Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sisi ile tokalaşmasından beri zihnim durmadan bu konuyu tartışıyor.

        Devletlerin çıkarlarıyla, insanların idealleri/ilkeleri arasında sıkışmış bir durumdayız.

        Buradan nasıl çıkacağız, işte bunu samimi biçimde tartışmak niyetindeyim.

        Ne bu fotoğraf üzerinden iktidarı mahkum etmek ne de aklamak istiyorum.

        Kişisel hissiyatımı paylaşmak, sorular sormak ve bu meseleyi anlamak istiyorum.

        Zira çevremde benim gibi bu ikilemden ve sıkışmışlıktan kurtulmak isteyen çok sayıda insan olduğunu görüyorum.

        DEVLETİN MEŞHUR ÇIKARLARI

        Bu meşhur sözü başımıza bela eden, İngiltere'nin eski Başbakanı Lord Palmerston’dur. (1784-1865). Genelde Churchill zannedilir ama değil.

        “İngiltere'nin ebedi dostları ve düşmanları yoktur, değişmez çıkarları vardır”.

        O dönemin süper gücü olarak diplomaside kuralları belirleyen ülke İngiltere olduğundan bu söz de bir kural haline geldi.

        Bu sözü neden sorgulamıyorsak onu da anlamış değilim. Son derece pragmatist, ahlaki kurallardan yoksun ve ilkesiz gelir her zaman bana.

        Bu kural nedeniyle dünyada diktatörler, darbeciler, katiller, yolsuzluk içinde olan insanlar iktidarlarını sürdürebildi aslında.

        Çünkü büyük devletler Ruanda'da soykırım yapmış bir katille işbirliği yapmayı, “devletin çıkarları” kuralı gereği meşru görür.

        DEVLETLERİN AHLAKİ DEĞERİ OLMAZ MI?

        “Devletin dostları, ahlaki değerleri ve ilkeleri vardır” demekten yanayım. Romantik bir idealist ilke gibi görünüyor değil mi?

        Acımasız siyasetin, vahşi uluslararası ilişkilerin olduğu bir ortamda tabii öyle görünecektir.

        AK Parti kurucu kadrolarının devletin çıkarlarıyla, kendilerinin idealleri arasında sık sık açmaza girdiğini hep gördüm.

        Ben de uzun yıllar bu açmazın, dilemmanın içinde yaşadım.

        Tüm dünyada, devletlerin çıkarları için nasıl da bütün ilkelerinden vazgeçtiklerini, yeminlerini bozduğuna da şahit oldum.

        Lakin “devletin çıkarları” kuralı dünyayı daha mı mutlu yapıyor, daha mı mutsuz? Bunu hiç sorguladık mı?

        Devletin çıkarlarının bir sınırı yok mudur mesela?

        Ya da sınırlayıcı bir etik kural koymayacak mıyız?

        Devletlerin “rutin dışı” faaliyetleri de bu kuraldan beslenir. İstihbarat örgütlerinin yaptığı örtülü darbeler, askeri ihtilaller, suikastlar, terör olayları hep “devletin çıkarları” bahane edilerek icra edilmiştir.

        Peki insanın çıkarları için her şeyi yapması meşru ve ahlaki değilse, devletlerin nasıl meşru olabilir? Olmamalı değil mi?.

        Lakin sahada durum böyle işlemiyor.

        BAŞKASININ KOYDUĞU KURALA DİRENMEK

        Durumumuzu şuna benzetiyorum: Dünya futbol şampiyonasına katılmak istiyorsanız FIFA’nın koyduğu kurallara uymak zorundasınız. Ofsayt benim prensiplerime aykırı diyemiyorsunuz.

        Kapitalist finans sisteminin parçası olup, faiz konusuna itiraz etmek de benzer bir çelişki yaratıyor aslında.

        Gerçek şu ki devletlerin dünyadaki siyasi ilişkileri Lord Palmerston’un koyduğu kurala göre işliyor şu anda.

        Mısır’da darbe olduğunda Türkiye ahlaki değerleri, ilkeleri gereği buna tepki gösterdi, ilişkilerini kesti.

        Ancak başta ABD olmak üzere, tüm demokrasi havariliği yapan ülkeler gidip onunla ilişki kurdu. Sonra Akdeniz ve Ortadoğu’da Türkiye aleyhine yapılmayan kalmadı.

        Bu durumda kimsenin uymadığı prensibe biz uymalı mıyız?

        Kafamız burada karışmaya başlıyor.

        Güçlü olan kuralı koyuyor, güçlünün hukuku işliyor yani.

        Eğer Lord Palmerston, “Demokrasiyi ve insan haklarını yok eden bir darbeciyle siyasi ilişki kurmak, kendi inandıklarına ihanet etmektir” deseydi, bugün diplomasi farklı mı işlerdi acaba?

        Bir İngiliz’in bunu söylemesine siz de ihtimal vermiyorsunuz değil mi?

        İNSANLA DEVLETİN ÇATIŞMASI

        Yazı uzadı ama söyleyeceklerim bitmedi. “Devletin çıkarları” meselesini enine boyuna tartışmaktan yanayım.

        Mesela devletler çıkarlarını, insanlar ilkelerini savunsun diyelim.

        Benim için Sisi binlerce insanın ölümüne neden olan darbecidir ama devlet onunla çıkarları gereği barışmak istiyorsa kendi bileceği bir şey.

        Acaba böyle deyip durumdan sıyrılabilir miyiz?

        Yoksa devleti ahlaki ve ilkesel davranmaya zorlayarak bunu dünyada kural haline getirmesi için uğraşmalı mıyız?

        Bir de devletin çıkarları için ne kadar insani ilkelerimizden taviz vermeliyiz?

        Yarın tartışmaya devam edelim. Siz de bana yazın, fikirleriniz söyleyin.

        Diğer Yazılar