Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Kırk gün oldu…

        Kendi usulümce tuttum yasımı kırk gün…

        Çok sevdiğim yüzüklerimi, mendilleri, kravatları takmadım, renkli giymedim.

        Eğlenmedim, eğlenceli her şeyden uzak durdum…

        Depremin, acı çeken depremzedenin adı geçmeyen hiçbir yazı yazmadım… Her canlı yayında onlardan bahsetmeyi ihmal etmedim…

        Her gün afetzedelerin dertleriyle ilgili bir paylaşımda bulundum, birinin derdine derman olmak için uğraştım…

        Her gün onlardan biriyle konuştum, o bölgeden bir meseleyle ilgilendim…

        Kırkıncı günde 2 yaşındaki bir bebek için beşik lazımmış onu öğrendim Elbistan’da…

        Kendimce yas tuttum, kırk gün boyunca…

        Sürekli empati yaptım…

        Yağmur yağdığında şimdi çadırlarda ne yapıyorlar diye düşündüm…

        Artçı depremlerde nasıl korkmuşlardır diye sordum…

        Küçük kızıma sarıldığımda, onların çocuklarını düşündüm.

        İlk bir hafta ve son bir haftamı orada geçirdim…

        Onlar gibi yaşadım, onlarla birlikte yemek yedim, onlar gibi uyudum çadırda bir gece de olsa…

        Yetemedim, çaresiz kaldım, bir köşede ağladım…

        Kırk gün oldu…

        Usuldendir kırkıncı gününde ölen kardeşlerim için dualar okudum.

        Kişisel yasım sona erecek bugün…

        İçimde yaşanan hüzün bitmeyecek ama biliyorum…

        Dünyada çok savaş gördüm, çok afete gittim, çok acı olaylara şahit oldum.

        Ancak en acı verenini kendi ülkemde, kendi insanımda göreceğimi bilemedim…

        Hiçbir şey bu kadar sarsmadı beni…

        Gözlerimin önünden gitmiyor Maraş’ın, Hatay’ın toza dönmüş caddeleri…

        Önümden geçen cenazeler, çırpınan yürekler, feryatlar, figanlar…

        Can kurtaranlar, cananı arayanlar, can verenler…

        Adıyaman’ın, Malatya’nın, Nurdağı'nın ölüm kokan sokakları gitmiyor rüyalarımdan…

        Uykusuz, karanlık gecelerde Gölbaşı’nda ara sokaklarda kurulmuş çadırlarda ne yaparlar?

        Pazar’da uyku tutmadığında o soğuk bez çadırda ne ederler?

        Sel vurmuş bir de üstüne depremin… O çocuklar çamurlu suyun içinde nasıl uyurlar?

        Her gün sarsıcı sorular gitmedi zihnimden…

        Fena vurdu bizi bu afet…

        Sanırım hayatımız eskisi gibi olmayacak uzun süre… Belki de bazılarımız için…

        Kırk gün oldu…

        Çocuğumun doğum günü bugün, Çanakkale zaferinin yıl dönümü. Elimiz varmıyor bir şey yazmaya…

        Bir yanda siyasetin acımasız gündemi, bir yanda bitmeyen acılar, dertler, belirsizlikler, kaygılar…

        Bir yanda umutla aday olanlar, kazanacağına inandığı için aşkla çalışanlar, coşkuyla konuşanlar…

        Bir yanda “Bize ne olacak?” diye korku içinde bir kenarda bekleyenler…

        Çok yaman çelişkiler içindeyiz…

        Kırk gün oldu…

        Ne acımızı tam yaşayabildik, ne tam ağladık…

        Bir garip zamanlardan geçiyoruz işte hepimiz…

        Kırk gün oldu, Maraş’tan bir acı haber geleli…

        Diğer Yazılar