kara zindan etme başına.

        Yaşamana bak, elinden tek gelen bu

        Olacakları danışan var mı sana?”

        Hayatı ıskalama…

        Hayyam en çok bunu öğütlüyor sanırım.

        Hayatın güzelliğini, mutluluğunu, sevincini kaçırma…

        Makam için, para için, güç için, zenginlik için; ne kaygılanmaya değer, ne üzülmeye…

        "Şu dünyada üç beş günlük ömrün var,

        Nedir bu dükkanlar, bu konaklar?

        Ev mi dayanır bu sel yatağına?

        Bu rüzgarlı yerde mum mu yanar?"

        Yaşamın sırrını kavramış bir adamın inci gibi dizilmiş cümleleri, aynı zamanda bir hayat tarzını öğretiyor bize.

        Eğilmeden, bükülmeden, geçici dünya malına tapmadan, mutluluğu kaçırmadan, kaygılanmadan ve hayatı ıskalamadan yaşamak...

        Ve elbette aşkla yaşamak…

        “Bir şiir kitabı, altında o ağacın

        Bir sürahi şarap, bir somun ekmek, bir de sen.

        Yanımdasın, bu ıssız yerde şarkı söylersin

        İşte bu ıssız yer bizim cennetimiz olan.”

        (*) Rint: Dünyadan vazgeçmiş, gönül eri, alçak gönüllü, her şeye hoşgörüyle yaklaşan kişi

        Diğer Yazılar