Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Aslında daha formel adıyla “siyasi akreditasyon” dememiz gerekiyordu başlığa. Ancak “siyasi vize” kavramı daha kolay anlaşılır ve kullanılabilir tanımlama olduğu için seçtim bu başlığı.

        Eski başbakan basın danışmanlarının bazı medya gruplarına akreditasyon yasağı getirmesinden bu yana, medya siyaset ilişkilerinin en çok tartışılan konusu bu oldu.

        Son olarak Ekrem İmamoğlu’nun Karadeniz gezisinde otobüsüne aldığı gazeteciler nedeniyle konu tartışılmaya başlandı, halen de devam ediyor.

        CHP VE DİĞER PARTİLER MEDYAYA AKREDİTASYON UYGULUYOR MU?

        İmamoğlu’nun otobüsüne aldığı gazetecilere yönelik yoğun eleştiri getirenlerin aslında söylediği şudur: "O gazetecileri otobüsüne bir daha alma".

        Peki şunu sorayım, Başbakanlığın akreditasyon uygulamasını, Cumhurbaşkanı’nın uçağına alınan gazetecilerin isimlerini eleştirenler, aynı kesimden insanlar değil miydi?

        İmamoğlu’na "Bu gazetecileri otobüsüne alma" demek büyük bir çelişki değil mi?

        Tabii ki çelişki.

        Sadece İmamoğlu için değil, aslında tüm siyasi partiler için geçerli bir şeydir bu çelişki.

        İşin gerçeğini itiraf edelim:

        Siyasette neredeyse herkes gazetecilere, sanatçılara, bürokratlara, iş adamlarına siyasi vize uyguluyor.

        Kendi partisine, ideolojisine ya da kişisel geçmişine yakın isimlerle birlikte olmak ister her siyasetçi.

        Şaşırmayın ama ben bunu çok yadırgamıyorum.

        Ama yadırgadığım ve itiraz ettiğim başka bir şey var.

        KAMU HİZMETİNDE AKREDİTASYON OLMAZ

        Bir siyasi liderin uçağına, otobüsüne, makamına davet edeceği gazeteciler arasında tercih yapması, vize uygulaması bence çok yadırganmamalı.

        Ancak kamu görevi yapan Cumhurbaşkanı, bakan, belediye başkanı, vali gibi kamu görevlilerinin, kamuoyuna açık basın toplantılarında, yasal ve legal medya kuruluşlarına/mensuplarına akreditasyon/vize uygulaması doğru değildir.

        Kamu hizmeti yapıyorsanız, kamuyu bilgilendirecek toplantı, açılış vb. etkinlik düzenlemişseniz, kanunlar çerçevesinde faaliyet yapan medya kuruluşlarına ya da gazetecilere yasak getiremezsiniz.

        Elbette birtakım kriterler koyulabilir. Mesela TBMM’de sadece sarı/turkuaz basın kartı olanlar görev yapabilir. Bu bir tecrübe arayışıdır. Normaldir. Bu kural Cumhurbaşkanlığı için de geçerli.

        SİYASETEN VİZE AYRIŞMAYI ARTTIRIR

        Gazeteciler gibi sanatçılar, iş adamları, bürokratlar için de vize uygulaması yapılıyor. Bundaki en önemli etken insanların politik görüşlerini ve tercihlerini belirtmiş olmasıdır.

        "Eğer diğer partiyi seçmişse, neden bu sanatçıyı etkinliğime çağırayım" diye düşünüyor bir bakanlık ya da belediye.

        Ancak apolitik gazeteci, sanatçı ve bürokrat da bu ayrışmadan zarar görüyor.

        Onlar da "Neden bizi tercih etmiyor, destek vermiyor" diye dışlanıyorlar.

        Çok yanlış.

        ANLAŞILMAK İSTİYORSANIZ VİZEYİ KALDIRIN

        Siyasilere uzun yıllar danışmanlık yapmış biri olarak acizane tavsiyen şudur: Haklı olduğunuza inanıyorsanız, kendinize güveniyorsanız, her kesime ulaşmak istiyorsanız sizi eleştiren gazetecilerin de karşısına çıkın. Onların eleştirilerini dinleyin, sorularını cevaplayın.

        Buradaki tek kriteriniz ‘kalite' olsun.

        Nitelikli, donanımlı gazeteciler size muhalif de olsa onlara vize uygulamayın, onların kanalına ambargo koymayın.

        Kamu görevi yapanların ya da siyasetle uğraşanların böyle davranması mevcut günlerde büyük fark yaratacaktır.

        Geriye dönük yargılama kaos çıkartır

        Geriye dönük yargılama kaos çıkartır
        0:00 / 0:00

        Canan Kaftancıoğlu’nun yargılama sürecine içerik açısından hiç girmiyorum. Sonuçta ceza aldı, siyasi yasak getirildi. Hukukçular bunu teknik olarak daha iyi değerlendirir.

        Kaftancıoğlu’nun fikirlerini paylaşmadığımı, hatta oldukça uzak olduğumu söylememe gerek yok sanırım.

        Benim başından beri bu davayla ilgili itirazım, geçmişe dönük arşiv taraması yapar gibi, paylaşımlarını bulup oradan yargılanmasıdır.

        8-9 yıl önce yaptığı paylaşımlara o günlerde dava açılmayıp, İstanbul İl Başkanı olduktan sonra dava açılmasının hiçbir mantıklı izahı yoktur.

        Hatta hukuken bir karşılığı bulunsa bile, aradan bu kadar zaman geçtikten sonra dava açılması “siyasi yargılama” algısını güçlendirir sadece.

        HERKESİN GEÇMİŞ PAYLAŞIMLARI SORUNLU OLABİLİR

        Eğer geçmişe dönük tarama yapılacaksa, arşivler araştırılıp oradaki paylaşımlardan insanlar yargılanacaksa işin içinden çıkılmaz bir kaos yaşanır.

        AK Partili yöneticilerin ya da onu destekleyen medya mensuplarının büyük kısmı, FETÖ lideri veya cemaat hakkında neler demişti geçmişte? O dönem yaptıkları konuşmalar, paylaşımlar, ziyaretler tek tek ortaya çıkarılıp, mahkemeler kurulsa kim ne diyecek?

        Ya da çözüm sürecindeki paylaşımlarda terör örgütü propagandası yapmak, örgüt liderini övmek gibi onlarca paylaşım da ortaya çıkabilir.

        Bugün Erdoğan’ı destekleyenlerin geçmişteki sert eleştirileri bulunsa, onlar da hakaret sayılabilir…

        Eminim şu anda muhalefetin elinde bu paylaşımlar hazırdır.

        Yine eminim bunlar mahkemeye taşınacak, bugün bir şey çıkmasa bile, gelecek yıllarda bu konular tekrar gündeme getirilecektir. O zaman bu Yargıtay kararları emsal teşkil edecek.

        Kısacası geçmişin çöplüğünü karıştırmak, ne siyasete, ne hukuka, ne de topluma bir şey kazandırır.

        Çok kaotik bir sürece girdik.

        Diğer Yazılar