Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        11 ARALIK FİLMLERİ

        2013 tarihli “Jobs” hayal kırıklığı yarattığı için 2015’te yeniden çekilen ‘Steve Jobs biyografik filmi’, David Fincher’ın “Sosyal Ağ”ı kadar başarılı değil. ‘Sahne-hayat ilişkisi’nin yol açtığı teatral gelgitlerle bir teknoloji ikonunu sararken, müzik, yapım tasarımı ve sinematografiyi bireye uygun şekilde kullanıyor. Fassbender ve Winslet’ın Oscar adaylığı kesin gibi gözüken performansları gayet iyi. Ama üç perdeli tiyatro oyunu kıvamındaki “Steve Jobs”, senarist Aaron Sorkin’in filmi olmuş.

        Dünya tarihinin başka başka dönemlerindeki isimler için değişik ‘biyografi’ önerileri, sinemanın çözmek istediği şeylerden biridir. “Sosyal Ağ” (“The Social Network”, 2010) ile birlikte bilgisayar dünyasının mucitleri, internet girişimcileri masaya yatırıldı. “Jobs” (2013), “The Fifth Estate” (2013) derken aslında ‘gerçek yaşam kesitleri’ söz konusu olduğunda çok yetkin bir iş izlemedik.

        İLK STEVE JOBS FİLMİNİN ÜZERİNDE

        Danny Boyle ile Aaron Sorkin’in birlikteliğinden nasıl bir yorum çıkıyor? Aslında ilk Jobs biyografisinin üzerinde bir çalışma izliyoruz. Açılış karesindeki tam ekranla giriş, devamında 1984’ün grenli bir 16mm ile kavranması, 1988’de 35mm kullanılması, ardından hızlıca 1998’e atlaması, o dönemin de HD ile halledilmesi bir pelikül/format ayrımına dikkat çekiyor. Süreç iMac’in keşfine kadar uzanıyor.

        Zaten yönetmenlik koltuğunda biçimci bir dahi oturuyor. “Trainspotting” (1996) ile “Mezarını Derin Kaz”ın (“Shallow Grave”, 1994) ardından 2000’lerde sıradanlaşan Boyle’un Oscar’a uzanan donanımlı yükselişinde “Milyoner” (“Slumdog Millionaire”, 2008) kilit bir rol oynamıştır. Bilgisayar oyunu ile Bollywood estetiğini iç içe geçirirken, ‘yeni medya’ ile buluşmanın sözü verilmişti. “127 Saat” (“127 Hours”, 2010) ise Youtube estetiğiyle ekran bölmelerinden oluşan çok iyi çekilmiş ve kurgulanmış bir ‘biyografik macera filmi’ne alan açtı.

        SUNUM-HAYAT İLİŞKİSİ BİYOGRAFİSİ

        Açıkçası “Steve Jobs”, Boyle’un bu serbestliğini, sanal dünya ile yakın temasını umursamıyor. Aksine Sorkin’in tiyatro kurallarına uygun üç perdeli evrenine bağlı kalıyor. Onun senaryosunu birebir canlandırmanın zorunluluğa dönüştüğü, tek kelimenin bile atılamadığı film süreci, bize bir ‘dahi’nin iç dünyasını aktarıyor.

        İkonik karakterin inişleri çıkışları ‘sahne-hayat ilişki filmi’ formülünün kurallarıyla ele alınıyor. Yani “Cennetin Çocukları” (“Les Enfants du Paradis”, 1945), “Açılış Gecesi” (“Opening Night”, 1977), “Birdman” (2014) gibi filmlere malzeme olmuş, genelde oyunculuk müessesesine bakan bir şablonla. Açıkçası bu girişimde Jobs’un yaptığı sunumların yarattığı psikolojinin bir özeti çıkarılıyor. Seyirci koltukları ve sahne anlatının merkezine yerleşiyor.

