Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        2003 yılıydı. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer o günlerin en çok tartışılan ismi, Başbakanlık Müsteşarı Prof. Dr. Ömer Dinçer’in randevu talebini kabul etmişti.

        Başbakan Müsteşarı olarak henüz atanmış Dinçer, Türkiye’de devlet bürokrasisini kökten değiştirecek bir projeyi yürütüyordu: Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma Projesi.

        Başbakan Yardımcısı M. Ali Şahin siyaseti temsilen, Ömer Dinçer ve Emin Kuz da projeyi yöneten bürokratlar olarak Cumhurbaşkanı Sezer ile buluşmuştu.

        SEZER’İN DEĞİŞMESİNİ İSTEDİĞİ MADDE

        Dinçer, 50 dakika devletin neden yeniden yapılanmaya ihtiyacı olduğunu anlattı Sezer’e. Sunum bitince Sezer şöyle dedi:

        “Sayın Dinçer, konuşmanızla beni çok etkilediniz. Ben sizin bu söylediklerinizden sonra Türkiye’de kamu reformu yapılması gerektiğine ikna oldum ama sizden küçük bir ricam var. Lütfen, kanun taslağındaki ‘Kamu yönetiminin temel amaç ve görevi, ...kişilerin temel hak ve özgürlüklerini kullanmalarının önündeki engelleri kaldırmak...’ maddesini değiştirin. (*)"

        Dinçer bu maddeyi neden değiştirmemek gerektiğini anlattı ama Sezer başka tepki vermedi.

        Fakat muhalefette, medyada, asker ve sivil bürokraside AK Parti’nin kamu yönetiminde yapmak istediği reforma büyük bir direniş vardı.

        BAŞÖRTÜSÜ SORUNU 2003’TE ÇÖZÜLEBİLİRDİ

        Tepkilere rağmen TBMM’de kanunlaşan, ‘Kamu Yönetimi Temel Kanunu’, Sezer’in önüne geldiğinde veto etti. Uzunca bir veto gerekçesi yazdı.

        O gün Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet başta olmak üzere, birçok gazete, “Sezer laiklik dersi verdi, türban yasası veto edildi, türbanın önünü açmaya çalışan Dinçer kanunu veto edildi” diye başlıklar attı.

        Aslında kanunun o maddesi, insan temel hak ve özgürlüklerinin önündeki tüm engelleri kaldırmayı amaçlıyordu.

        Ancak Sezer bunu başörtüsüne serbestlik sağlayacağı gerekçesiyle veto etmişti. Oysa ki başörtüsü yasağı da temel hak ve özgürlüklere aykırıydı. Ancak o günkü şartlarda bunu dile getiren muhalefet yoktu.

        O gün kanun onaylansaydı, belki de başörtüsü yasağından Kürt dilinin yasaklanmasına kadar, temel hakların önündeki engeller adım adım kaldırılacaktı. Zira devleti, özgürlük bahşeden bir konumdan çıkartıp, özgürlüklerin önündeki engelleri kaldırmakla görevlendiren bir konuma sokuyordu kanun.

        Yine o gün kanun kabul edilseydi bugün kamu yönetiminde şikayet edilen, başta liyakat, ehliyet, torpil gibi bir çok sorun da belki olmayacaktı.

        Kanun parça parça uygulanmaya çalışılsa da olmadı. AK Parti’nin belki de en büyük devrimlerinden biri olacak yeni bir kamu anlayışı devlete hakim olamadı. Ne acıdır ki yıllar sonra AK Parti bu kanunu çıkartırken kamu yönetiminde eleştirdiği birçok şeyi kendisi yaptı.

        20 YIL SONRA YİNE BAŞÖRTÜSÜ TARTIŞILIYOR

        Başörtüsü sorunu Sezer’in vetosundan sonra uzun yıllar devam etti ülkede. 2007’de YÖK Başkanı’nın rektörlere gönderdiği bir yazıyla başörtülü öğrenciler okula alındı. 2013’te kamu personeli için başörtüsü yasağı kılık kıyafet yönetmeliğinde yapılan değişiklikle kaldırıldı.

        Ancak CHP hala bu yasağın geri gelebileceğini düşünmüş olsa gerek ki, 2022 yılında kanun teklifi verdi. AK Parti de eli yükseltti ve Anayasa’da değişiklik yapmaya, hatta referanduma kadar götürdü işi.

        Tüm bunlar 2003 de bitmiş olacakken, bugün, yani neredeyse 20 yıl sonra hala bu konuyla uğraşıyoruz.

        (*) Bilgiler, Prof. Dr. Ömer Dinçer’in yazdığı, “Türkiye’de Değişim Yapmak Neden Bu Kadar Zor” kitabından alınmıştır.

        Diğer Yazılar