        BOYLE, SORKIN İLE BOĞUŞUYOR

        Sorkin-Boyle ikilisi bu durum üzerine yoğunlaşmış. Ama 1980’lerden 1998’e geçişteki ekran bölmeli hızlı kurgulu kısım dışında aralara atılan flashbackler ve montaj sekanslar da ağır tempoyu bertaraf edemiyor. Boyle’un yeni kurgucusu Elliot Graham, Oscar adaylığı yaşamış olsa dahi yönetmenin kimliğine uygun değil. Çarpık açıların, objelere yerleştirilen kameraların, kamera kaydırmalarının ve bazen fıçılamanın, özenli yapım tasarımından destek alarak yarattığı atmosfer, 122 dakika sebebiyle yorucu ve hesaplı diyaloglardan zarar görüyor.

        Boyle direniyor, Sorkin baltalıyor. Ama “Trans”taki (“Trance”, 2013), ‘psikolog-hasta ilişki filmi’ formülüne getirdiği yorum kadar serbest takılamıyor yönetmen. Senarist, dinamik kurguya, estetik kaygısına set çekiyor. Kendi sanatını icra ediyor. Adeta hangisinin daha büyük olduğunu anlamak için ideal bir film “Steve Jobs”.

        FASSBENDER ROLÜNE ÇOK YAKIŞIYOR

        Açı-karçı açının çok öne çıkmadığı ama süzülen kameranın tabiri caizse ‘elektrik akımı’ndan destek aldığı, yapım tasarımının fütürizm ile sterillik arasında gidip geldiği bir detaycılık canlanıyor. Buna tanıklık ediyoruz. Öte yandan “127 Saat” gibi tabuları yıkan bir birey hikayesi izlemiyoruz.

        “Steve Jobs”, bilgisayar, bilişim insanlarının biyografilerinde kolayca başarılı olunamayacağını ispatlıyor. Herkesin teknolojiden anlamadığı, ‘markalaşma’ meselesinin akılcı stratejileri mercek altına alınıyor. 122 dakika senaryo matematiğindeki kusursuzluğa karşın ‘akıcı’ olamıyor. Michael Fassbender karizması ve kılıktan kılığa girme becerisiyle, Kate Winslet de her rolün altından kalkma kıvraklığıyla dikkat çekiyor. Rogen ve Daniels da hiç fena değiller. Walter Isaacson’ın romanı sebebiyle iMac keşfi final noktası olmuş, ama iPad ve iPhone da dahil edilebilirdi.

        Çalgıları iyi kullanan Daniel Pemberton’ın ezgileri filmin iç gerilimine büyük destek veriyor. Sanki “Cennetin Çocukları” ile “Sosyal Ağ”ı birleştiren bir yapı var. Özellikle Michael Fassbender rolüne yakışırken fiziksel dönüşümle Akademi’yi memnun edecektir. Oscar’da senaryo ve oyunculuklar adaylık alır. Hatta Sorkin, ‘En İyi Uyarlama Senaryo’ dalının favorisi.

        FİLMİN NOTU: 5.5

        Künye:

        Steve Jobs

        Yönetmen: Danny Boyle

        Oyuncular: Michael Fassbender, Kate Winslet, Seth Rogen, Jeff Daniels

        Süre: 122 dk.

        Yapım yılı: 2015

        KOREOGRAFİLERİYLE DİKKAT ÇEKEN PETER PAN FİLMİ

        Başyapıtı “Anna Karenina” ile çıtayı iyice yükselten Joe Wright, J.M. Barrie’nin ünlü karakteri Peter Pan’e el atıyor bu kez. Postmodern ön bölüm denemesi “Pan”, ayakların yerden kesilmesiyle gökyüzünü bir çeşit ‘dans pisti’ne dönüştürürken, ‘Star Wars’ ve ‘Avatar’ı hatırlatan koreografileriyle göz kamaştırıyor. En iyi olmasa da en ilginç ve gösterişli 'Peter Pan filmi' olarak anılabilir önümüzdeki yıllarda…

        J.M. Barrie’nin birden fazla kitaba konu olan karakteri ‘Peter Pan’, 1920’lerden bu yana sinemaya uğramış bir tipleme. Ama klasik hikayenin dışına çıktığında bize malzeme veriyor. Spielberg’in Peter Pan’in 30’lu yaşlarına bakan “Kanca”sı (“Hook”, 1991) ile Barrie’nin yaratıcılık sürecine odaklanan Oscar adayı “Düşler Ülkesi” (“Finding Neverland”, 2004) bu konuda incelenesi işlerdi. Açıkçası 2003 tarihli film gelenek sahibiydi.

        RENK CÜMBÜŞÜNDEN KEYİF ALMAK İSTİYORSUNUZ

        Ama 2008’de peri ‘Tinker Bell’ karakteri, video piyasasında bir animasyon yan bölümüne (spin-off) malzeme oldu ve seriye dönüştü. Disney’in, o eseri uluslararası arenada sinema perdesinde de bir ticari ürüne çevirmesi, ‘bir ilgi var demek ki’ öngörüsüyle bu projeyi devreye soktu. Aslında Kara Sakal, Tiger Lily, Sam Spiegel gibi karakterlerin içinden geçtiği macera bu yönüyle zengin.

        Fakat hikayeye bu renkli tiplemelerin gözünden bakmak yerine Peter Pan’in yatılı okuldaki yaşamından başlanmış. Filmin açılışı ve kapanışı o gerçekçi ve bayat bölüme ayrılıyor. Bu sayede klasik bir peri masalı filmi izliyoruz. Ama sahneye Hugh Jackman, Rooney Mara, Adeel Akhtar, Cara Delevingne çıktığında rengarenk bir doku, bir renk cümbüşü bizi bekliyor. Bu görsel ihtişama karşı gelmek imkansız gibi!

        YAPIM TASARIMINA BEL BAĞLAYAN REJİ METODU

        Joe Wright, kariyerinin arka planını Emeric Pressburger-Michael Powell ikilisine bağlayan bir isim. “Pan”, Peter Pan ön bölümü olarak işin içine Hook’un (Kanca) genç halini de katıyor. Ama mesele Jackman’in müzikal koreografisine alan açan “Kırmızı Değirmen” (“Moulin Rouge!”, 2001) esintili-göndermeli ilk girişte kopuyor.

        Bu eğilimin devamında da yerçekimi tanımayan koreografiler birbirini izliyor. Sanki ‘Star Wars’ ve ‘Avatar’ sahnesinde bir Varolmayan Ülke temsili izliyoruz. Düelloların, çatışmaların birbirine girmesi, üç boyutlu seyri anlamlı kılıyor. İşin doğrusu Levi Miller geriye çekildiğinde karakterler, Jean-Pierre Jeunet’nin yapım tasarımcısı Aline Bonetto’nun detaycı çalışmasının önünde dans ediyor. Yerçekimini tanımayan fantastik bir vals izliyoruz.

        WRIGHT’IN EN ZAYIF İŞLERİNDEN

        İkili kurgu ekibi de işe dahil oluyor. Ama animasyonlardan gelen besteci John Powell fazla katkı vermiyor. “Pan”, hep kalburüstü eserlerine alıştığımız Joe Wright’ın “Virtüöz”den (“The Soloist”, 2009) sonra en zayıf filmi. Ama her şeye rağmen perdedeki en özgün Peter Pan uyarlamalarından biri…

        En azından ilginçliğini her daim koruyarak yönetmenin yapım tasarımıyla yarattığı kimliğine çok yakışıyor, açılış ve kapanış sekansı haricinde. Aileler ile çocukların beraber izleyeceği “Kanca” deneyimi başka bir görsel zihinle, müzikal ve tiyatro katkılı, fantastik bir koreografi ile servis ediliyor.

        FİLMİN NOTU: 5.5

        Künye:

        Pan

        Yönetmen: Joe Wright

        Oyuncular: Levi Miller, Hugh Jackman, Rooney Mara, Garrett Hedlund, Adeel Akhtar, Cara Delevingne

        Süre: 111 dk.

        Yapım yılı: 2015

        DÜŞÜŞ KAÇINILMAZ

        40’lardan bir azınlık öyküsü anlatmak için yola çıkan Özcan Alper, ‘camp sahne dekoru’nun ve ‘tertemiz kıyafetler’in mağduru oluyor. Bu plastik arka plana direnmeye çalışan Andreas Sinanos sadece kısmen büyüleyici sinemasal anlar servis etmekle kalıyor. “Rüzgarın Hatıraları”, kendi potansiyelinin dışına çıkan bir yönetmenin ‘can çekişme’sini özetliyor.

        Dönem filmi çekmek için sanat yönetimini, kostümleri ve makyajları idare etmeyi bilmeniz şart. Eğer bunu beceremiyorsanız, ‘kendi sanatımı icra edeceğim’ derdiyle yola çıksanız dahi sinema yolculuğundan hayal kırıklığıyla ayrılmanız olası. “Rüzgarın Hatıraları”nda (2015) Özcan Alper, Zeki Demirkubuz’un “Kıskanmak”ta (2009) denediğini yapmaya çabalıyor.

        ANGELOPOULOS VE TARKOVSKY’NİN İZDÜŞÜMLERİ

        Ama onun kadar bile tutarlı duramıyor. 1940’ların Varlık Vergisi kanunuyla kasıp kavrulan İstanbul’unda başlayan film, Aram karakterinin sırtına başta Ermeniler olmak üzere bütün sanatçıların, azınlıkların sorumluluğunu yüklüyor. İlk 30 dakikadaki plastik sanat yönetimiyle birlikte bu hikayeye hiçbir ciddiyetle yaklaşamıyoruz.

        Onur Saylak’ın tek kalemle halledilmiş tuhaf makyajıyla role uyum sağlama çabası tutmuyor. Onun göz hizasından alınan açılarla kırsalda bilinç akışı sağlanıyor. Andreas Sinanos şiirsel ve büyüleyici görüntülerle kontrolü eline alıyor, zaman zaman gaza basıyor.

        Flashbacklerin ve düşlerin öznel bir hipnoza öncülük ettiği “Rüzgarın Hatıraları”, bir türlü temiz gözüken kıyafetlerin ötesine geçemiyor, sürekli sırıtıyor. Asker elbiseleri ‘Kurtuluş’ dizisinden hallice... İş senaryoya geldiğinde ise şekilci, ders veren diyaloglar göze batıyor. Özcan Alper, Feza Çaldıran’la “Gelecek Uzun Sürer”de (2011) sinematografik açıdan zirve yapmıştı. Ama gittikçe politik duyarlılığa, dramatik sağduyuya kayıp, didaktizmi öne çıkarıyor.

        ‘MAVİ GÖZLÜ DEV’DEN NE FARKI KALDI?

        “Rüzgarın Hatıraları”, bir yönetmenin yapamayacağı, potansiyelinin yetmeyeceği yola girmemesi gereğine dikkat çekiyor. Sinanos’un fluluktan da beslenen etkileyici kompozisyonları yarı yolda kalıyor. Onun katkısıyla Angelopoulos’un yol motifine yaklaşımı devreye girerken, Tarkovsky’nin “Andrei Rublev”i (“Andrey Rublyov”, 1966) ya da “Nostalghia”sı (1983) da esin kaynakları arasında sayılabilir. Aram karakterinin zorunlu sürgünü bu arka planla, dil eylemiyle ayağa kaldırılmaya çalışılıyor.

        Ama sözgelimi Fatih Akın’ın “Kesik”i (“The Cut” , 2014) kadar bile ‘ne yaptığından haberdar’ değil. Görsel derinlik kenara itilince film kendi sonunu hazırlıyor. Alper için Ali Özgentürk’ün, Ersin Pertan’ın trajik yapıtlarının kapısı açılıyor. Vasat “Mavi Gözlü Dev”den (2007) farksız bir şair öyküsü devreye giriyor.

        FİLMİN NOTU: 3.9

        Künye:

        Rüzgarın Hatıraları

        Yönetmen: Özcan Alper

        Oyuncular: Onur Saylak, Sofya Khandemirova, Mustafa Uğurlu, Menderes Samancılar, Tuba Büyüküstün

        Süre: 122 dk.

        Yapım yılı: 2015

        ‘IGOR’U SEYRETMEMİŞ MİYDİK?

        Tony Leondis’in 2008 tarihli bilgisayar animasyonu “Igor”, Frankenstein’in asistanının öyküsüne bakan cesur bir yan bölümdür (spin-off). Universal burada o projeyi umursamadan arkada kalan karaktere, ötekiye bakan bir frankenstein filmi yaratıyor. Ama Daniel Radcliffe’in (Igor) ‘yakışıklı’, James McAvoy’un (Victor) ‘esas kahraman’ olma zorunluluğu, zaten déjà vu hissi yaratan “Victor Frankenstein”ı daha da sıradanlaştırıyor.

        “Doğaüstü”nün (“Chronicle”, 2012) fikir babası Max Landis, bu kez soluğu önceki yüzyıllardan bir karakterin peşinde alıyor. Dr. Frankenstein’ın asistanı olarak bilinen Igor, çok fazla karşımıza çıkmamıştır. Film de zaten bir panayır eğlencesi gibi başlıyor. “Dr. Caligari’nin Muayenehanesi”ni (“Das Cabinet Des Dr. Caligari”, 1920) hatırlatıyor. Özellikle ilk 20-30 dakika iyi.

        ANİMASYON OLUNCA TARİHE GEÇMİYOR MU?

        Igor’un ve Victor’un neyin ne olduğunu görebilmesi, yarı dinamik bir dünya düzeninden destek alıyor. Demode durmuyor. Ama zaman geçtikçe Daniel Radcliffe’in tipinin gerçekten hikayenin merkezinde olmadığı ortaya çıkıyor. Paul McGuigan, özellikle kamerayı esas kahraman Victor’un önüne koyuyor. Arkada da Igor’u gösteriyor.

        2008 tarihli, Tim Burton’ın çizgilerini hatırlatan dışavurumcu animasyon “Igor”un yaratıcılığını ve cesareti yeniden devreye girmiyor. Aksine karakteri Radcliffe canlandırdığı için kambur ve çirkin olması da imkansızlaşıyor. Kolaycı bir stüdyo uyarlaması bu sayede önümüzde beliriyor. Canavar üreyene kadarki süreçte beliren ‘görsel efekt’ aşkı ise gözden kaçmıyor. Gotik mimariye eklenen minik interaktif müdahaleler ‘noel süsü’ gibi duruyor.

        Landis her şeyi kağıt üstünde tasarlamakla kalmış. McGuigan ise kendi ülkesinden çıkınca biçimci damarına yüklenmeyip kendini dizginleme düşüncesine kapılmış bir kez daha. “Victor Frankenstein”, bu yılki “Frankenstein” ile birlikte hedeflerini koyan ama heyecan yaratamayan frankenstein filmleri olarak anılacak. “Igor”, “Frankenweenie” (2012), “Frankenstein’s Army” (2013) ve “Frankenstein’s Army” (2014) gibi yeni milenyumun ‘kalıcı’ olma ihtimali yüksek alt tür ürünlerinin arasına giremiyor.

        FİLMİN NOTU: 3.8

        Künye:

        Victor Frankenstein

        Yönetmen: Paul McGuigan

        Oyuncular: Daniel Radcliffe, James McAvoy, Jessica Brown Findlay, Bronson Webb

        Süre: 110 dk.

        Yapım yılı: 2015

        ‘AZAP’ ÇEKMEK İSTEYENLERE

        ‘Amatör bir ev videosu’ ile sinemaya giren bir yönetmen ikilisine yeniden proje emanet etmek ancak Türkiye’de olur. “Azap”, alanında iddialı yola çıkıyor, ama reji koltuğundaki isimlerin sinemadan bihaber olmasına takılıyor. Film, ucuzluğun tanımını arayanlar için örnek teşkil edecek nitelikte.

        Geleneksel korku filmlerindeki ‘çöp’ (‘trash’) eğilimi artarak devam ediyor. “Evdeki Yabancılar” (2012) adlı ‘politik mesele yeterli film çekmeye gerek yok’ ana fikirli amatör filmin yönetmenleri burada da cehaletlerini kanıtlıyorlar. “Azap”, Dilek Keser-Ulaş Güneş Kacargil ikilisinin görsel bilinçsizliğinin mağduru…

        BU REJİSÖRLERLE ‘ÇÖP CİN FİLMİ’ DOĞAL

        İlker Berke gibi sanat filmlerinde, uzun planları almakta başarılı bir görüntü yönetmeni, onların amatörlüğünü bertaraf edemiyor. Yanlış tercih olduğu çok açık... Baştan sona mum ışığıyla çekilmiş, kamerayı nereye koyacağını bilemeyen bir sinematografi çalışması var karşımızda. Açıkçası detay planları çekerken de ‘salla kamerayı, bir seferde alalım bitsin!’ kolaycılığı çok açık. Görsel yapı için hiç uğraşılmamış. Renk düzeltmesinden gündüz sahnelerinin hafif karartılarak kolayca halledildiği hissediliyor.

        Yönetmenlerin görsel dile hakimiyetsizliği o kadar belirgin ki, son bölümde ‘cin düğünü’nün katkısıyla prodüksiyon biraz yükseldiğinde dahi filmi baltalıyor. Onların yeteneksizliği yüzünden sanat yönetimindeki özen de arkaya saklanıyor. “Azap”, “Şeytan” (“The Exorcist”, 1973) çakması sahnelerle dolu, bolca kadın diyaloğu içeren, doğaüstü öğeleri ise ‘her şey’ zanneden başıboş bir yapıt! Elbette çöp cin filmleri arasına katılırken sıkıntı çekmiyor. Lanetli köy motifinin “Büyü” (2004) ve “Gomeda”dan (2007) bu yana ileri gitmediğini görmek üzücü. Filmin tek iyi tarafı kısa olması.

        FİLMİN NOTU: 1.4

        Künye:

        Azap

        Yönetmen: Dilek Keser, Ulaş Güneş Kacargil

        Oyuncular: İrem Deniz, Ayşe Selen, Dilşah Demir, Ayşin Yeşim Çapanoğlu

        Süre: 82 dk.

        Yapım yılı: 2015

        KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU

        45 Yıl (45 Years): 5.6

        Açlık Oyunları: Alaycı Kuş – Bölüm 2 (The Hunger Game: Mockingjay – Part 2): 3.5

        Amy: 4.2

        Ali Baba ve 7 Cüceler: 3.2

        Annem (Mia Madre): 3.1

        Aşka Özgürlük (Freeheld): 2.9

        Babalar ve Kızları (Father and Daughters): 4.9

        Bulantı: 3.9

        Casuslar Köprüsü (Bridge of Spies): 6

        Cin Kuyusu: 5.2

        Çok Pişmiş (Burnt): 4.1

        Düşlerin Terzisi (The Dressmaker): 6.5

        Evlenmeden Olmaz: 1.8

        Frankenstein: 4.2

        Git Başımdan: 1.7

        Gizemli Gerçek (Secret in Their Eyes): 3

        Gizli Dosya (Truth): 3.5

        Goosebumps: 5.6

        Güneş Tepedeyken (Zvizdan): 4

        Hayal Ülkesi (Jauja): 9.2

        Hayatın Kıyısında (By the Sea): 3.5

        İçimde Akan Nehir: 0.8

        Kara Bela: 3.8

        Kara Düzen (Black Mass): 4

        Kızıl Tepe (Crimson Peak): 4.6

        Korku Terapisi (Regression): 5.5

        Küfa: Cin Kapanı: 2

        Life: 4.8

        Macbeth: 5.5

        Mantıksız Adam (Irrational Man): 4.8

        Marslı (The Martian): 3

        Mavi Gece: 3.4

        Minyonlar (Minions): 5.2

        Nefesim Kesilene Kadar: 3.3

        Otel Transilvanya 2 (Hotel Transylvania 2): 5.3

        Paranormal Activity: Hayalet Boyutu (Paranormal Activity 5: Ghost Dimension): 2.5

        Pırdino Sürpriz Yumurta: 4.4

        Sakin Batı (Slow West): 5

        Snoopy ve Charlie Brown Peanuts Filmi (The Peanuts Movie): 5

        Solace: 5.6

        Son Cadı Avcısı (The Last Witch Hunter): 2.9

        Spectre: 4.1

        Şeytanın Gecesi (Exeter): 4.5

        Takım: Mahalle Aşkına: 4.4

        Tehlikeli Yürüyüş (The Walk): 3.6

        Uzaklarda Arama: 3

        Yaktın Beni: 2.8

        Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.

        Diğer Yazılar